Ahmet Sefa DİKTEPE

Ahmet Sefa DİKTEPE

Kültür emperyalizminden kurtuluş reçetesi: Milli Eğitim

Kültür emperyalizminden kurtuluş reçetesi: Milli Eğitim

Emperyalizm ülkemizde neredeyse her kesimin duyduğunda nem kaparak karşıtlığını belirtmeye gayret gösterdiği bir kelimedir. Fakat ülkemizdeki çoğu grup emperyalizme farklı noktalardan bakmakta ve bir kısmına karşı olduğunu söylese dahi emperyalizmin ülke içerisinde bir parçası olmaktan kendisini kurtaramamaktadır.

Kelime manasıyla yayılımcılık yani bir millet veya devletin kendi çıkarları doğrultusunda başka bir millet veya devleti etki altında tutması anlamına gelen bu terim, özellikle milletimizin son birkaç asırlık tarihinde boğuşmak zorunda olduğu bir gerçek halini almıştır.

Emperyalizmin sıcak temas taraflarını bir yana koyarsak aslında milletimizi en meşgul eden yönü kültür emperyalizmidir. Tanzimat’tan bu yana yaşadığımız kültür ikizleşmesi hala devam etmekte ve her gün daha fazla yayılmaktadır. Bu ikizleşmeyi engellemek milli kültüre bağlı bir neslin gelecek nesillere milli kültürü aktarmasından yani eğitimden geçmektedir.


İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli unsur, geçmiş nesillerden aldığı kültür birikimini geleceğe taşıyabilme olgusudur.

İnsanoğlunun dünyaya ayak bastığı andan itibaren gerçekleşen bütün gelişmeler bir kültür birikimi olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Elbette her milletin kendine göre bir milli ve tarihi birikimi, örf, adet ve ananeleri vardır. Aslında geçmişten geleceğe bu birikimi taşıyan mefhum eğitim kurumudur.

Öyle ki milli kültüre bağlı olmayan bir eğitim beraberinde kültür ikizleşmesini getirmekte ve geçmişle olan tarihi ve kültürel tüm köprüleri yıkmaktadır.


Anlaşılacağı üzere eğitim her şeyden önce, bizden evvel yaşayan nesillerin tecrübelerini gelecek nesillere taşımak daha sonra bu tecrübeleri milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre yeni bir kompozisyon haline getirip kendi tecrübelerimizi de katarak geliştirmektir.


Başka bir tarafıyla da bu kültür ikizleşmesi ülkemizdeki çatışma zemininin mayasıdır. Ortak tarih bilinciyle, ortak kültür ve dile bağlı yetişmeyen nesiller birbiriyle kavga halinde olmaya mahkumdur.

İşte bu noktada devreye eğitimin millileştirilmesi hususu girer. Eğitimin millileşmesi ise net bir şekilde eğitimin sosyal hayata yansımalarından okunabilir. Milli Eğitim; millet vurgusu içerisinde insanları ortak dil, kültür, tarih sahasında buluşturmalı, farklılıkları zenginlik olarak ortaya çıkarmalıdır.

Bir diğer deyişle milli eğitim müessesi, insanları kendi milli şemsiyesi altında toparlamalı; sınıf, bölge ve siyasi mezhep kışkırtıcılığından kurtararak bu problemlerin çözümüne gitmelidir. Bu şekilde bir milli eğitim politikasıyla yetişen nesillerin kendilerini bir kilimin nakış nakış desenleri halinde mensubu oldukları milletin bir parçası olarak görmeleri gerekmektedir. Bu hem ülkemiz içerisinde ki kavgaya ilaç hem de dış politikadaki kararlılık ve azme bir garantidir.


Unutulmamalıdır ki milli ve muasır ihtiyaçlara cevap veremeyen sosyal yapılar, değerler ve müesseseler önce itibarını sonra da varlıklarını süratle kaybetmeye başlar. Eğer eğitim yapımız itibarını kaybetmek suretiyle kendini hazin bir sona getirmek istemiyorsa yapması gereken; ayaklarını bugüne mıhlayarak bir tarafıyla geçmişi kavrayan,diğer tarafıyla da geleceği kucaklayan bir köprü olmaktır!


Eğitim bir bakıma da insana yapılan yatırımdır ki bunun da önemi tartışılmaz bir gerçektir. Hayatın her alanında tecrübe edilmiştir ki çağımızda en büyük güç nitelikli insan gücüdür. İnsana nitelik kazandırabilecek en önemli şey ise elbette eğitimdir. Elbette ülkemizde fabrikalar, yollar, barajlar, köprüler yapılarak kalkınma meselesinin bir kısmını halletmiş olabiliriz.

Fakat ülkemizde kâmil anlamda bir kalkınma bekliyorsak bunun en önemli sacayağı eğitimdir. Kapitalist propagandanın güdümünde insanlığa bugün en büyük sorun ekonomi olarak gözükmektedir. Fakat ekonominin de ayakta durabilmesi için iyi eğitilmiş, milli ve manevi değerlerine bağlı kadrolar lazımdır.

Bugün bakıldığında daha dün altlarındaki petrol yatakları sayesinde Avrupa’nın birçok ülkesinden daha müreffeh görünen Ortadoğu ülkeleri perişan vaziyettedir. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerinizin varlığı elbette kalkınma hamlesi için büyük adımlar atmanızı sağlar fakat ayaklarınızın yere sağlam basabilmesi bunları kullanabilecek eğitimli kadrolara bağlıdır.

Yani iktisadi alandaki başarı da eğitim alanındaki başarıya paralel bir şekilde ilerlemektedir. Her meselede olduğu gibi ekonomik aksaklıklarda da sorun eğitim sistemindeki yanlışlıklarda aranmalıdır.


Eğitim kurumu bir yönüyle de insan ilişkilerinin en rahat oluşturulabileceği kurumlardan bir tanesidir.

Ta çocukluk yıllarından iş güç edinme zamanına kadarki maraton içerisinde devlet politikaları doğrultusunda, milli bilinçle verilecek nitelikli bir eğitim insanın kalan yaşam evresi boyunca devlete nitelikli bir iş gücü sağlamasına vesile olacaktır. Fakat devletin eğitim imkanlarının kısıtlı kaldığı ve eğitimin nitelikli olmadığı bir nokta da devletin eğitim kurumlarına el atacak bir yapı geleceğimizi istediği gibi yoğurabilir.

Bugün FETÖ/PDY yapılanmasından içeriye alınanlara baktığımızda kahir ekseriyeti okumuş, üniversite mezunu kişilerden oluşmaktadır. İnsanlara refah içerisinde, kaliteli bir eğitim sunmak devletin ilk elden vazifesidir. İlkokul sıralarından üniversite dersliklerine kadar iyi okullar, nitelikli öğretmenler, burs, barınma vb. imkanlar devlet tarafından yeterli ölçüde sağlanamıyorsa elbette bu açık iyi veya kötü niyetli bir takım kişi ve kurumlarca doldurulabilir.

Fakat kişiye başkaları tarafından sağlanan bu imkan genişliği kişinin bu imkanları kendisine sağlayanlara bir minnet duygusu geliştirmesine vesile olacaktır. Bu iyi niyet dizginleri bir kötünün eline verildiği anda ise 15 Temmuz’daki akıbet kaçınılmaz olur. İşte böyle bir sonu kendi elimizle hazırlamamak ve geleceğimizi kim olursa olsun altın tepside sunmamak istiyorsak eğitim politikalarımızın üzerine gereğinden fazla düşmeli ve gelişecek bu minnet duygusu devlet lehine dönüştürülüp millet için çalıştırılmalıdır
Kalemin kılıca galebe çaldığı bir devirde eğitim sisteminin çökmüşlüğü, pespaye olmuşluğu asla kabullenilemez. Dini ve milli duyguların gelecek nesillere doğru bir şekilde taşınamaması ülkemizdeki sorunların ilk sırasına getirilmeli ve gelecek planlaması bu kadrolara verilen eğitimle paralel ilerlemelidir.

Eğer eğitimsiz, fikre kıymet vermeyen, düşünmeyen, okumayan, anlamayan bir nesli bugün kendi elimizle geleceğe taşıyacak olursak ne gelecekteki kardeş kavgasının önüne geçebilir ne de ülkemizi emperyalist propagandadan kurtarabiliriz. Yanlış bir eğitim politikası bize ancak ülkesine düşman sözde aydın, düşünmeyen, fikretmeyen bir nesil ve kendi içerisindeki kavgayı körükleyen bireyler verebilir.

Bu noktada kültür emperyalizmiyle savaşın en önemli harp silahının eğitim olduğu açıkça görülmektedir. Eğitim olmadan bilimin, sanayinin gelişmeyeceği, üretimin gerçekleşmeyeceği çok açıktır. O halde Türk milletine ve devlet yetkililerine düşen vazife ana kucağından başlayan eğitim maratonunu millet ve devlet lehine en uygun olacak biçimde şekillendirmektir.


Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR