Murat SERİM

Murat SERİM

Üç Müzmin Hâl

Üç Müzmin Hâl

‘’21 Gün Şikayet Etmeme Deneyi’’ yazıyordu sitenin birinde. Gözüme ilişti. Okumaya başladım. ‘’İlk bir hafta, on gün çok zor geçti. En küçüğünden en büyüğüne şikayet etmemi gerektirecek onlarca olayla karşılaştım. Söylenmek, şikayet etmek, isyan etmek için her türlü fırsatım oldu bu sürede. Ama sonrasında düşüncelerimi zorla değiştirmeye başladım. Bir defa bu badireyi kazasız belasız atlattıktan sonra da gerisi çorap söküğü gibi geldi. Benim dışımda gelişen olaylarda kendime yontabileceğim iyi bir taraf bulup ona tutunmaya, bulamıyorsam da umursamamaya başladım. Kendimle ilgili olanları ise çözmek için vakit harcamaya karar verdim.’’ 
       Sürekli şikayet eden insanlara baktığımızda aslında bir amaçlarının olmadığını görürüz. Amaçları sadece şikayet ederek tatmin olmaktır. Karşılaştığı en ufak bir noksanlıkta veya sorunda çözüm aramayıp beğenmeyen, memnun olmayan, kusur arayan, canı sıkılan marazi tipler...Ne kadar da zordur bu insanları razı etmek. Tam olacak dersiniz. Bir bakmışsınız ki bir kusur bulmuş şikayet edip duruyor. 
       Sürekli bir şeylere söylenen insanlar vardır. Sohbet etmeye başladığınızda ilk cümleleri hayattan, havalardan, çevresinden başlayarak söylenir dururlar. Bu tip insanlar tabiri caizse boş konuşur dururlar. Memnuniyetsizlikleri her şeye yansımıştır. Tavana bakarak, sağa sola bakarak sürekli bir şeyler anlatırlar. Kendilerini çok talihsiz birisi olarak anlatır da anlatırlar. Yaşadığı onca olumlu hadiselere karşılık onları unutmuş olumsuz olayları kurnaz bir zekayla birbirine bağlantı kurarak anlatır da anlatırlar. Kendi yetersizliklerini bulabildikleri en mantıklı bahanelerle örtmeye çalışarak yaşarlar. 
       Bir de sürekli eleştiren insanlar. Bütün ihtimalleri tek tek olumsuz yanlarıyla anlatıp bulabileceği en kötü sonuca odaklanırlar. Hiçbir eylemde bulunmadıklarından her şey baştan bitmiştir onlar için. Onlar için en ufak bir iyi ihtimal yoktur. Bir şeyler her zaman ters gitmektedir. Başta insanları kötü taraflarıyla eleştirirler. Bu yetmeyince çevrelerinde ne varsa eleştirmeye başlarlar. Bir müddet bu da kesmeyince var olan her şeyin olumsuz bir yönünü bularak sizi kendi girdaplarına sokmaya çalışırlar. Eh o da yetmezse eleştirilecek tek bir şey kalmıştır. O’nu da ya reddeder, ya inkar eder ya da toplumdan çekindikleri  için işi dalgaya vururlar.
        Bu üç tipin ortak yanları nelerdir?
       Yaşadıklarına, gördüklerine, düşündüklerine hep olumsuz bakmaya ya kendini alıştırmış ya da bunları çevresinden görerek öğrenmişlerdir.  Bardağın dolu tarafını görmezler, göremezler.
       Kendilerinin eleştirilmesine tahammülleri yoktur. Nefisleri öyle bir kabarmıştır ki kendileriyle alakalı en ufak bir eleştiride hakarete, ilişkiyi kesmeye varan cevaplar verip tavır takınırlar. Zaten böyle tiplerin çevresinde pek de bir arkadaş göremezsiniz. Suratları asık, memnuniyetsiz, sıkkın tipler. 
       Kendileri gibi sürekli eleştiren, şikayet eden, söylenen, sızlanan insanlarla eleştirme yarışına girdiklerini görürsünüz. Aman Allah’ım dünya ne kadar da çekilmez(!)
       Gerginlik ve mutsuzluk, melankoli bir hava eser etraflarında. Dünya batmış bunlar da bu batan dünyada yalnız kalmış kişilerdir. 
       Peki ya ne yapmak lazım?
       Öncelikle kendimizi tanımaktan geçiyor. Bir düşünün bakalım. Hayatınızda eleştiriler mi daha çok yoksa hadiselerin olumlu taraflarına bakmak mı? Karşılaştığınız sorunlardan sürekli şikayet mi ediyorsunuz yoksa sorunlara çözüm odaklı mı bakıyorsunuz? Şahit olduğunuz sorunları, hataları, yanlışlıkları, noksanlıkları ilgili kişi veya kuruma söylüyor musunuz yoksa kendi çapınızda söylenerek yetiniyor musunuz? 
       Yazımın başında ifade ettiğim gibi bu hastalıklı hallerden kurtulmak için önce karar verip kendimizi değiştirmekten geçiyor. Belki 21 gün belki daha fazla sürekli eleştirme, şikayet etme, söylenme hastalığından kurtulmak gerekiyor. Değişimi başkasından değil kendimizden başlatmak. Karşımızdakini eleştirirken bir parmağın karşıyı dört parmağın kendimizi gösterdiğini bilmek.
       Var olduğumuz yerden başlayarak önce şükretmek sonra da bizden daha kötü hayat yaşayanlara bakmak. Yaşadığımız olumsuz olaylarda çözüm yollarını düşünerek kendimize çıkış kapıları bulmak. Olumsuzluğun girdabına girmeden sığınılacak limanlar aramak. Tebessümle arkadaşlarımıza ve çevremizdeki insanlara pozitif enerji vermek. 
        Hoşnut olmadığınız canınızı sıkan şeyleri sürekli konuşmak yerine ortam değiştirerek sabırla şu an yapmam gereken ne? sorusunu sormak. Hakkımızda hayırlı olan için  Bakara Suresi 216. ayetiyle kendimize ve çevremizdekilere olumlu telkinde bulunabiliriz. ‘’Bazı şeyler hakkınızda hayırlı olduğu halde hoşunuza gitmeyebilir. Bazı şeyler de hakkınızda hayırlı olmadığı, şer olduğu halde hoşunuza gidebilir. Bunları Allah bilir, siz bilmezsiniz.’’     
       Hayatımızdaki güzelliklerin ne kadar da çok olduğunu düşünürsek bunları konuşmak, kendimizi mutlu etmeye yeter bile. Etrafı çiçeklerle dolu hayat yolunda çiçekleri koklayıp beğenip mutlu olmak, mutlu etmek ve şükretmek yerine daha güzelini en güzelini arayıp keşkelerle yaşamamak gerekiyor. Yolun sonuna varmadan önce hayatın güzel çiçeklerini görmek ümidiyle.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR