Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Kedicikler Kültü – 7

Kedicikler Kültü – 7

Ocak, hem İranlı hem de Türk sûfilerinin kullandıkları “baba” unvanının, sıradan derviş ve şeyhlerin değil, en üst kademedeki şeyhlerin unvanı olduğunu belirtir (Ocak, 2011).
Osmanlıdan hatta Selçukludan günümüze kadar bu tür mistik hareketlerin böylesi yaygın şekilde örgütlenebilmiş ve faaliyet gösterebilmiş olmasının ardında, bu hareketlerin Beckford’un uyumcu (adaptive) olarak tanımladığı şablona uygun hareketler olmasının yattığı kolayca ileri sürülebilir. “Babalar” hareketlerinin, kamu düzeninin sağlanmasında, fertlerin siyasi radikalizmden uzak tutulmasında, devletçe uygun görülen temel dini bilgilerin kitlelere ulaştırılmasında hatta bazen devlet ideolojisinin endoktrinasyonunda tarihten günümüze önemli roller oynadığı görülmektedir. 
Özellikle kırklı-ellili yıllarda taraftarlarının sayısını arttırıp güçlenen “nurculuk” hareketi her ne kadar sıkı bir şekilde takibata uğramışsa da mensuplarını radikalizmden, aktivizmden, hatta siyasetten uzak tutmaya azami dikkat göstermiş, bir “iman” hareketi olarak döneminin batıcı pozitivist iktidarı karşısında gençlerin radikal tutumlar almasını engellemiştir.   
Günümüzde, önde gelen dini cemaatlerden Erenköy cemaatinin gönüllü eğitim faaliyetlerine ağırlık vermesi, devletin ideolojisiyle ters düşmeyecek şekilde eğitim kurumları açması, Adıyaman Menzil cemaatinin özellikle suça bulaşmış kimselerin gidip tövbe ettikleri bir merkez olarak temayüz etmesi de Beckford’un “uyumcu dini hareketler” şablonuna uymaktadır.
Aslında benzer bir hareket olan Gülen cemaati de özellikle pozitif bilimlere vurgu yaparken, devletin eğitim hizmetinin sağlama noktasında yetersiz kaldığı birçok yerde öğrencilere dershaneler ve özel dersler yoluyla imkanlar sağlarken ve özellikle dini radikalleşmenin önüne geçerken çeşitli şekillerde desteklendiği için gelişip güçlenme imkânı bulmuş, ta ki Beckford’un tipolojisindeki ikinci gruba dönüştüğü açıkça ortaya çıkıncaya kadar kendine geniş bir hareket alanı bulabilmiştir.
Yine bu makalenin yazılmasına sebep olan Adnan Oktar cemaati de özellikle seksenli yıllardan sonra (devletin ideolojisiyle uyum içinde) Komünizm, Darwinizm ve Yahudilik-Masonluk karşıtı bir diskurla ortaya çıkarken, zihinsel ve duygusal olarak içinde yaşadığı topluma yabancılaşan zengin elitlerin çocuklarını yeniden geleneksel topluma (genel geçer din/devlet anlayışına) entegre ederek bir meşruiyet kazanmıştır. Bu anlamda uyumcu bir dini hareket olarak değerlendirilebilir. Ancak daha sonraları gerek cinselliğin teşhiri noktasında gerek İsrail yanlısı söylemler noktasında marjinalleşmiş, artık eski siyasi ve ekonomik önemini yitirmeye başlayan elitlerin çocuklarına yönelik çabaları da anlamını yitirince kendine meşruiyet sağlayan kalkanı kaybetmiştir.  
Beckford uyumcu ve marjinal hareketler arasındaki temel farkları açıklarken, marjinal hareketlerin uyumcu hareketlere göre çok daha sıkı kontrol edilen, sık dokulu ve ekonomik açıdan kendi kendine yeten kurumlar olduğunu, uyumcu hareketlerin ise grup içi sosyal kontrolün ve fertler üzerindeki grup baskısının zayıf, grup sınırların belirsiz, geçişkenliğin fazla, diğer grupları dışlama fikrinin az olduğu yapılar olduğunu söyler (Beckford, 1978). 
Gülen cemaatinde de Adnan Oktar cemaatinde de Beckford’un marjinal hareket tipolojisinin izleri sürülebilir. Her iki harekette de zaman içinde grup içi kontrol ve baskılar sıklaştığı, diğer grupları dışlayan anlayışın güçlendiği, ekonomik açıdan kendine yeterliliğin sağlandığı ve en önemlisi cemaat mensuplarının “seçilmiş” kişiler olarak içinde bulundukları topluma git gide yabancılaştıkları, yani marjinalleştikleri görülmektedir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR