Ahmet Aydınsoy

Ahmet Aydınsoy

İz bırakanlar 7

İz bırakanlar 7

ÇAĞLAR AŞAN İZ BIRAKAN ÇAĞIN SOYLUSUNA SELAM OLSUN

İstanbul’da beş yıl sohbetinde bulunmaktan onur duyduğum, Mahir İz’ in talebesi merhum Prof. Dr. Osman Öztürk hocam:  

“Hocalık, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ile dersten çıktıktan sonra yorgunluk değil, heyecan duyabilenlerin mesleğidir.” Derdi.

Şair, yazar ve öğretmen olmanın yanında bir iman ve aksiyon adamı olan Mehmet Akif İnan; okuyan, yazan, düşünen, konuşan, eser veren, örgütleyen, eyleme geçen bir öğretmen olarak, aradığımız ideal öğretmen profilini ortaya koymuştur.[1]

Zamanın ve mekanın sınırlarını aşarak, çağlar ötesine uzanan izler bırakan Mehmet Akif İnan’ı öğrencilerinden dinlemeye devam edelim.  

Uşak İmam Hatip Lisesi’nden öğrencisi Nail YILDIRIM anlatıyor:

“Akif hocamızın ders saati, hasretle beklediğimiz kavuşma saati olurdu. Derslerini zevkle dinlerdik. Sonra hiç beklenmedik bir anda ansızın zil çalar, adeta büyü bozulurdu. Hocamız okuldan mezun olduktan sonra da öğrencilerini takip eder, onların tüm ihtiyaçları ile ilgilenir ve onlara yol gösterirdi. İş bulmak dahil her konuda çevresindeki insanlara özellikle öğrencilerine her zaman yol gösterir yardım elini uzatırdı.” [2]

Gazi Eğitim Enstitüsü’nden öğrencisi Arif AY anlatıyor:

 “Öğretmenlik bir meslek değil bir yaşam biçimi, bir aşk halidir. Bu aşkın hârını yüreğinde duymayan bir insanın öğretmenliğinden hayır gelmez. Öğretmen sadece sınıfta öğretmen olmamalı, hayatın her alanında öğretmenliğini sürdürmelidir. Eğitim hayatımızda hepimiz pek çok öğretmenle karşılaşırız ama yıllar sonra bunlardan sadece birkaçını hatırlarız. İşte o her zaman hatırlananlar, iz bırakan öğretmenlerdir.” [3]

Gazi Eğitim Enstitüsü’nden öğrencisi merhum Kamil AYDOĞAN anlatıyor: 

“Merhum Alâeddin Özgür ile aynı evde kalıyorduk. Her birimiz yurdun değişik yerlerinden gelmiştik. Bir akşam öğrenci evinde sohbet ederken, konu Ankara’ya nasıl geldiğimiz, niye geldiğimizle alakalıydı. Herkes kendi hikayesini anlatırken Alâeddin Özgür’ün söyledikleri hepimizin dikkatini çekmişti. Uşak İmam Hatip Lisesi’nde öğrenciyken, hocaları Akif İnan kendi isteğiyle Ankara’ya tayin olmuştu. Hocası Akif İnan’dan ayrılmamak için, daha lise yıllarında olmalarına rağmen Akif İnan’ın ardından Ankara’ya gelmişlerdi. Alâeddin Özgür de bunlardan biriydi. Seminer ve konferanslara konu olacak bu durumun bugün bütün eğitimcilerin üzerinde düşünmeleri gereken bir konudur. Ailesini de ikna ederek, daha lise yıllarında iken tayin olduğu kente ardından öğrencileri de sürükleyen başka bir eğitimci var mıdır? Bilmiyorum.” [4]

Yine Gazi Eğitim Enstitüsü’nden öğrencisi, Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr.  Ziya SELÇUK’ un ağabeyi Metin Selçuk anlatıyor: 

“Hangi uzun konuşmaların sonunda oldu hatırlamıyorum, ama bir gün, ‘Kardeşlerini de getir, tanıyayım’ demişti. Bu görüşmelerden sonra evimize gelip anne babamı da tanımıştı. Çok az da olsa evimize gelmesi bizim için bir onur kaynağı, bir düğün bayramdı sanki. Hepimiz için böyle olmakla birlikte, özellikle annem babam için çok önemliydi. Çünkü bir şair, yazar, büyük bir adam geliyordu bizim eve. Rahmetli annem için baskın duygu ise, çocukları, okumuş birisiyle tanışınca bizler de okuyacak onun gibi olacaktık. Bugün rol model diyorlar ya, okula gitmemiş annem bizlere rol model olarak Akif hocayı gösteriyordu belki de. Bunu sağlayan şüphesiz ki Akif İnan hocaydı. Öğretmenliğini yapmış bir ailenin geleceğine dokunmuştu adeta. Bugün 5 kardeşim hayatın bir yerlerinde bulunuyorsa, biliyorum ki öğretmen Akif İnan’ın bunda çok ciddi bir yeri vardır. O gün bir öğretmenin evimize gelmesi bizim için sanki bir baskı unsuru olmuştu. Çünkü evimizde konuşuluyordu. Bazı düşüncelerimizi, ilişkilerimizi o öğretmene göre ayarlıyorduk. Şüphesiz ki hocanın bundan haberi yoktu. Ama ailemiz üzerinde o atmosferi oluşturmuştu. Bugünden o günlere baktığımızda o zaman için çok büyük bir imkan olan, bir öğretmenin öğrencisiyle hatta ailesiyle tanışıp ilgilenmesi acaba günümüz aile ve öğretmenleri için hangi anlamı ifade eder? ‘Öğretmenin başarısı öğrenciyi tanımaktan geçer’ derdi hocam ve bize güvendiğini açıkça hissettirirdi. Biz de o güvene layık olmaya çalışırdık.

Hocamın belki de en büyük özelliklerinden biridir, öğretmenliği ile gerçek hayatı ilişkilendirmek. Hiç kimsenin haberi olmadan, evinin karşısında bulunan kahvehaneye hiç tanımadığı öğrencilerin gelmesini engellemişti. Kahveciyle konuşarak.

Hocamın kendisini bütün öğrencilerine kabul ettirdiğini görüyordum. Bu durum öğrenciler arasında adeta gizli bir ittifakla da anlaşmaya dönüşmüştü. Çünkü hocamın okulda olduğu günlerde öğrenciler arasında kavga çıkmazdı. Hoca öğrenciler üzerinde adeta bir şemsiye idi. Onun bu kuşatıcı anlayışı sendika çalışmalarımızda da iyice somutlaşmıştır. ‘Biz yalnızca üyelerimizin değil, tüm çalışanların hakkını savunduğumuzda ödevimizi yapmış oluruz’ derdi. Çünkü öğrencisine, insanımıza sahip çıkmak, onun için milli bir duyarlılıktı.

Hocamın derste anlattığı her konuyu bir hediye alır gibi alır, kabullenirdi öğrenci. Öğretmenlik hayatımda şunu gördüm ki verdiğimiz doğru bilgiye ruh kazandırdığımız da öğrenci onu alıp yüreğine beynine yerleştiriyordu. Aksi halde en çok şikayet ettiğimiz şey gerçekleşiyor, bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu.  Benim öğretmen olmak istediğimi öğrenince şöyle demişti: ‘Madem öğretmen olmaya karar verdin. Hz Ali’nin şu sözünü hiç unutmayacaksın. Öğrencilerini ve kendi çocuklarını, içinde bulundukları zamanına göre yetiştireceksin’ demişti. 

Hocam! Sevgili Hocam! öğrenciniz büyüdü öğretmen oldu ve sizin hakkınızda yazı yazıyor. Sürç-i lisan ettimse hakkınızı helal ediniz.” [5]
_____
[1] Hıdır Yıldırım, İz Bırakan Öğretmen Mehmet Akif İnan, s. 81,
[2] age, s. 198-202,
[3] age, s. 268-272,
[4] age, s. 275-276,
[5] age, s. 286-291,
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
SON YAZILAR