Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

Sınanmayı Göze Almak

Sınanmayı Göze Almak

Sınanmak, insana özgü bir sorun belki de lütuf. Her sınav aslında bir başka sınavın habercisi ya da sonucudur. Sonuncu bir sınav yoktur hayat denen o büyük lügatte. Son sınav, teslim-i candır gönül dilinde.

Sınanmak, bir bakıma acılardan geçmekti, yara içinde yaraya dokunmak, ateşe dayanıklı olmaktı. Özüne bakılınca, sınavı kaybetmek çetin bir sınav ancak sınavı kazanmak ondan daha da yamandı.

“Sınanmadığın günahın masumu değilsin” diyen erenler belki de bu hakikate işaret etmektedirler hal diliyle. Sınanmayan, masum değildir` sonucuna varmaksa tasan, bil ki menzil-i maksuda ulaştı yolun çoktan.

Örgüden, sorgudan, kurgudan, vurgudan uzak; vergiden, algıdan, yargıdan muaf bir hayat düşlüyorsan; övgüden, yergiden ve sövgüden süngüsüz, kalkansız korunma yoluna bakmalı insan.

Sınanmak; semadan yağan sağanağa tutulmakla, o semanın sahibi olan Sultan`ın sığınağına tutunmak arasındaki serüvenden ibaretti. Mademki merhamet bir damardır yolu göklere varan.

“O hanginizin daha iyi iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı…” (67/2) kuralına sadık kalmaz mı sandın sen Sevgili` yi? Yorulmadın mı halâ, pahalı seccadelerde ucuz secdelerin alnı olmaktan?

Dünya denen derin kuyu, dönme dolap, deneme sürümü değil miydi sonsuz hayatın? Acılardan geçer sözün, kalbin sınanır, aklın ve dilin. Sonra yinelersin münacatını Erbain Şairi gibi, sessiz ve derin.

“Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

taşınacak suyu göster, kırılacak odunu

kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde

bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin

tütmesi gereken ocak nerde?”

Sınanmak, ıslanmayı göze almaktı. Hep aynı yerinden dikiş atan yaraya benzerdi belki de sınanmak bu yönüyle. Yaşamdan kaçmak mı ölüme yetişmek miydi sınanmanın anlamı?

Sınanmak; usanmakla ıslanmak arasındaki hayret makamı halvet, ıslanmakla uslanmak arasındaki kuş uçumu mesafeydi. Hata yapmak, payitaht surları gibi ihata ederdi her adımında hayatın satır başlarını.

“Hata yapmak

fırsatını Adem’e veren sendin

bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana

gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda”

Kimi kuyuyla sınavdaydı bu dünyada. Kimi kırbayla kimi de suyla. Kimi düğmeleri canhıraş bir kuşatma ile koparılan, kimi ardından yırtılan gömleği ile sınavdaydı, sınavların şahı olanından.

“Zühre-i Rahşan”, Buy-u Erguvan”, “Yusuf-u Kenan”, “Şah-ı Gülistan”, “Mühr-ü Süleyman” ya da “Mâh-ı Tâbân” dan da güzel olsan yine de var git yoluna, bu kez de güzelliğin sınavındasın unutma ey İnsan!“

Görmüyorlar mı ki, her yıl bir ya da iki kere imtihan ediliyorlar…” (9/126) uyarı levhası asılmalı değil mi her kentin giriş kapısına, o kentin rakım ve nüfusunu gösteren soluk rakamlardan sonra.

Aynanın ardındaki sırrı kaldırmak bütün mesele, sır gidince suret de onunla gidiyor sessizce. “Yağma yok; madem doğdun, öleceksin!” dedi bir meczup, bakıp aynadaki solgun aksine.

Sardın mı hiç kelebek ağrısı akşamlarda dikiş atan yaraları? Sınandı mı dilin susmak denen zindanla? Hangi sözün buğudur şimdi sancısı taze kahırlara, yaban çiçekleri açarken alçılı ağızlarda?

Eskir insan sınanmaktan pörsüyen bir elbise gibi. Sınanmakla incelir mi kalbi, diner mi sızıları, sağalır mı yaraları, geçer mi acıları? Sınanmayı göze almadan bu sorulara nasıl cevap bulmalı?

Hatırladın mı “Benim kaderim `kaf` ile değil `kef` ile yazıldı” diyen ozanı? Bir harfe dokunmakla kaderden `keder` çıkaranı?

Yazık! Karla uslanan toprak, yağmurla ıslanan yaprak, nazla salınan bir ırmak kadar huzura hazır değilim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR