Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Sultan-i Yegâh - 2

Sultan-i Yegâh - 2

Bir önceki yazımızda Ergüder Yoldaş’ın 2007’de verdiği röportajından pasajlar iktibas etmeye başlamıştık. Müziğin bir gösteri sanatı olmadığını hatırlattığı şu bilgece sözlerle devam edelim:
Müzik, yurdun gerçeklerini, insanını tanımakla ilgili bir şey. Aynı şekilde, bugünkü konservatuarların durumu da böyle. Onlar da yurdun gerçeklerini tanımaz ve buna uygun müfredatlar geliştirmez. Bunun için de opera bütün sene oturarak zaman geçirir. Senelerdir hiçbir şey yapmıyorlar. Devlet senfoni orkestraları her cumartesi sabahı konser verir. Kimse gitmez. Herkes oturuyor. Repertuar seçenler, hiçbir zaman insanları düşünmediler. Kendi eğitimleriyle ilgili olarak geliştirdikleri kavramlarla onlara yaklaşmaya çalıştılar. Ama bu geri tepti. İlgilenen olmadı. Şehirdekiler, varoşlardaki insanların arabeskine eğilim duydular. Bir Teselli Ver mesela… Caddebostan’daki konser salonlarında çalınmaya başladı. Bu kültürdekiler Robert Koleji öğrencileriydi. Operayı, senfoniyi seçmediler. Çünkü kendilerini bir gösteri alanına çıkıyormuş gibi hazırlamışlardı. Müzik gösteri değildir, temaşa sanatı değildir. Müziğin insanla ilgisini koparttığın zaman neden ilgilenilsin?
Ergüder Yoldaş İzmir İnönü Lisesi’nde okumuş. İyi Edebiyat hocaları, Divan edebiyatını ona sevdirmiş. O dönemde müzikle de ilgilendiğinden divan edebiyatının altyapısını çabuk çözdüğünü ve Divan edebiyatı sayesinde, Türk klasik müziğini tanıdığını anlatıyor. Bu sayede geleneksel müzikle ilgili olarak hiç sıkıntı çekmediğini, Itriler, Dede Efendiler, Hamamizade Tellal Dede Efendiler gibi klasik Türk müziğinin sembol isimlerini incelediğini söylüyor. Müziğinin “doğu-batı sentezi” olarak tanımlanmasına itiraz ediyor. Müziğini “Türk klasik müziğinin olması gereken şekli.” diyerek tanımlıyor.
Sultan-ı Yegâh’ın güftesi Atilla İlhan’a ait. Atilla İlhan, “bestelenen şiirlerimden sadece Sultan-ı Yegâh’ı severim, çünkü sultaniyegâh makamında bestelenmiştir” demiş. Şarkıda şiirin ilk kısmı var ama devamı da güzel:
Şamdanları donanınca eski zaman sevdalarının
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
Nemli yumuşaklığı tende, denizden gelen âhın
Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
Yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı suda
Bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda
Eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda
Ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
Bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak
Çünkü yaşadıklarımız, başkasının yargısına tutsak
Su yasak, rüzgâr yasak, açık kapılar yasak
Belki bu karanlıkta, yasakları yasaklasak
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
Nereden çıktı bu Sultan-ı Yegâh meselesi derseniz, Mor ve Ötesi grubunun “cover” çalışmasını gösteririm. 23 Mart 2018’de ünlü grup yeniden yorumladıkları parçayı (ve klibi) yayınladı. Gazetelerden Sultan-ı Yegah’ın “miksinin”, daha önce Depeche Mode, Skunk Anansie, Moby, Royskopp, Manic Street Preachers gibi dünyaca ünlü isimlerin sayısız şarkısını miksleyen Dave Bascombe tarafından İngiltere’de gerçekleştirildiğini okuduk. Sultan-ı Yegâh’ın Mor ve Ötesi yorumunu dinlediğimizde maalesef bu reklam cümlesinden de hissedilen yabancılık hissinden başka bir şey bulamadık. 
Parçanın klipinde elektro gitarların ve rock davullarının eşliğinde söylenen “Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının, Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın” mısralarını dinleyip çılgınca dans eden gençler vardı. Ne şarkıcı ne o gençler “Ruhta ölüm karanlığının gizemli kanatlarından” bahsedildiğini pek anlamış gibi görünmüyordu. 
Öte yandan, yapılan yeniden düzenleme ile sultaniyegâh makamının parçadan âdeta sökülüp çıkartılmış olduğunu gördük.
Yani ne güftenin anlamı kalmıştı ne bestenin!
Kocaman, anlamsız bir boşluk… Kuru bir gürültü…
Refik Halid Karay, Kadınlar Tekkesi isimli romanında şöyle söyletir bir kahramanına: 
“İnsan ellisini aştı mı günlük hayatının ancak yarısını yaşar; yarısı eski yılların zihninde tekrarından ibaret kalır. Belki daha sonra bu nispet üçte ikiye, nihayet dörtte bire düşecek, günlerini mazi dolduracaktır. Yaşlı insan hatıralarını geviş getirerek, hali güçlükle hazmetmeye çalışan bir mahluktur.” 
Elli yaşıma henüz gelmedim ama Karay’ın tarif ettiği adama dönüşmeye başlıyorum galiba…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR