Ahmet Aydınsoy

Ahmet Aydınsoy

Öykülerin Dilinden Eğitim 9 (İYİLİĞİN TÜRBESİNE TÜRBEDAR OLMADAN İYİ)

Öykülerin Dilinden Eğitim 9 (İYİLİĞİN TÜRBESİNE TÜRBEDAR OLMADAN İYİ)

“Bir öğretmen okula balonlar getirmiş ve çocuklara, isimlerini yazıp şişirmelerini söylemiş.
Sonra koridora balonları karışık atmış ve çocuklara 5 dakika vermiş, kendi isimlerini bulmaları için. Vakit bitmiş ama kimse kendi balonunu bulamamış.

Sonra en yakın balonu alıp sahibini bulmalarını söylemiş, 2 dakika bile sürmemiş ve herkesin balonu elinde.

Sonra öğretmen demiş ki: "Balonlar mutluluk gibidir, sadece kendin için ararsan bulamazsın. Ama herkes birbirinin mutluluğu için uğraşırsa kendi mutluluğunu da bulur."

Hoş Geldin Ey Kutlu Misafir diye, Ramazan ayına seslendiğimiz bir yazımızda şöyle demiştik:
Diğerkâmlığı, îsârı, başkalarının sevincinden mutlu olmayı unutan sinelerimiz,
Tüm güzellikleri, senin muhteşem ikliminde, yeniden tatmış olsun.*

Sözlükte, bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme manasına gelen Îsar, terim olarak bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile, sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması demektir.

Diğerkâmlık veya alturizm ise, başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme ya da diğer insanlara, maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma ve bencillik karşıtı hareketlerde bulunma olarak tanımlanır.

En önemli ve en büyük hedefi insan yetiştirmek olan eğitim, çılgınca tüketime, bencilliğe, doyumsuzluğa teşvik edilen günümüz insanını, özellikle çocuklarımızı, düştüğü bu girdaptan kurtarmak için öncelikli hedeflerini yeniden gözden geçirmelidir. Acımasız bir rekabet hırsıyla, başkalarının sırtına değil, adeta kafasına, gözüne basarak yükselme isteği, neredeyse bize tüm değerlerimizi unutturdu. Her zaman her yerde,  konu ne olursa olsun önce BEN demek en doğal hakkımız oldu. Bencillik korkusu neredeyse hepimize unutturuldu. Sadece kişisel haz ve menfaatlerine odaklanan insanları bekleyen sinsi tehlikeler olan, doyumsuzluk, sınır tanımayan hırs ve tüketim çılgınlığı, kendinden başka hiçbir şeye değer vermeyen egoizm bize tüm değerlerimizi unutturdu. Tüm bu sınır tanımaz uğraşların sonunda daha çok kazandık, daha çok haz elde ettik ama kazandıklarımızın hiçbiri kazanç hanemize gerçek anlamda başarı ve mutluluk olarak asla yansımadı. Aksine her biri hayatımızı cehenneme çeviren virüslere dönüştü.  

Halbuki asıl başarı ve mutluluğun, gerçek haz ve tatmin duygusunun, sadece etrafımızdaki insanların değil, tüm insanlığın hatta tüm canlıların iyiliği için bir şeyler yapma isteği ve çabasıyla mümkün olabileceğini unuttuk.

Herkesin önce ben ben dediği bir toplumda, evde aile fertleriyle, apartmanda, mahallede, köyde komşularla, uzak yakın akrabalarla, sınıf ve okulda arkadaşlarla, işyerinde meslektaşlarla, yolda, sokakta, toplu taşıma araçlarında diğer insanlarla, yani toplumun en küçük parçasından en büyük birimine kadar hayatın her alanında, tüm ilişkiler ruhsuzlaştı. Arif Nihat Asya: “..... Vicdanlar sakat çıkmadan yarına,/İyilikler getir, güzellikler getir Ademoğullarına....” demişti, ama “haset gururla savaşı’ndan, güç mücadelesinden vazgeçmeyince, “...iyiliğin türbesine türbedar oldu İyi..”

Başkalarının mutluluğundan mutlu olmayı bilen bir toplum inşa etmek, gittiğimiz her yerde, yaptığımız her işte o insanlarla hayatı paylaşmak, hayallerin ötesinde başarı ve mutluluğun kapılarını aralayıp, deyim tam da yerinde “Dünya da cenneti yaşamak” olacaktı, bilemedik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR