Muhammed Gömük

Muhammed Gömük

BAYRAMİYE

BAYRAMİYE

Mübarek bir Ramazan ayı daha geldi geçiyor. Umarım bizden memnun ayrılıyordur. Bir dahaki Ramazanı çok özleyeceğiz, umarım Ramazan da bizi özleyecek. 

Önceki seneler Ramazan gelirken çoğu esnaf imsakiye bastırır dağıtırdı. İmsakiyeler Ramazan’ın nişanesi gibi olmuştu. O imsakiyeleri bu Ramazan’da göremedim. Nedeni muhtemelen nakit darlığı çeken esnafın tasarruf sâikidir. Gerçi ben işleri iyi olan esnafta da imsakiyeye rastlayamadım. Bu güzel adet umarım unutulmaz. 
İmsakiyelere gönderme olsun diye yazımın başlığını Bayramiye koydum. O da ne diye düşünmeyin. Bayramiye; bayramlaşma, şekerleşme, helalleşme, gönülleşme, kucaklaşma demektir. Haylaz minikler büyüklerin elini hürmetle öperken büyükler de onların saçlarını okşar, çıkarıp verebilen elini cebine atıp beş on kâime ateşleyerek el öpenin gönlünü hoş eder. Tabii bu bayram kâime sayan babalara, dedelere, halalara, emmilere pek rastlayamayacağız. Piyasanın durumu fena.

O yüzden minikler büyük hayaller kurmasınlar, bozuk paralara hazır olsunlar. 
Bayramı bilen bayramı bayram gibi yaşar. Hele ki Ramazan Bayramını… Ramazan Bayramı demek benim için mide-i kübranın transit geçişlere törenle açılması demektir. Bir defa sarma kesin olacak. Lahana değil yaprak sarması. Kalem gibi ince olması şart değil. Kalem gibi olanlar zaten leziz değildir. Sarma hiç ayransız gider mi? Asla! Ama lütfen el yapımı ayran olsun. Sarma gibi ana kokan, sevgi kokan, yürek kokan, bayram kokan ayranlar olsun. Miniklere beklentilerinizi yüksek tutmayın dedim ama bir büyük olarak sanırım ben de şaşalı hayaller kurmamalıyım. Büyük ihtimalle bayramlaşmaya gittiğim evlerde önüme İsrail’in Coca Cola’sını ya da Fanta’sını veya Amerika’nın Pepsi’sini getirip koyacaklar. Bunlar Yahudi malı dediğimde ise ev sahibinin suratı beş karış asılacak. Ondan sonra da eski bayramları ara ki bulasın.

Sarmayla ayranla iş bitmez. Baklava da isterim. O da ana kokacak, sevgi kokacak. Ama ne kokarsa koksun ikram edilen baklava çok olmayacak. Lütfen, önemle rica ediyorum, illa o baklava yenecek diye ısrarcı olmayınız. Bayramınızı kutlamaya gelenlerin bayramını zehir etmeyiniz. Bu arada baklavanın yanında da ayran isterim. Az değil çok olsun, bol köpüklü olsun.

Gelelim en can alıcı noktaya. Şekersiz çikolatasız Ramazan Bayramı olur mu hiç? Lakin şeker dediğin damla sakızlı olmalı, tazecik olmalı, ağzının içinde tatlı tatlı erimeli, dişine damağına yapışmamalı. Kenger sakızı gibi şekerler yemedim değil, o yüzden vurgulayayım dedim. Çikolata da önemli. Bayat ya da kalitesiz çikolatalar diyareye, alerjiye ve sâire neden olabiliyor. Misafirin sağlığını düşünmek lazım. Çikolata dediğin bol kakaolu, bol sütlü, mümkün mertebe de antep fıstıklı, bademli veya fındıklı olmalı. Misafir bir tane değil iki tane aldığı zaman da ters ters bakmamalı. 

Kolonya da önemli. Kolonya bence limon olmalı, üstünde de seksen derece yazmalı. Zeytinmiş, tütünmüş, çaymış, fanteziye gerek yok. O değişik kolonya çeşitlerini siz sevebilirsiniz ama emin olun misafirlerin çoğu sevmeyecek ve onlara zül gelecek. Bir keresinde değerli dostum İbrahim Çetin’den Kırıkkale Geceleri diye bir kolonya hediye gelmişti. Çok değişik bir esansı vardı. Cömert biri olduğumdan gelene gidene bol bol döktüm. Lakin kime döktüysem fenalık geçirdi, bazılarında ise hafiften kezzap etkisi gösterdi. Aynı arkadaştan daha sonra da İstanbul Geceleri diye bir başka kolonya hediye geldi. Ama henüz açmaya cesaret edemedim. Dediğim gibi fanteziye gerek yok.
Az kalsın çayı kahveyi unutuyordum. Kırk yıl hatırı olan bir fincan kahveciği de bayramlaşmaya gelen mü’min ve mü’mine din kardeşlerinize lütfen çok görmeyin. Kahve zahmetli iş derseniz de ocağın üstünde mutlaka bir demlik çaycık oluversin. Ancak mevzu ister çay olsun ister kahve, yanında mutlaka çaya batırmalık bisküvi veya bir miktar kurabiye de bulunsun. Bunlar hep adettendir. İtina ile yerine getirmek gerektir. Zira sarmaydı, baklavaydı, ayrandı, çikolataydı derken midede bir miktar şişkinlik hâsıl oluyor. O şişkinliği izâle etmek için de çay, on numara beş yıldız ilaç oluyor.

Gördüğünüz üzere ikram mikram derken birçok kalem saymış oldum. Şöyle bir düşündüğüm zaman ev sahiplerinin işinin de zor olduğunu anlayabiliyorum. O yüzden bence tüm ikramlar bir masa ya da sehpanın üstüne konulmalı, tek tek misafire servis edilmemeli. Eziyete hiç gerek yok. Canı çeken misafir gider masanın başına kurulur, önlüğünü bağlar, çatalı eline alır, girişir. Pratik olmak iyidir.

Son bir tavsiyem daha olacak. Hatta diyebilirim ki en önemli tavsiyem budur. Bayram günü kafa tokuşturmakta ısrarcı olmayın. Zaten havalar sıcak. İnsanlar sucuk gibi terliyor. Bir de o ıslak kafaları inatla birbirine sürtüştürmeye ya da tokuşturmaya çalışıyorsunuz. Allah aşkına bu seremoniden ne anlıyorsunuz? Terleyen vatandaşlar terlerini lütfen kendi mendilleriyle kurulasınlar, bayramlaştıkları kişiye mendil muamelesi yapmasınlar. 
Diyeceklerim bu kadar. Herkese mutlu bayramlar.
Muhammed GÖMÜK
Tay-Der Başkanı
28/5/2019
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR