Ebubekir Şibli kimdir? Valilik görevini niçin bıraktı?

Ebubekir Şibli kimdir? Valilik görevini niçin bıraktı?

Ebubekir Şibli kimdir, hangi dönem yaşadı, eserleri neler, parapsikoloji ilmini nasıl kullandı, Cüneyd-i Bağdadi ve Hallac-ı Mansur ile yolları nasıl kesişti, Valilik görevini niçin bıraktı, Mevlana ve İbn’ül Arabi’nin kitaplarında Şibli nasıl yer aldı.

İlk süflilerden, Hallac-ı Mansur’un en yakın dostu, mutasavvıf Ebubekir Şibli Hazretlerinin hayatını sizler için derledik…

Ebubekir Şibli kimdir, hangi dönem yaşadı, hangi eserleri yazdı, parapsikoloji ilmini nasıl kullandı, Cüneyd-i Bağdadi ve Hallac-ı Mansur ile yolları nasıl kesişti, Valilik görevini niçin bıraktı, Mevlana ve İbn’ül Arabi’nin kitaplarında Şibli nasıl yer aldı? 

İşte cevabı:   

Ebubekir Şibli Hazretleri, Türk asıllı bir ailenin çocuğu olarak 861’de Sâmerrâ’nın Şibliye köyünde doğdu. Babasının adı Yunus’tur.

Şeyh Şiblî’nin iyi bir öğrenim gördüğü, Abbasîlerden Muvaffak’ın veliahtlığı sırasında onun arkadaşlarından olduğu ve daha sonra hâcibliğini yaptığı bilinmektedir. Devlet kademelerinde hızla yükselen Şiblî, Rey’e bağlı Dünbâvend’de valilik yaptı.

CÜNEYD-İ BAĞDADİ’DEN DERS ALDI

Valiliği esnasında devrin süflilerinden Hayr en-Nessâc’ın sohbetine katıldı; sohbetinden etkilenerek valilik görevini bırakıp tasavvufa yöneldi. Hücvîrî’nin kaydettiğine göre Cüneyd-i Bağdadi’ye büyük hayranlık duyan Hayr en-Nessâc, Şiblî’yi onun yanına gönderdi. Böylece Şiblî, tasavvuf eğitimini devrin en ünlü sufîsinin yanında tamamlama imkanına kavuştu. Cüneyd’in, “Her topluluğun bir tacı vardır, sufîlerin tacı da Şiblî’dir” sözü onun tasavvufta ulaşmış olduğu makama işaret etmektedir. Genç yaşta seyrü sülûkünün başında çokça seyahat eden Şeyh Şiblî, Temmuz 946’da Bağdat’ta vefat etti.

KUR’AN-I KERİMİ DÜŞÜNEREK OKUDU

Şiblî sadece tasavvuf eğitimiyle yetinmeyip dini ilimlerle de ilgilenmiş, yıllarca hadis ve fıkıh okumuş, İmam Mâlik’in el-Muvattasını ezberlemiştir. Ebû Abdullah Muhammed er-Râzî, “Sûfîler içinde Şiblî’den daha âlim bir kimseyi görmedim” demiştir. Fakat onun daha sonra fıkıh ve hadis ilimlerine karşı olumsuz tavır alması kendisinden sonraki pek çok sufîyi etkilemiştir. Gerçeğe ulaşmada bu iki ilmi yetersiz gören Şiblî’ye göre gerçek fıkıh Allah ile kul arasındaki halleri açıklayan fıkh-ı ilâhîdir; ancak kendisi fakihlerden bu ilmi öğretecek bir kimseyle karşılaşmamıştır. Kur’an’ı ayetlerin manaları üzerinde yoğun biçimde düşünerek okumayı tavsiye eden Şiblî’nin bu usulle kırk üç yılda Kur’an’ın ancak dörtte birini okuyabildiği kaydedilmektedir. Kaynaklarda onun bazı ayetler için yaptığı işârî tefsirler nakledilir. Şiblî tasavvufun bütün konu ve kavramları üzerinde fikir beyan etmiş ve onun bir ilim dalı olarak ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.

‘GERÇEK MARİFETİ KİŞİYİ ALLAH’TAN GAYRI HERŞEYDEN ALIKOYAR’

Başta el-Lüma olmak üzere bütün tasavvuf klasiklerinde görüşlerine sıkça atıf yapılan Şiblî Hazretlerinin ele aldığı konuların başında marifetullah ve tevhid gelmektedir. Ona göre tasavvuf başı marifetullah, sonu tevhit olan bir yolculuktur. Gerçek marifet kişiyi Allah’tan başka her şeyden alıkoyar. Ârif O’nun kelâmından başka bir kelâm söyleyemez; O’ndan başkasını gözetemez.

‘BENLİĞİ TERKETMEDEN TEVHİDE ULAŞILAMAZ’

Marifet, sâliki Hakk’a ulaştıran kanattır. Sâlikin Hakk’a doğru bu uçuşunda en önemli gıdası muhabbetullahtır. Şiblî’ye göre tasavvufun nihai hedefi gerçek tevhiddir. Benliği terketmeden gerçek tevhide ulaşmak mümkün değildir. Allah’ı bilmek ve tanımlamak ancak O’nun kendisi için kullandığı tanımlarla mümkündür. Lafızlarla tevhidi anlatan mülhid, Allah’ı işaretle anlatmaya kalkışan kimse senevî (iki tanrıcı) olur. Allah’a erdiğini sanan hiçbir şeye ermemiştir. O’nun hakkında konuşan gafildir. O’na yakın olduğunu zanneden O’ndan uzaktır. Tevhid Allah’a karşı duyulan daimi bir aşk, O’na mutlak bir bağlılık ve sonsuz bir tevekküldür. Şiblî’ye göre ilim-amel bütünlüğü ve amelde ihlâslı olmak şarttır. Çünkü amel lisanı, ilim lisanından daha etkilidir. Nebilere açılan keşif velilere açılan keşiften çok büyüktür. Eğer Allah nebilere açtığı keşiften bir zerresini velilere açacak olsaydı velilikleri iptal olurdu.

HALLAC-I MANSUR EN YAKIN DOSTU

Şeyh Şiblî şathiyeleriyle de ünlüdür. Serrâc el-Lümanın bir bölümünü onun şathiyelerine ayırmış, şathiyelerinden bir kısmını sıralayarak bunları diğer sufîlerin ve kendisinin yorumlarıyla açıklamaya çalışmıştır. Hallâc-ı Mansûr’un en yakın arkadaşlarından olan Şiblî Hazretleri ilahî sırları halka açmaması hususunda kendisini defalarca uyardığını söyler. Özellikle idamı sırasında Hallac’ın yanından hiç ayrılmamış, arkadaşına en zor anlarında destek olmaya çalışmıştır. Şiblî’nin, “Ben ve Hallac aynı şey idik; beni divaneliğim kurtardı, onu aklı batırdı” sözü Hallac ile aynı fikirleri paylaştığını gösterdiği gibi onun idam sonrası başlayan Hallac taraftarlarını ortadan kaldırma hareketi sırasında canını nasıl kurtardığına da işaret etmektedir.

ŞİBLİ MEVLANA VE İBNÜ’L ARABİ’NİN KİTABINDA 

Edebî yönden kuvvetli olan şiirleri tamamen tasavvufî anlamlar yüklüdür. Kendisinden sonra pek çok sufî onun sözleri ve şiirleriyle eserlerini zenginleştirmiştir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî Fuśûśü’l-ĥikem’inde, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Dîvân-ı Kebîr’inde Şiblî’nin, “İnsanların nazarında benim âşık olduğum kesinleşti, ama aşkımın kime olduğunu kimse bilemedi” beytini zikretmişlerdir. Şiblî Kādiriyye, Mevleviyye, Rifâiyye ve Şâzeliyye silsilelerinde yer almaktadır.

ESERLERİ

Şiblî’nin sözleri, işari yorumları ve şathiyeleri, başta tasavvuf kaynakları olmak üzere tarih ve tabakat kitaplarında dağınık halde bulunmaktadır. Kamil Mustafa eş-Şeybî onun şiirlerini bir araya toplayarak yayımlamıştır. (Dîvânü Ebî Bekr eş-Şiblî, Bağdat 1967)

ŞİBLİ’NİN PARAPSİKOLOJİ İLMİ

Cinlerin Esrarı, İmam-ı Şibli’nin en ünlü eseridir. Arapça orijinali 880 yılında yazıldı. Mısır, Kahire İskenderiye Kütüphanesi’nde bulunan el yazması kitabın mikrofilmleri, araştırmacı Muhammed Ferşad tarafından çekilerek Tercüme edildi. Kitabın tercüme edilmiş ilk Türkçe baskısı 1979 yılında İstanbul’da yayınlandı. İmam-ı Şibli, Cinlerin Esrarı isimli orijinali Arapça olan kitabında “Müslüman ve gayrimüslim cinler, cinlerden korunmak için neler yapmalı, cinlerin tehlikeleri, zararsız cinler, cinlerle evlenmek mümkün mü?” gibi parapsikoloji hadiselere değindi. Kitap Kahire El-Ezher Üniversitesi mensubu Türk asıllı mütercim Muhammet Fersat tarafından tercüme edilerek 1979 yılında Türkiye’de Türkçe olarak yayınlandığında tartışmalara neden oldu. Kitabın içerisinde yer alan “Cin Çağırma Metodları” bölümü 1980 yılında cin çağırma çabaları nedeniyle psikolojik sorunlar yaşayan insanların artması nedeniyle kitabın yayıncısı Fersat Yayınevi tarafından kitaptan çıkartıldı.


Gazeteilksayfa.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.