Alperen Aydın

Alperen Aydın

Kütüphanemden: Yurdunu Kaybeden Adam

Kütüphanemden: Yurdunu Kaybeden Adam

Cengiz Dağcı ağabeyin ‘’Korkunç Yıllar’’ eserinin devamıdır. Korkunç Yıllarda eserinden tanıdığımız Sadık Turan ve beraberindeki Türkler, Nazi Almanya’sının Türklerden kurulu bir ordu kurması ve sözde, Türkistan’ın istiklali vaadi verilmesi üzerine, esir kampından çıkmış ve Almanya saflarında Ruslara karşı savaşmışlardır. O günleri Cengiz Dağcı şöyle anlatıyor:
‘’Bir gün kendimizi, büyük Türkistan ordusuna sahiden katılmış görecek miydik, bilmiyorduk, ama Türkistan’ın istiklâli, bu ümit veya hayal, kalplerimizi günden güne, saatten saate artan bir heyecanla çarptırmaya, iyilik ve fedakarlıkla doldurmaya yetiyordu.’’ 
Rus zulmü altında kültürleri, dinleri tehlikeye giren Türkler akın akın bu gönüllü Türk ordusuna katılıyor ve ‘’Lejyonova’nın sokakları, sabahtan akşama kadar, yerleri titreten ayak sesleri, binlerce ağızdan çıkan ‘’ Can kurban sana Türkistan! ‘’ haykırışlarıyla inliyordu.’’ 
Eserde, Korkunç Yıllarda mecburen Rus ordusuna katıldığı günden esirlik ve Alman birliğine katılma sürecine kadar Kırım’ı göremeyen Sadık Turan, Komutanının müsaadesiyle Kırım’a gidiyor:
‘’- Sen, Kemal, iki hafta Kırım’a izinli git. Kırım bizim elimizde... Cepheye hareket etmeden git, aileni gör...
Bütün vücudum titreme içinde, ne diyeceğimi, ne yapacağımı bilemeyerek, bir çocuk gibi, binbaşının kollarına sarıldım.’’
Kırım’dan döndüğünde Türkistan ordusu hazırlıklarını tamamlamış bulunuyordu. Şimdi Ruslarla harb zamanıydı. Ama Sadık Turan’ın haklı olduğu çekinceleri vardı: ‘’Ben onlara bakıyor ve azap duyuyorum içimde. Bu Türkistan çocuklarının yurtlarından uzaklarda kanlarını dökmelerini istemiyorum.’’
 Almanlardan farklı olarak kadın ve kızlara saldırmıyorlar, öldürmüyorlardı. Türklerin savaştaki yüzyıllardır değişmeyen geleneğini aynen temiz ve ahlaklı şekilde harbederek sürdürüyorlardı. Ama evet, Almanya bu harbi kaybediyordu. Türkistan’ın bağımsızlığı bu şartlarda imkansızdı. Neşe içinde olan Türkler artık azap duymaya başlamıştı. Yazarımız Cengiz Dağcı kitaba çok özel bir not bırakmış:
‘’Almanya bu harbi Stalingrad’da kaybetmedi. Almanya, Rusya’ya karşı kazandığı zaferi; Ukrayna, Belorusya kamplarında, Varşova sokaklarında, elden kaçırdı. Almanya, galibiyetini, SS hücum kıtalarının öldürdüğü insanlarla birlikte, şehir kenarlarında çukurlara gömdü. Almanya, zaferlerle başladığı Rusya seferini, Ukrayna’da, Kırım’da, Kafkasya’da Rus-Bolşevik zulmü altındakilerin iniltilerini duymamakla, kendisine, imdat diye uzanan milyonlarca eli görmemekle, yalnız görmemekle de değil, üstelik düşman eli etmekle, mağlup bitirdi.’’ 
Sonunda Türkler (Kırgız, Kazak, Özbek, Tatar...) anlamıştı: ‘’Ama yalnız Türkistan’ın istiklâli uğrunda öleceğimize inanıyorduk. Yanıldığımızı anladık.’’
‘’ Lejyonova’da Alman üniformasını ilk giydiğim gün harbin sonunun böyle olacağını düşünememiştim Üç yıl, sırtımda taşımıştım bu üniformayı! Üç yıldır ayni ümit, yurdumu kurtarmak ümidi bana destek olmuştu. Şimdi yurt nerede, millet nerede kalmıştı? Türkistan’ın hürriyeti!.. Ne uzak bir hayaldi bu!’’
Kitapta en çok etkilendiğim yer Tahtagül ile Sadık’ın şu konuşmaları oldu:
Biraz sonra. Sesleniyorum:
- Tahtagül!..
-Ne var. Sadık bey?
-Korkmuyor musun?
Kısa, derin bir sessizlik oluyor. Soruyorum:
- Hayır, kumandan ağa.
- Düşündüğün ne?
- Türkistan.
Gene derin bir sessizlik.
- Dünyada en çok sevdiğin nedir, Tahtagül?
- Türkistan.
- Ama şimdi, burada... Şu dakikada en çok neyin sahibi olmak, neyi görmek, sevmek istersin, Tahtagül?
-Türkistan’ı, Sadık bey..
--- SON---
“Bitti. Esirlik yılları bitti artık. Ömrümde ilk defa hür hissediyorum kendimi. Hür insanların yaşadığı topraklardayım. Ölüm korkusu, işkence korkusu bıraktı yakamı.
Yıllarca peşinde koştuğum hürriyete kavuştum, ama içim neden kapalı? Kendimi bildiğim anda kaybettiğim yaşama sevincine neden kavuşamadım yeniden?
Yurdunu kaybeden adam için hürriyetin bile bir manası kalmadığını şimdi anlıyorum. İçinde doğduğum, gülüp oynadığım yerlerde benim dilim konuşulmuyor artık. Bir zamanlar, o topraklarda dilimi konuşan insanların ne olduklarını da bilmiyorum.
Son fırtına, ağacı devirdi. Bizler, uçurduğu birkaç yaprak, boşlukta yolunu şaşırmış, ümitsiz ve şaşkın, meçhul bir geleceğe doğru, yalpa vurup duruyoruz.”

ALPEREN AYDIN 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR