Adnan Menderes kimdir, soy ismini niçin değiştirdi?

Adnan Menderes kimdir, soy ismini niçin değiştirdi?

Adnan Menderes kimdir, soy ismini niçin değiştirdi, Mason olmadığı için mi idam edildi, siyasete nasıl atıldı, neden idam edildi, idamında ABD’nin dahli var mı? Menderes’i “Tanrı uludurcular” mı astırdı? Celal Bayar’la nasıl tanıştı, Baykal’la diyaloğu..

Demokrat Parti lideri eski başbakan Adnan Menderes’in hayatını sizler için derledik. Adnan Menderes kimdir, soy ismini niçin değiştirdi, Mason olmadığı için mi idam edildi, siyasete nasıl atıldı, neden idam edildi,  idamında ABD’nin dahli var mı? Menderes’i “Tanrı uludurcular” mı astırdı, Celal Bayar’la nasıl tanıştı, Baykal’la hangi ilginç diyalogu yaşadı?

Türk siyasi hayatında en fazla oyu hangi parti aldı? Necip Fazıl Kısakürek Menderes için hangi şiiri yazdı, mahkemede örtülü ödenekten aldığı para için nasıl şahitlik yaptı? 

İşte cevabı:  

Merhum başbakan 1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler’den Tevfika Hanım’dır. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti.

Onu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına, İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başladı. Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken, misyonerlerle başı derde girdi.

Çeşitli mercilere müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında, Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.

mende.jpgİSTİKLAL MADALYASINA HAK KAZANDI

Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında yedek subay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte, Ayyıldız Çetesi’ni kurdu.

Daha sonra Söke’de, Piyade Alay Yaveri olarak, savaşa katıldı.

Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı. Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan Serbest Fırka’nın Aydın teşkilatını kurarak başkanı oldu. Bu parti kapatılınca, CHP’ye girdi.

1931 yılında, bu partiden, Aydın milletvekili seçildi.

CHP’DEN İHRAÇ EDİLİYOR

1945 senesine kadar, TBMM’de komisyon raportörlüğü yaptı. O yıl Şükrü Saracoğlu Hükümeti’nin gündeme getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle tenkit ederek, komisyondan istifa etti.

Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, 12 Haziran 1945’te, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte, CHP Disiplin Kurulu tarafından ihraç edildiler.

Bunun üzerine Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler, Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde, Demokrat Parti’den Kütahya milletvekili seçildi. Celal Bayar’dan sonra, partide ikinci adam durumuna geldi.

dm-rekor.jpeg

CUMHURİYET TARİHİNİN OY REKORUNU KIRDI

14 Mayıs 1950 seçimlerinde, DP, oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. On senelik DP iktidarının, tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında, 5 hükümet kurdu. Bu on senelik zaman içinde, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı. Köye makine girdi. Ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı. 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle, iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada, çeşitli işkencelere maruz kaldı. 17 Eylül 1961 tahinde idam edildi.

UÇAK KAZASI’NDAN TEK KURTULAN İSİM

Menderes'in hayatının en ilgi çekici noktalarından biri de 1959 yılında, içinde bulunduğu ve Kıbrıs konferansı için Londra'ya giden uçağın yaptığı kazadan ciddi yara almadan sağ kurtulmasıydı. Türk heyetini taşıyan bu uçak yoğun sis nedeniyle bir ormana mecburi iniş yapmak durumunda kalmış ve aydınlatma da yetersiz olduğundan şiddetle ağaçlara çarpmıştı. Menderes, hafif yaralarla kurtulmuştu.  Birkaç dakika sonra uçak infilak etmiş ve iki bakan, onun dışında çeşitli bürokrat ve gazetecilerden oluşan on altı kişi hayatını kaybetmişti. Londra dönüşü havaalanında kendisini ezeli rakibi CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ve onbinlerce Demokrat Partili yurttaş karşılamıştı. 

BAYKAL İLE MENDERES’İN İLGİNÇ DİYALOĞU

1950’li yılların sonlarına doğru, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal hukuk fakültesinde öğrenim görürken bir grup öğrenci arkadaşı ile Kızılay’da, Atatürk Bulvarı üzerinde, dönemin Başbakanı merhum Adnan Menderes ile karşılaşır. Öğrenciler başbakan Menderes ile konuşmaya çalışırlar. Menderes durur ve öğrenci grubunu dinlemeye başlar. Tam bu esnada Baykal aniden Menderes’in yakasına yapışarak, “özgürlük istiyoruz” diye bağırır. Menderesin cevabı ise, “oğlum bir başbakanın yakasını tutup çekiyorsun bundan daha büyük özgürlük nasıl olur?” şeklindedir. 

nec.jpg

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN MENDERES ŞİİRİ

Benim Gözümde Menderes 
O Zeybek 
Zeybeğimi, birkaç kızan, vurdular; 
Çukurda üstüne taş doldurdular. 
Bir de, ya kalkarsa diye kurdular... 
Zeybeğim, zeybeğim, ne oldu sana? 
Allah deyip, şöyle bir doğrulsana... 
Zeybeğim, kalkamaz, dirilemez mi? 
Odası mühürlü, girilemez mi? 
Şu ters akan sular çevrilemez mi? 
Ne günedek böyle gider bu devran? 
Zeybeğim, bir sel ol, bir çığ ol, davran! 
Kır at zincirlenmiş, ufuk sahipsiz... 
Han kayıp, hancı yok, konuk sahipsiz... 
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz... 
Kızanlar, dört yandan, hep abandınız! 
Zeybeğin kanına ekmek bandınız!

O KUVVET ABD Mİ?

Merhum Başbakan Adnan Menderes’in Ezanı aslına çevirmesi Türk siyasi tarihinde bir dönüm noktası olarak kaydedilmiş ve milletin gönlüne taht kurmasına vesile olmuştur. Hatta Menderes’in idamının asıl gerekçesinin Ezanı aslına çevirmesi olduğu dile getirilmiştir. Yani Menderes’i astıranların “Tanrı uludurcular” olduğu kaydedilmiştir. Bir başka görüş de ABD’den umduğunu bulamayan Menderes’in yönünü Rusya’ya çevirmesi ve Mason olmamasının idamına neden olduğu yönündeki görüştür. Hatta Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol’un Menderes’e hitaben “Seni buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” ifadesindeki kastettiği kuvvetin ABD olduğu yönündeki görüşler tarihi geçmiştir.

ADIM ADIM İHTİLAL

27 Mayıs’ta önce Çankaya Köşkü'nde ikamet eden Cumhurbaşkanı Celal Bayar tutuklandı. Darbenin olduğunu, gelen telefonlardan duyan Bayar, giyinip salonda beklemeye başlamıştı. Bayar'ı tutuklama görevi verilen Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Albay Osman Köksal, Bayar'ın ihtilali öğrendiğini anlayınca karargâhtan yardım istedi. Orgeneral Cemal Madanoğlu'nun talimatıyla Orgeneral Cevdet Sunay başkanlığındaki bir üst düzey subay hemen Köşk'e geldi. Bayar'dan istifa etmesi istendi. Bayar, ölse de istifa etmeyeceğini bildirdi, "Millet iradesi ile geldim, millet iradesi ile giderim. Siz kim oluyorsunuz? Hiçbir kuvvet beni buradan alamaz." diyen Bayar, elindeki silahı askerlere doğrulttu. Sonra silahı kendisine çevirdi. Askerler, silahı indirmesi konusunda ısrarlı olunca da daha fazla direnmedi, silahını bırakarak teslim oldu. Sürüklenerek Köşk'ten çıkarılan Bayar, doğruca Harp Okulu'na götürüldü.

miti.jpgMENDERES, ESKİŞEHİR’E MİTİNG İÇİN GİTMİŞTİ

İhtilali seyahat için gittiği Eskişehir'de haber alan Menderes, hemen yanındakilerle birlikte Kütahya'ya doğru yola çıktı.

Menderes'i tutuklamak için gelen askerî heyet, Menderes'in Kütahya'ya gittiğini öğrenince onu takibe başladı.

Menderes, Kütahya yolunda havadan jetlerle de takip ediliyordu. Doğruca valilik binasına geçen Menderes, burada direnmek arzusundaydı; ancak etrafının sarıldığını anlayınca daha fazla ısrarcı olmadı ve sabah 8 sularında tutuklandı. Menderes de diğer tutuklular gibi Ankara'daki Harp Okulu'nun nezarethanesine konuldu. Birkaç gün içerisinde bütün tutuklular Yassıada'ya nakledildi.

HUKUKÇULARDAN KURUL OLUŞTURULDU

Cemal Madanoğlu, ihtilalden sonra DP muhalifi Yargıtay, Danıştay ve Askeri Temyiz üyeleri ile profesörlerden oluşan bir Meclis kurma ve hemen bir anayasa yapma niyetindeydi. Bu göreve getirilecek profesörler 27 Mayıs'tan önce belirlenmişti. Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Tarık Zafer Tunaya, İsmet Giritli, Muammer Raşit Sevig, Naci Şensoy, Hüseyin Nail Kubalı ve Ragıp Sarıca ihtilal sabahı alelacele Ankara'ya çağrıldı. İhtilal karargâhının nakledilmiş olduğu Genelkurmay Başkanlığı'nda hocaları, Madanoğlu karşıladı. Askeri Şûra Salonu'nda yapılan toplantıda Prof'lar ihtilali övüyordu. Velidedeoğlu, Madanoğlu'na tek bir soru sordu: "Bir Nasır rejimine doğru mu gidiyoruz?". Bu soruya askerler 'hayır' cevabı verdi. Toplantı, ihtilalin meşruiyetini hukukİ yönden açıklayan bir bildiriyle sona erdi. Hüseyin Nail Kubalı, toplantıdan sonra İsmet İnönü'nün evine gitti. İnönü, hareketin hayırlı olduğunu söylüyordu.

ihti.jpg

İHTİLALCİLER ARASINDA ANLAŞMAZLIK

Sıra Bakanlar Kurulu'nun oluşturulmasına gelmişti. İhtilalin ilk günü MBK'nın başına geçen Cemal Gürsel başkanlığında bir toplantı yapılarak kabine oluşturuldu. Madanoğlu, "kabinede sadece askerler olmasın, siviller de olsun" istiyordu. Buna ekseriyet karşı çıkınca yumruğunu masaya vurdu ve "Yemininizi ne çabuk unuttunuz?" dedi. MBK Başkanı Cemal Gürsel, Başbakanlık ve Milli Savunma Bakanlığı'nı alıyordu. Birkaç bakanlığın da sivillere verilmesi benimsendi. Liste kesinleştikten sonra Gürsel, seçilenleri birer birer arayıp getirildikleri bakanlıkları söyledi.
Atamalardaki ilginç olay Dışişleri Bakanlığı'nda yaşandı. Radyodan iki kez Fahri Korutürk'ün ismi okunmuştu, adını duyan Korutürk, bakan olmak istemediğini nazik bir dille iletti. Gürsel'in bütün ısrarlarına rağmen de kabul etmedi. Şimdi nasıl olacaktı? Hiçbir şey olmamış gibi davranılmasına karar verildi. Radyodan üçüncü kez okunan Bakanlar Kurulu listesinde dışişleri bakanı olarak bu kez Salim Sarper'in adı vardı. 

TÜM YETKİLER MİLLİ BİRLİK KOMİTESİNDE

-İhtilalden hemen sonra kurulan 38 kişilik Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinin kimlikleri 27 Mayıs'tan 17 gün sonra açıklandı. Geçici bir maddeyle TBMM'nin görev ve yetkileri MBK'ya devredildi. MBK, hemen 1924 Anayasa'nın önemli maddelerinde değişikliklere gitti. 105 maddelik Anayasa'nın yarıya yakınını değiştirdi. Cumhurbaşkanı'nın yargılanmasının yolunu açtı. TCK'nın 65 yaşını geçenlerin idam edilemeyeceği hükmü yürürlükten kaldırıldı. Bu Celal Bayar'ın idamına hazırlıktı. Geçici anayasa 12 Haziran'da yapılmıştı ama 27 Mayıs 1960'ta yürürlüğe girmiş gibi kabul gördü. Hukukta sonradan yürürlüğe giren bir kanun önceki olayları kapsayamaz ilkesi çiğnendi.

ida.jpg

İDAM İÇİN SEHPALAR HAZIRLANDI

Yassıada duruşmalarının başlamasından birkaç ay sonra da idamların yapılacağı İmralı Adası'nda hazırlıklar başladı. Hatta görgü tanıklarının ifadesine göre idam sehpaları, idam cezalarından önce kurulmuştu. MBK üyelerinin adlarının açıklandığı gün özel bir madde ile Menderes ve arkadaşları için idam kararı verecek olan Yüksek Adalet Divanı kuruldu. Bu arada Heybeliada'daki bir otel hakimler için kiralanıp, lojman haline getirildi. Ve bu bölgeye giriş ve çıkışlar yasaklandı.

MENDERES: DOĞRUSUNU İZAH EDEYİM

HAKİM: GEREK YOK

Demokrat Partililerin yargılandığı ilk dava "Anayasa'yı ihlal davası"ydı. Bu davada Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan başta olmak üzere 400'ün üzerinde sanık yargılandı. Adnan Menderes, diktatörlükle suçlanıyordu. Anayasa'yı ihlal davası, daha sonra birleştirilen Topkapı olayları, Ankara olayları, Kayseri olayları, 6-7 Eylül olayları, "örtülü ödenek davası", Gedikli olayları gibi davaların çatısını oluşturmuştu. Ancak buradaki asıl suçlama Adnan Menderes'in İsmet İnönü'yü öldürmek istemesi iddiaları üzerine kurulmuştu. Bu durum açık bir şekilde dile getirilmese de suçlamalar dönüp dolaşıp "İnönü'yü öldürecekmişsiniz"e gelip dayanıyordu.

Duruşma nihayet başlamıştı; Menderes, kısa bir girişten sonra kendisine yöneltilen suçlamalara cevap vermeye çalışıyordu. Ancak nezaket ve mütevazılığından yine taviz vermiyordu. En çok haklı olduğu konularda bile suçlamalara nazikçe cevap veriyor, hakimin azarlamaları karşısında çoğu zaman sessiz kalmayı tercih ediyordu. Savcının suçlamalarına ise "Efendim, doğrusunu izah edeyim." diyerek başladığı sözleri, sık sık hakim tarafından kesiliyordu.

MENDERES SON DERECE NAZİK AMA…

Menderes'in konuşması, içinde bulunduğu ruh halini çok iyi yansıtıyordu: "Anayasa'yı ihlal adıyla anılan bu davanın aslı ve esas mahiyeti yüksek malumları olduğu üzere siyasidir... İsnat ettiğiniz fiiller aklımızdan geçmemiştir. Her zaman serbest seçimle milli iradeye istinaden memleketi yönettik... Büyük hakimlerim! Davaların bu son derece hususi karakterini belirtmek maksadıyla arz ve ilave edeyim ki; Anayasa'yı ihlal adıyla ne de bu kavramı ve mahiyette bir dava siyasi tarihimizde mevcut değildir. Sadece bu gerçek bile bazı sualleri akla getirmektedir. 1950'ye kadar acaba anayasa mı yoktu? Ya da bu Anayasa'yı ihlal mahiyetinde kanunlar, hareketler memlekette mevcut mu değildi? Anayasa elbette mevcuttu ve bunun yanında 'Tek Parti' idaresi uzun müddet ülkeyi yönetti. Ama niçin ihlal davası görülmedi..."

Menderes, uzun uzun savunma yaptı. Her soruyu, her iddiayı; dilinin döndüğünce cevaplandırıyordu. Başol, sürekli Menderes'in sözünü kesiyor, kabaca müdahalelerde bulunuyordu. Menderes, oldukça masum ve mahzun görünüyordu. Menderes'in kibar ve ricacı tutumunun nedeni ise adalete olan inancıydı. Hakimlerin vicdanına güveniyor; her savunmasını, "Bunları yazılı olarak yüce heyetinize sunacağım." diyerek bitiriyordu. 

san.jpgHAKİM MENDERES’İ HİÇ DİNLEMİYOR

CHP lideri İsmet İnönü, partisinin il kongresine katılmak için 2 Nisan 1960'ta trenle Kayseri'ye hareket etti. Kayseri'de 15 bin kişi İnönü'yü karşılamak için hazır bekliyordu.

Güvenlik tedbirlerinin yeterli olmadığını gören Kayseri Valiliği, İnönü'nün trenini Himmetdede'de durdurdu.

Kendisinin şehre girmemesini ya da gerekli önlemler alındıktan sonra girmesini istedi. İnönü, valiliğin bu tedbirine çok sert bir şekilde karşılık verdi ve yoluna devam etti.

İşte bu olay Yassıada'da iddianameye İnönü ve arkadaşlarının seyahat özgürlüğünü kısıtlamak ve böylece anayasal suç işlemek olarak girdi. Celal Bayar, Adnan Menderes, Kayseri milletvekilleri ve Kayseri Valisi Ahmet Kınık, sanık olarak yargılandı. Başsavcı Egesel, Bayar ve Menderes'in de aralarında bulunduğu sanıklar için ölüm cezası istedi.

MENDERES’İ SÜREKLİ AZARLIYOR

Kayseri olayları sırasında İstanbul'da bulunduğunu, hasta olduğunu söyleyen Menderes, herhangi bir olay çıkmaması için idarenin bazı tedbirler aldığını, konuyla ilgili derinlikli olarak malumat sahibi olmadığını belirtiyordu. Duruşmada, Hakim Başol ile Menderes arasında şöyle bir konuşma geçiyor.

Hakim Salim Başol: İzahlarınız birbirini tutmuyor (Menderes'i azarlıyor), her anlatışta başka türlü oluyor!

Menderes: Beyefendi... (Sözü kesiliyor)

Hakim Salim Başol: Mesele nedir? İnönü, Kayseri'ye kimin emriyle sokulmadı, treni Himmetdede'de kimin emri ile durduruldu? Mesele bu! Muayyen konulara girin... Dahiliye vekili de sizin adınıza hareket ediyor. (Yine azarlıyor...)

Menderes: Beyefendi, bu böyle telakki edilemez. Himmetdede'nin istasyon olduğu ve orada durdurulması gerektiğini... (Yine sözü kesiliyor.)

salim.jpgHakim Salim Başol: Biraz müsaade buyurun... Diyorsunuz ki Himmetdede'nin istasyon olduğunu bilmiyorum diyorsunuz. Konuyla ilgim yok demeye getiriyorsunuz... Himmetdede'nin istasyon olduğunu bilseniz ne çıkar bilmeseniz, ne çıkar!

Menderes: Dahiliye vekili diyor ki bir müddet tevakkuf ile toplantı ve gösteri kanununca bir tedbir alacağız. Ben de 'alın' diyorum. Himmetdede'de trenin durdurulduğunu bilmiyorum... Bunun için de emir vermiş değilim. (Yine sözü kesiliyor.)

Hakim Salim Başol: Emir verilmiş... Treni durdurmadan nasıl tedbir alacaksınız?

Menderes: Sokulmaması için katiyen bir emir verilmiş değil... Ben zaten trenle gidildiğini de bilmiyorum... Durdurulduğunu duyunca istiğrabla karşıladım...

Hakim Salim Başol: Bugünkü Ahmet Kınık'ın ifadelerini kabul etmiyor musunuz?

Menderes: Ahmet Kınık, kendisine göre olan tarafı anlatıyor... Dahiliye vekilinden mi almış emri, Medeni Berk'ten mi almış emri?..

Hakim Salim Başol: Başvekil'den aldım emri diyor... Evvela Başvekil'den diyor. Başvekil diyor...

Menderes: Ben öyle bir emir vermedim... Kabul etmiyorum böyle bir şeyi...

Hakim Salim Başol: (Yüksekçe bir sesle) Başka noktalara gelmiyorsunuz...

Menderes: Emredin beyefendi hangi noktalara gelmiyorum...

Hakim Salim Başol: Ahmet Kınık'a ne diyorsunuz?

Menderes: Ahmet Kınık biraz karıştırmaktadır. Belki bu karıştırmada da haklıdır. 24 saat içinde birçok yerden telefon almış, birçok yerlerden emir aldığı için .................. (konuşma kesiliyor) 

Hakim Salim Başol: Sizin emriniz olmasa treni kim durdurabilir?..

MEKTUP MESELESİ

2 Aralık 1960 tarihinde başlayan 'Topkapı olayları davası'nda Celal Bayar, Adnan Menderes, Kemal Aygün, Ethem Yetkiner başta olmak üzere 60 sanık yargılanıyordu. Başsavcı, İsmet İnönü'yü İstanbul Topkapı'da öldürmek için büyük bir hazırlık yapıldığını, bunun için de adam tutulduğunu ve toplanan bu insanların ellerine sopalar tutuşturulduğunu iddia ediyordu.

İhtilalden sonra MBK başkanlığına getirilecek olan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, 27 Mayıs darbesinden birkaç hafta önce Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'e bir mektup vermişti. Ethem Menderes, bu mektuptan Başbakan'a ayak üstü bahsetmiş, ayrıntısına girmemişti. Darbeden sonra Resmi Gazete'de yayımlanan bu mektupta Başbakan Adnan Menderes, ülkedeki gelişmelerle ilgili olarak uyarılıyor; Celal Bayar'ın cumhurbaşkanlığından ayrılması isteniyordu. Mektubun orijinalindeki "Cumhurbaşkanı Adnan Menderes olmalı" kısmı sansürlenerek yayımlanmıştı.

BAŞOL BALTAYI TAŞA VURUYOR

Yassıada duruşmalarında ne savcı ne de hakim, bu mektuptan söz açmak istedi. Bir ara söz açıldı, sadece o zaman da Hakim Başol, mektuptaki Adnan Menderes'i öven kısımları okumadı bile... Mektubun içeriğinden ilk kez burada haberdar olan Menderes, hakimi hayretler içerisinde dinliyordu. Başol, "Yazık, bunu yazan daha o vakit üç silahlı kuvvetlerden birinin başıydı. Bence tek başına yazılacak bir şey de değil. Çünkü gayet mühim ve tehlikeli." diyerek, Adnan Menderes'e dönüp şu soruyu yöneltti: "Peki siz bu mektup hakkında ne muamele yaptınız?"

Menderes: Bu mektubu şimdi dinliyorum beyefendi.

Hakim Başol: Hiç göstermedi mi?

Menderes: Hayır beyefendi. Yalnız Gürsel Paşa'dan bir mektup aldığını söyledi... Bu metni aynen görmüş olsaydım...
Başol, mektup olayını hızlıca geçiştirme niyetindeydi; ama yeri gelmişken Menderes'e dokundurmadan da edemedi: "Mektubu neden dikkate almadınız? O vakit lüzum hissetmemişsiniz, şimdi hayati olduğu anlaşılıyor."

Sıra iddianameye gelmişti... Savcının suçlamaları aslında bütün bir Yassıada duruşmalarındaki iddianamelerin özeti gibiydi. Asıl amaç şu cümlelerde ortaya çıkıyordu. Celal Bayar ve Adnan Menderes, İsmet İnönü'yü öldürmekle suçlanıyor ve toplam 12 sanık hakkında idam talep ediliyordu:

"Sanık Celal Bayar ve Adnan Menderes, Tek Parti diktatörlüğünü gerçekleştirmek amacıyla ve muhalefetin görevini yapamaması yolunda yıllardır tatbik eyledikleri kanun, karar ve fiillere ilaveten, bu partinin mevcudiyetinin en önemli unsuru olarak gördükleri İnönü'yü öldürerek muhalefetin başını koparmak yollarını aradıkları, bu istikamette politikalarıyla anayasa dışına çıktıkları... Bu politikalarını da Topkapı'da uygulamaya koyduklarını görüyoruz..."

HAKİMDEN BAYAR'A: ELİNİ CEBİNDEN ÇIKAR

Topkapı Olayları ile ilgili Kemal Aygün'den sonra Hakim Başol, "Sanık Celal Bayar, Kemal Aygün'ün size bir müracaatı oldu mu?" şeklinde bir soruyla Celal Bayar'a söz verdi. Celal Bayar, aynı konuyu Yüksek Soruşturma Kurulu'nda da sorduklarını, bir müracaatı hatırlamadığını söyledi. Hakim Başol, Bayar'ın bu sözlerine sinirlenmişti. Bunu da hemen bir azarlamayla gösterdi.

- Elinizi cebinizden çıkarın!

Bayar: İnönü'yü himaye ettim. Hakim: İnönü'nün himayenize ihtiyacı yok

Mahkeme Başkanı Salim Başol ile eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar arasındaki sert tartışmaların en ciddisi İsmet İnönü konusunda yaşanıyordu.

Ancak bu kez tartışmanın konusu ilginçti. Bayar, "İnönü'ye husumetim olmadı, hatta onu himaye ettim." deyince Başol, çok sinirlendi! "İnönü'yü ne zaman himaye ettiniz? İnönü, sizin himayenize muhtaç bir duruma düşmemiştir. Muhalefete düştüğü zaman da sözünü sakınmamış ama nezih olmayan tek kelime ağzından çıkmamıştır. Mücadelenin parlak bir numunesini vermiştir. Himaye ettim fazla..." diyerek, yine İnönü'yü savunmaya başladı. Başol'un İnönü'yü korumakla kalmayıp onu yücelten bu sözlerinden sonra salonda büyük bir alkış koptu. Hakimden azar işiten Bayar, bu alkış üzerine savunmasını yarıda kesmek zorunda kaldı.

MENDERES BEŞ AY SONRA HAKİM KARŞISINDA

Anayasa'yı ihlal davasında Hakim Başol, "Ethem oğlu Menderes" diyerek Adnan Menderes'i çağırdı. Tutuklandıktan beş ay sonra kendisini savunma fırsatı bulan Adnan Menderes, konuşmasını yapmak üzere sanıklara ayrılan yere doğru yöneldi, başta mahkeme heyeti olmak üzere soruşturma kurulu üyelerini nezaketle selamladı.

"Pek muhterem Başkan ve Yüce Divan, muhterem yüksek iddia makamı... Müdafaamda tekrarlar, hatalar ve dil sürçmeleri olursa mazur görmenizi son derece istirham ederim..." diyerek gayet nazikçe bir cümleyle sözlerine başlayan Menderes'i dinleyen mahkeme heyeti, sanki biraz şaşırmış gibiydi. Menderes, konuşmasını şöyle sürdürüyordu: "Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum. Ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşmak imkânı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor... Arzum şudur ki; bana imkân verecek, moralimi ve ashabımı, rahatsızlığımı düzeltecek bir rejimin tatbikini, yani nöbetçi subay bey ile bir kelime dahi konuşmaya mezun değilim... Hiç kimseyle konuşmamak ve 24 saat karşı karşıya bulunmak tahammül edilemez bir şeydir..."

Hakim ve savcılar, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Menderes ile arkadaşlarını hakaretler altında yargılarken, salonun ortasında Yassıada Komutanı Albay Tarık Güryay oturuyor. Bir tarafında sanık ve tanıklar, diğer tarafında mahkeme heyeti duruyor. Arkasında iki nöbetçi subay hazırolda bekliyor. Arşivlerden ortaya çıkartılan binlerce saatlik ses kayıtları ve görüntülerde, Güryay'ın mahkemeye sürekli müdahale ettiği açıkça görülüyor. Avukatlardan, yargılanan isimlere kadar herkese karışıyor. İstemediği her ifadeye ve karara karşı çıkıyor. Teoman Koman ve Akay Şakman da Güryay'ın 'sağ ve sol kolu' diye tanımlanıyor. Mahkemedeki bu askerî görüntüyü ise, bütün duruşmaları izleyen Milli Birlik Komitesi'nin iki üyesi tamamlıyor.

BEBEK VE KÖPEK DAVASI BAHANE

Yassıada yargılamalarında Bebek ve Köpek davaları ilk sıralara alınmıştı. Cunta mahkemesinin heyeti, Başbakan Menderes'i 'Bebek Davası'; Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı ise 'Köpek Davası ile milletin nezdinde küçük düşürmek istiyordu. Menderes, Ayhan Aydan'dan olan çocuğunu doğar doğmaz öldürmekle suçlanıyordu. İddianame, baştan sona psikolojik harp mantığıyla hazırlanmıştı. Amaç, idamlar öncesi halkın Menderes'e olan teveccühünü yıkmaktı. Dava süreci radyoda 'Yassıada Saati' başlığı altında halkı yönlendirmek için kullanılmıştı.

Bebek Davası olarak tarihe geçen davada eski Başbakan Adnan Menderes ile opera sanatçısı Ayhan Aydan yargılanıyordu. Menderes, Ayhan Aydan'dan olan çocuğunu doğar doğmaz öldürmekle suçlanıyordu. Aslında bu davayla Ayhan Aydan ile gayri meşru ilişkisiyle gündeme gelen Menderes'in halkın gözünde küçük düşürülmesi amaçlanıyordu. İddianame, baştan sona psikolojik harp mantığıyla hazırlanmıştı. Gazeteler ve radyoların bu konuyla alakalı haberleri de bu mantıkla hazırlanıyordu. Radyoda 'Yassıada Saati'nde davayı anlatan spiker bile hislerine hakim olamıyor, tarafgir davranıyordu: "Masum halkımızın oylarını çalıp, türlü türlü entrikalar çevirerek başa geçen düşüklerin elebaşılarının milletin parasıyla safa sürdüğü devirlerde ne gibi süfli işlerle uğraştıkları bir kez daha görüldü..." 

MENDERES KISA VE ÖZ KONUŞTU

Savcının yıldırma amaçlı 'iç çamaşırı' iftirasından sonra Menderes'in avukatı Burhan Apaydın söz aldı: "Sayın Menderes, beğenirsiniz beğenmezsiniz, bu memlekette 10 yıl başvekillik yaptı. 'Yere düşmekle cevher, sâkıt olmaz kadr-ü kıymetten' diyerek yerine geçti... Savcı bu söze sinirlendi. Avukat Apaydın'ı, Menderes ile ortak olmakla hatta birlikte çapkınlık yapmakla suçladı. 

Menderes, şaşkındı, bitkindi. Ne olup bittiğini anlayamayacak kadar da çaresizdi. Kısa ve öz konuştu: "Böyle bir şey ile uzaktan yakından hiçbir ilgim yoktur. Ben çocuğun şehadetiyle ilgili suçlamayı soruşturma kurulunda öğrendim." Savcı kabalaştıkça kabalaşıyordu. Menderes'e akıl almaz iftiralarda bulunuyordu. Bu iftiralardan biri de abdestsiz olarak Eyüpsultan'a gitmesiydi. Savcıya göre Menderes'in Eyüpsultan'a gitme amacı Kadir Gecesi'nde cemaatin arasında görünmekti. Hatta savcı daha ileri gidiyor, Menderes'in Yassıada'da abdestsiz olarak Kur'an-ı Kerim okuduğunu iddia ediyordu. 

AYHAN AYDAN: MENDERES'İ ÇOK SEVDİM

-Savcıdan sonra hamle sırası Hâkim Başol'daydı. "Ayhan Aydan zamanın başbakanı ile münasebet kurmaktan çekinmemiş, bunu iftihar ederek yaymıştır." diyerek Menderes'i, Ayhan Aydan aleyhine ifade vermeye zorluyordu. Menderes, "Muhterem Reis Bey, beni mazur görün ama ben bunlardan malumat sahibi değilim." diyerek cevap veriyordu. Cevaptan memnun olmayan Mahkeme Başkanı, Menderes'e karşı sesini yükseltip sözünü kesiyordu. Başol'un ikinci sorusu geliyordu: "Resmi arabalar, metresler için tahsis edilip evin önünde bekliyordu. Bu nasıl iş?" diyerek alay ediyordu. Hâkimin hakaretlerinden Ayhan Hanım'ın doktoru Fahri Atabey de nasibini alıyordu. Fahri Bey'den Menderes'i zor durumda bırakacak ifadeleri alamayacağını anlayan Başol, Atabey'e patladı: "Palas pandıras buraya gelmişsin konuş bakalım." 

Menderes'e oynanan bu oyunda ihtilalciler, bütün umutlarını Ayhan Aydan'a bağlamıştı. Kürsüye Ayhan Aydan çağrıldı. Nihayet Ayhan Hanım, şahit sıfatıyla hâkimin karşısındaydı. Hâkim Başol, dalga geçer gibi sorguya başladı: "Sanık Menderes evli, bunu siz de biliyorsunuz. Bunu bildiğiniz halde onunla münasebet kurmuşsunuz." Ayhan Aydan, gayet sakindi, nezaketini elden bırakmadan kendini savundu: "Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Kendisini çok sevdim. Çocuğu da çok seviyordum. Bütün emelim, ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Sağlığıma çok dikkat etmeme rağmen bunda muvaffak olamadım... Maalesef 8 aylık iken bir sancı hissettim. Geceden kanamalarım başlamıştı. Adnan Menderes'e ulaşamadım. Yaveriyle görüştüm. Doktor Fahri Atabey'i aradım. Ama ona ulaşamadım. Doğum gelmişti. Doğumu yaptım, ama çocuk doğum sırasında eceliyle öldü."

Hâkim Başol, Ayhan Hanım'ın bu ifadesinden hiç memnun kalmamıştı. Kaba ve alaycı tavrını 'Ayhan' diyerek ona karşı sürdürüyordu. Hatta bir kadına söylenmeyecek ifadeler kullanıyordu. Ayhan Aydan daha fazla dayanamadı. Eliyle Menderes'i göstererek herkese unutamayacakları bir ders verdi: "İşte halini görüyorsunuz. Ne kadar yükün altında eziliyor. Onu kurtarmak için böyle konuştuğumu sanıyorsanız, benim sözlerim ne ifade eder? Hayır, onu kurtaracak ben mi kaldım!" 

KÖŞKTE OTURMA BARAKADA OTUR! 

-'Örtülü Ödenek Davası'nın sanıkları eski Başbakan Adnan Menderes ile Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur idi. Menderes, örtülü ödeneği amacına uygun olarak kullanmamakla suçlanıyordu. Oysa örtülü ödenek harcamalarının kanunla belirlenmiş bir tanımı o gün de bugün de yoktu ve harcamalar tamamen başbakanın tasarrufundaydı. Örtülü ödeneğin nerelere harcandığına dair bir belge tutma zorunluluğu bulunmadığı gibi, bu harcamalardan başbakanlar da mesul tutulamaz ve yargılanamazdı. 

Ancak Menderes, Müsteşarı Korur'dan yapılan bütün harcamaları kaydetmesini istemiş, şahsi harcamalarının kendi banka hesabından karşılanmasını emretmiş, kayıtları da 'bir gün lazım olur' diye Başvekalet Konutu'nun çatısında bir valizde saklamıştı. Hatta eşi Berin Menderes'e "Bunlar çok önemli belgeler. Bunları muhafazada özel önem gösterelim. Eğer belgeler arasında şahsi nitelikli harcamalar varsa tespit eder, geri öderiz." talimatı vermişti. Yaptığı harcamalardan korkan biri, mecburi olmadığı halde bu belgeleri saklamazdı. Oysa Menderes'in emriyle tutulan bu kayıtlar, Yassıada'da önüne konuldu ve aleyhinde delil olarak kullanıldı. 

ŞAHİTLER ARASINDA NECİP FAZIL DA VAR

Bu davayı ilginç hale getiren unsurlardan biri de Necip Fazıl Kısakürek, Peyami Safa, Orhan Seyfi Orhon, Burhan Belge, Mithat Perin gibi dönemin ünlü yazar ve gazetecilerinin de şahit olarak dinlenmesiydi. Hatta Necip Fazıl'ın eşi Neslihan Kısakürek de şahitler arasındaydı. 

Diğer davalarda olduğu gibi Yüksek Adalet Divanı Başkanı Salim Başol ile Başsavcı Altay Ömer Egesel, bu davada da Menderes'i küçük düşürmek için aşağılayıcı ithamlarda bulunuyordu. Hatta Başbakanlık Konutu'nun mutfağına tavuk tüylerini temizlemek için alınan 'cımbız' bile dava konusu edildi. Birkaç kuruşluk bu cımbız, örtülü ödenek belgelerinin saklandığı bavula nasıl girdi bilinmez ancak bu olay o kadar çok abartıldı ki davanın adı kamuoyunda 'Cımbız Davası' olarak anılmaya başlandı. 

Örtülü Ödenek Davası'nı başlatan Hakim Başol, daha ilk celsede niyetini açık ediyordu. Ona göre Başbakanlık Konutu olarak kullanılan Camlı Köşk'teki yabancı devlet adamları ve büyükelçilere verilen yemekler israftı ve bunlar örtülü ödenekten karşılanamazdı. Hatta bir adım daha ileri giderek Menderes'e şu aklı veriyordu: "Bir başbakan illa köşkte mi oturmalı? Barakada oturun! Cımbız, köşkte oturmanın icabı mıdır?" 

Menderes, savunmasında örtülü ödeneğin şahsi harcamalarda kullanılmadığını, kendisinden önceki CHP'li başbakanların da köşkte oturduğunu ve Başvekalet Konutu'nun temsil masrafları için örtülü ödenekten harcama yaptıklarını söylüyordu. Eğer bu konutların masrafı amme masrafı olarak telakki edilmeyecekse CHP dönemi için de emsal mahkemelerin kurulması gerektiğini savunuyordu. 

Örtülü ödenek harcamalarının önemli bir kısmı Milli Emniyet Teşkilatı'na verilmişti. Menderes, teşkilata Amerikalıların hakim olduğunu ve personel maaşlarının da bazı yabancı ülkeler tarafından karşılandığını belirtiyor, bu duruma son vermek için örtülü ödenekten para aktarıldığını belirtiyordu. 

BAŞOL MENDERES’E: KISA KES!

Hâkim Başol: Okunan vesikalara göre sırf şahsi masraflar yapılmıştır... Şahsi masraflar yapılabilir mi söyleyiniz? 

Menderes: Reis beyefendi... buyurdunuz ki fasıl okunacak cevabı verilecektir. (Menderes, savunmasında iddiaları cevaplandırıyor. Ancak Başol, sözünü kesiyor.) 

Hâkim Başol: Kısa ama... 

Menderes: Kısa... ...Kanunun 77. maddesi diyor ki örtülü mahiyette olan istihbarat... 

Hâkim Başol: Kendinizi zorluyorsunuz, zorlaya zorlaya netice çıkaracaksınız... ...Şimdiye kadar okuduğumuz listedeki masraflar yapılabilir mi? 

Menderes: 70 bin liralık masrafın içinde bir cımbız var. Onu da cımbızla bulmuşlar, çıkarmışlar. 

Hâkim Başol: Okuduğumuz listedeki.. 

Menderes: Arz edeyim.. 

Hâkim Başol: Uzatırsanız sözünüzü keseceğim.. 

Menderes: Kısa söyleyeceğim. 

Hâkim Başol: Hayır yeter!

NECİP FAZIL’A ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN 147 BİN LİRA VERİLDİ İDDİASI 

Başol'dan Menderes'e: Necip Fazıl mı vatansever!

Örtülü Ödenek Davası'nın önemli duruşmalarından biri de Necip Fazıl'ın şahit olarak dinlendiği oturumlardı. İddiaya göre Necip Fazıl'a Büyük Doğu dergisi için 10 yılda 147 bin lira verilmişti. Hâkim Başol, 'gerici ve Atatürk düşmanı birine' bu paranın neden verildiğini soruyor, Adnan Menderes de Necip Fazıl'ın bir vatansever olduğunu, o ve onun gibi farklı görüşlerden yazar ve gazetecilere ödenekten para yardımı yapıldığını söylüyordu. Hâkim Başol ise hayret uyandıracak hatta ihsas-ı rey olarak tarihe geçecek şu cümleyi kuruyordu: "Necip Fazıl mı vatansever!" Sıra şahit olarak Necip Fazıl'ın dinlenmesine gelmişti. Aralarında şöyle bir diyalog yaşandı: 

Başkan Başol: Örtülü ödenekten para almışsınız... 

Necip Fazıl: Evet aldım. Ne aldığımdan ziyade niçin aldığım mühimdir. Ben örtülü ödenekten methiyeci, kasideci, eski Roma cenazelerinde sahte ağlayıcıları olarak para almadım ve bunlardan hiçbirini yapmadım. 1943'ten 1960'a kadar taştan taşa vurulan, zindandan zindana sürülen mukaddesatçı, milliyetçi, Anadolucu, ahlakçı bir idealin himayesi yolunda para aldım... 

Başkan Başol: Bu notları yazmışsınız okuyorsunuz, burada not olarak kelime kelime okuyamazsınız... 

Necip Fazıl: İlk gazete olan Takvimi Vakai'den bu yana fikre müstenit bir tek gazete mevcut değildir ki, şu veya bu şekilde hükümetten yardım görmesin. 

Başkan Başol: Üniversite gençliği ki süt gibi tertemizdir. Onlar sizi gerici buluyorlar...

Necip Fazıl: Bana gerici diyenler, sesini duyuranlar... Bir de on binlerce genç var ki benim idealime bağlı. Fakat sesini yükseltemiyorlar... 

Başkan Başol: Memleket yararına yayın yapan gazetelerin büyük kanaati de memlekete zararlı olduğunuz... 

Necip Fazıl: Büyük gazete tiraj ifade eder... 

salsal.jpg

PEYAMİ SAFA: DERGİMDE İKTİDARI ÖVEN TEK BİR YAZI YOK

Sıra örtülü ödenekten Türk Düşüncesi Dergisi için para alan yazar Peyami Safa'nın ifadelerine gelmişti. Peyami Safa, şahit sıfatıyla Yassıada'da bulunuyordu. 10 yıl içinde örtülü ödenekten Türk Düşüncesi Dergisi için 49 bin lira yardımda bulunulmuştu. 

Başkan Başol, "Neden bu para diğer gazetelere değil de size veriliyor?" diye soruyordu. Peyami Safa, bu soruya şöyle cevap veriyordu: "Bu sualinizin muhatabı ben değilim ama ben olduğumu farz ederek cevap vereyim. Bu, memlekette yüksek aydın sınıfının muhtaç olduğu bir mecmuadır. Memleket hayrına çıkmaktadır." 

Hâkim Başol: İddiaya göre DP'yi desteklemek için olacaktır ki örtülü ödenekten bu kadar yüksek bir ödeme yapılmış...

Peyami Safa: Efendim bu mecmuada ben yedi sene bulundum. Bunun tek nüshasında iktidarı öven, müdafaa eden tek bir yazı yoktur.

Hâkim Başol: Yazılarınızla iktidarı destekliyor musunuz? 

Peyami Safa: Bilakis en şiddetli hücumları ben yapmışımdır. 

Başol: Üniversitelilerin doğru dediği doğrudur

Örtülü Ödenek Davası duruşmasında, Hâkim Başol ile Bakan Tevfik İleri arasında Necip Fazıl ile ilgili şu diyalog geçiyor: 

Hâkim Başol: Tevfik İleri, Necip Fazıl'ın neşriyatının memleket yararına olup olmadığı noktasındaki görüşünüz... ...Üniversite gençliği Necip Fazıl'ın neşriyatını protesto ediyor. Doğru dedikleri doğrudur, yanlış dedikleri yanlıştır... 

Tevfik İleri: Muhterem Reis Beyefendi, bu mevzu gayet derin bir mevzudur.

Hâkim Başol: Derin ama gayet basit olarak ifade edilebilir. 

Tevfik İleri: İlerilik, gericilik mevzuu bugün olduğu gibi bundan sonra da devam edecek bir münakaşa mevzuudur. ...Benim tavassut ettiğim Necip Fazıl'ın böyle bir neşriyatı yoktu. Daha ziyade çoluk çocuğu ile aç kaldığından kendisine tavassut etmişimdir. 

Başkan Başol: Mesela Türkçe ezan için "Tanrı Uludur, Tanrı Uludur" diye okunduğu zaman "Allah işte insanı böyle ulutur" diye ezanın Türkçe okunmasına muhalefet etmiştir. 

Tevfik İleri: Yanlış bir şeydir efendim...

Menderes'i Yassıada duruşmaları sırasında belki de en çok yaralayan şey, birkaç yakın arkadaşının ve bürokratının Soruşturma Kurulu'nda ve mahkemede verdiği ifadelerdi.

Bunlar arasında öyle bir isim vardı ki Menderes, duyduğunda yıkıldı. Bu isim Ethem Menderes'ti. Askerlerle iyi bir ilişkisi olan, MBK Başkanı Cemal Gürsel ile dostluğu bulunan Ethem Menderes'in iktidardayken tuttuğu günlüklerde yer alan yakın dostuna ait şahsi notlar, duruşmada Menderes aleyhine delil olarak kullanıldı. Gerçi duruşmalar sırasında hâkim ve savcının kaba ve sert tutumunu gören bazı isimler, bu beyanlarından dolayı sonradan pişman olmuşlardı.

MENDERES’İN ASIL SOYADI ERTEKİN’Dİ

Adnan Menderes'in asıl soyadı 'Ertekin' idi. 20 yaşında yetim kalınca bu soyadını Menderes olarak değiştirdi. Öğrencilikleri, askerlikleri birlikte geçen Adnan Menderes, soyadını, sevdiği arkadaşı Ethem'e de verecekti. Menderes, Ethem Bey'i siyasete de taşıyacak ve onu önemli bakanlıklardan biri olan savunma bakanlığına getirecekti. Ethem Menderes, bütün bu iyiliklere, Yassıada duruşmalarında Menderes'i idama götürecek günlüklerindeki iddialarıyla cevap vermişti. Ethem Menderes'in yazdığı pek çok bilgiyi Menderes, duruşmada yalanlamasına karşılık bu dostunun vefasızlığına bir anlam veremiyordu. Her ne kadar son günlerinde bile, "Ona kırgın değilim." dese de artık onunla konuşmayı, görüşmeyi kesmişti. 

Menderes'i zor durumda bırakan hatıra sahiplerinden biri de Menderes'in bakanlarından Şem'i Ergin idi. Menderes, son savunmasında eski bakanı ve hatıra defteri tutanlarla ilgili birkaç cümle ilave etmişti. Menderes, 'insanların özelini, gizlisini, kendilerine göre yazıp çizmenin ne yazık ki bir huy meselesi olduğunu' söylüyordu. Meclis Başkanı Refik Koraltan'ın hatıra defteri de eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile ilgili iddiaların delilleri arasına girmişti. Bayar, Koraltan'ı ömrünün kalan kısmında hiç affetmedi.

CELAL BAYAR İNTİHARA KALKIŞIYOR

Yassıada'da çekilen ve daha sonra sinemalarda gösterilen film, Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı, yaşadıklarından dolayı intihara sürüklemiş. Yapılan kötü muameleye ve bir oyuncu gibi rol yapmaya dayanamayan Bayar, bir kaçış yolu olarak intihara sığınmış.

26 Eylül gecesi hücresinde intihara teşebbüs eden Bayar, sesini dışarıda bekleyen gardiyanlar ve askerler duyunca müdahale edilerek kurtarılmış. Filmde sanıkların adaya getirilişi, odalar ve yemekhane gibi çeşitli bölümlerde Bayar'la birlikte, Başbakan Adnan Menderes ve diğer ünlü isimler de yer alıyor. Filmde, lüks bir lokantadakini andıran gayet temiz ve şık beyaz örtüler ve porselen yemek takımları bulunan masalarda, Samet Ağaoğlu, Tevfik İleri, Sebati Ataman, Haluk Şaman, İzzet Akçal gibi DP'liler yemek yerken görülüyor. 

MENDERES DE İNTİHARA TEŞEBBÜS ETTİ 

Adadaki en ağır işkencelere maruz kalan Başbakan Adnan Menderes de Cumhurbaşkanı Celal Bayar gibi kötü muamelelere dayanamayarak intihara teşebbüs etmişti.

Yassıada'da duruşmalar sona erdikten sonra karar beklenirken, yaşadıklarından dolayı çok büyük acılar çeken Menderes, kendisine verilen cezayı öğrenmeden bir gün önce ilaç içerek intihar etmeyi denemişti. Menderes, bu olaydan bir gün sonra idam cezasına çarptırılmıştı. 

imrali-002.jpgMENDERES SON YOLCULUĞUNDA

Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın da aralarında bulunduğu 13 kişi, 15 Eylül 1961'de idama mahkûm edildi.

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamı 16 Eylül'de gerçekleştirildi. Hasta yatağından kalkamayan Menderes ise takviye ilaçla ayakta duracak hale getirildikten sonra 17 Eylül'de öğleden sonra idam edildi.

Diğerlerinin idam cezası kaldırıldı. Üç arkadaş İmralı'da yan yana mezarlara defnedildi. Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın naaşları, 17 Eylül 1990'da merhum Cumhurbaşkanı Özal tarafından devlet töreni ile İstanbul Topkapı Mezarlığı'ndaki 'Anıt Mezar'a nakledildi. 


Gazeteilksayfa.com


 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum