Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

İçimizdeki Hiçlik

İçimizdeki Hiçlik

Irmak ol, ırmak gibi akmaya bak. Durmayı bil, durulanmayı; akmadan önce. Yârin kıyamında isen rükûya meyletmesin kalbin. Rükûda isen can atma secdesine kapanmak için. Vardınsa yârin secdesine; çürüsün dirseklerin, ağrısın dizlerin, tutuşsun alnın, yangın yerine dönsün. Kıvransın avuç içlerin, parmak uçlarına sözün geçmesin. 

Öğüt mesafeleri iflah değirmeninde, çarpışsın içinin müflis neferleri. Kuş uçumu mesafe dediğin bir kalpten diğer bir kalbe uzanan mesafedir. O kuşun bir kanadının yârin kalbine diğer kanadının yekdiğerinin kalbine değmesi kadar yakın olan bir mesafenin ölçü birimidir bir başka deyişle.

İki minare arasına mahyalar asmışız asırlardır. Buna karşın iki kalbin arasına asacak bir mahyamız var mıdır? Olsaydı neler yazmak isterdik kim bilir o ışıkların dansına eşlik eden sayfaya. Ölümün mühürlediği dudaklarımızdan hangi kelimeler dökülürdü mabetlerin avlularına? Dile gelseydi alın çizgilerimiz, kim bilir neler söylemeyi göze alırlardı bize?

Yaprağın kaderi, insanın kaderine ne kadar da benzer.  Yaprak da geçici insan da; ikisi de toprağa düşer kuruyunca. Toprağa düşmek yeni bir dirilişin habercisidir.  Yaprak düşmeden diriliş başlamaz toprakta. Öyle ya almak vermekle kaimdir, kurumak yeşermekle. Nefesini vermeden yenisini almak mümkün müdür?

'Odun yanınca kül,  insan yanınca kul olur'  demiş aşk yâreni Mevlana. Kül olmayı göze almadan yanmaya durma. Arzun kul olmaksa, varsın kül olsun adın. ‘Kün’ den olana kül olmak, gündem olana kul olmaktan yeğ değil midir? 

Yetim ve öksüz çocuklar gibi isminin harfleri, hep boynu bükük, başı eğik, mürekkebi silik. Gözlerinin kuyusuna atılan kırlangıç fırtınası esiyor sanır. Bundandır belki de esaretin adını Yusuf koymuşlar. Sakın mahzun olma, yetimin oku ahından daha erken hedefine varır. 

Kuyumun kuyusuna düşene mi kuyumcu denir? Kuyum, kuyunun kıyısında kıyımla sınanana mı, kıyamı kayyuma bırakana mı emanet edilir? Yurtsuz bakışlar kaç şiire sığar? Kaç kederin hikâyesi yazılır, iki kaşın arası kadar gurbet toprağına?

Bilinci; rakamlara, istatistiklere, vitrinlere mahkûm eden kentlerde hayatın kıyısından akıp giden dakikalara hükmü geçmiyor insanın. Ürün rekoltesini, kâr-zarar marjını, sesinin desibelini, kıyısına beklenti oyası iliştirilmiş tebessümlerini ardında bırakıyor gölgesi. Bütün anılar kalıba dökülemeyen bir karelik yüzden ibarettir çünkü. 

Yaşamak öğrenmektir, yaşarken öğrenir insan; bütün öğrendikleri, ölürken unuttuğu yekûndan ibarettir. Ağzında kelimeler devrederken tel tel harfleri çözülür itina ile biriktirdiği ömürlük müktesebatının. Tutkuları sığmaz olur yüzünün sayfalarına.  

Sözcüklerin iç sesini dinledikçe bir türlü birbirine kavuşamayan harfler çarpışır dilimizde. Bu yüzden büyük acılar sözsüzdür. İçimizdeki hiçlik yüzümüze çizilir su içen ceylanlar gibi. İzi soluk, karaltısı donuk çizgiler belirler yüz coğrafyamızın hudutlarını. 

Gururuyla oynanan atlar gibi yırtılır perde, dökülür mukassi yapıların ardında saklı kalan sırları. Yılkıdan koparılan taylar gibi şaşkın suretler saçılır o mağrur bilincin cümle kapısından. Üzüncün üzengisine tutunan narin ellerine düşer kırağı, belleğinin kıvrımlarında muhkem bir kenti kuşatan surlar gibi ihata duvarlarına tanık olmaksa önyargıları insanın. 

Ayırdında ol kalbine yenik düşenle kalbinden uzak düşenin. Ruhu pıhtı atan kelimelere çarpmasın göğüs kafesin. Kalbinin kuytusundan gelen o derin uğultulara kulak ver! İçindeki hiçliğe ses ol, durulsun devasa dalgaları yüzyıllık yorgunluğun.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
SON YAZILAR