Ahmet Sefa DİKTEPE

Ahmet Sefa DİKTEPE

Kadın, Aile ve Toplum III

Kadın, Aile ve Toplum III

İstanbul Sözleşmesi Ekseninde “Kadın”

Ülkemizde son birkaç yıl içerisinde “kadın hakları” hususunda yapılan hukuki düzenlemeler kadının hakkını korumak bir tarafa aile yapısını da bozarak işleri daha da içinden çıkılamaz, girift bir hale dönüştürüyor. Özellikle “İstanbul Sözleşmesi” ekseninde yürütülen bu düzenlemeler Batı’nın bataklığa sürüklediği aile ve toplum yapısından Türk milletinin de payını almasıdır. Peki, nedir üzerinden onlarca tartışma programının yapıldığı, yazıların yazıldığı ve sosyal medyanında gündemine taşınan bu meşhur “İstanbul Sözleşmesi”… Bu yazı dizisinin başında “eşitlik” ve “adalet” kavramları üzerinde şiddetle durmuştuk. Şimdi oraya bir atıfla “İstanbul Sözleşmesi”ni bir cinsiyet eşitliği projesi olarak dikkatlerinize sunmak istiyorum ve yorumunu siz değerli okuyuculara bırakıyorum… 

Türkiye’de “İstanbul Sözleşmesi”nin neyi amaçladığını korkusuzca dile getiren ve bu tutumuyla da payına FETÖ’cülerin yaptığı itibar suikastlarına denk bir itibar suikastı düşen Yusuf Kaplan Hocanın bir köşe yazısındaki bu konuyla alakalı görüşlerini de sizinle paylaşmak istiyorum. “Dünyada en sağlam, en güçlü aile ve toplum yapısına sahip bir ülkeyi çökertmenin, genç nesillerini körleştirmenin, hedonist, nihilist, ruhsuz insanaltı varlıklara dönüştürerek köleleştirmenin, içerden teslim almanın en sinsi yolu bu! O yüzden Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden derhal çıkmalı ve “cinsiyet eşitliği” gibi sinsi projeleri vakit geç olmadan kaldırmalıdır!”

Kapitalist dünya kendi ürettiği tipoloji içerisinde başlattığı cinsiyet faşizmini İstanbul Sözleşmesi ile beraber uluslararası arenada kabul ettirmiştir. Erkeği daima sanık koltuğuna oturtan bu sözleşmeyle beraber Türk aile yapısının temeli dinamitlenmiştir. İslam’ın ana caddesi üzerinde bir sarraf hassasiyetiyle düzenlenen kadın erkek ilişkileri İstanbul Sözleşmesi ile oduncu kantarına taşınmıştır. 

“Kadının beyanı esastır.” gibi adalet mefhumunu kökünden çürüten bir muhtevaya sahip bu sözleşme ülkemizde 2011 yılında imzalandı ve 2014 yılının Ağustos ayında da yürürlüğe girerek uygulanmaya başlandı. Peki, ülkemizde sözde kadın hakları savunucularının milat olarak kabul ettikleri bu sözleşmeden sonra “kadına şiddet” ve “kadın cinayetleri” hususunda nasıl bir gelişme oldu?

Güncel kayıtlarda “2011’de – 121, 2012’de -  201, 2013’te -  237, 2014’te - 294, 2015’te -  303, 2016’da - 328, 2017'de 409” kadın cinayetine rastlıyoruz. Tabi ki bundan önce de kadın cinayetleri yok değildi. Fakat bu konu da milat olarak kabul edilen bir sözleşmenin karnesinin ne olduğunu da bu veriler gözler önüne seriyor…  Kadın cinayetlerinin katlanarak arttığı bir vasatta, üzerinde yapılan istatistiki bir çalışma olmamasına rağmen erkek cinayetlerinin de yaşandığı su götürmez bir gerçektir. Eşitlikçi bakış açınızla yaptığınız değerlendirme herhalde şundan ileri gitmeyecektir! “Oh olsun artık kadınlar da erkekleri öldürebiliyor.”  

Ancak insana adaletle yaklaşacak bir sistemin, cinsiyete değil işlenen cürme baktığı bir düzlemde bu olaylara karşı hukuk mekanizması geliştirilebilir. Sorumlu taraflardan biri olarak gördüğümüz “İstanbul Sözleşmesi” bu hususta hiçbir sorumluluğa sahip olmasa dahi çözüm olarak öngörülen bu sözleşmenin çözüm noktasında hiçbir katkı sağlamadığı açıktır. 

Biz bu meseledeki çözümü Türk-İslam kültür ve medeniyetinin üzerine bin yıldır hassasiyetle titrediği aile yapısını muhafaza etmekte görüyoruz. Kadın-aile-toplum üçgeninde aileyi ve kadını adalet içerisinde koruyan her türlü adımın da destekçisiyiz. Başta eğitim sistemimizden başlayarak bu cerahatin patlamasına neden olan saikleri kendi öz kültürümüzle düzeltmeye mecburuz. Yoksa Batı’nın kendi yok oluşuna bizi ortak etmeye çalıştığı hiçbir projenin paydaşı değiliz. Bizde bir sorun varsa yine bu bize has yöntemlerle düzelecektir.

Kadın Cinayetleri ve İdam

Başta sarsılmaz bir adalet mekanizmasının gölgesinde “kısasta hayat vardır.” ilahi emrinin sadece kadın cinayetleri özelinde değil bu ilahi ihtara muhatap bir satıhta uygulanması lazımdır. Özellikle bizzat eylemin içinde bulunmuş teröristler, çocuk istismarcısı sapıklar ve “zevk” için insan öldürenler idam edilerek cezalandırılmalı ve bu husutaki caydırıcılık devletin en büyük gücü olmalıdır.     

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
SON YAZILAR