Pursaklar Timur'un acı hatırası

Pursaklar Timur'un acı hatırası

Timur’un, Ankara Ovası'nda ağır bir yenilgiye uğratıp, esir aldığı Bayezid'e karşı üstünlük sağlayan ünlü fillerini şehrin kuzeyindeki bir ormanda sakladığı; bu ormanın adının fillerin saklandığı yer anlamına halen Pursaklar olduğu belirtiliyor

Anadolu'nun kalbi Ankara'nın tarihinde de yaşanan olaylar ve coğrafi konumu, ilçelerine de izini bırakmış, hatta bazılarına isimlerini vermiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Üsküdar'da bir dal çıkan sincabın hiç durmadan Ankara'ya gelebileceğini yazar. Abratıya kaçan betimlemeleri ile tanınan Çelebi, bize tarih içindeki bir gereceği hatırlatmak istiyordur aslında. Ankara'nın kuzeyindeki çam ormanları bir zamanlar o kadar sık ve gürdür ki, Timur, önüne çıkan her şeyi yıkan ordularının en büyük silahı olan fillerini, bu ormanlarda saklamıştır. Bu ormanın adı fillerin saklandığı yer anlam gelen Pursaklar olur.

FİLLERİN SAKLANDIĞI YER

Pursaklar isminin doğuşunda bir çok rivayet bulunmaktadır. Pursaklar Eski Muhtarı Kemal Çelik, eski zamanlarda Pursaklar’ın ormanlık alan olması nedeniyle Pür-saklar (yapraksaklar) denildiği bilgisini veriyor. Bir başka görüşe göre, Pursaklar isminin 1463 yılında Osmanlı dönemindeki kayıtlarda "Busaklar" olarak geçtiği belirtiliyor. 17'inci yüzyılda "Busaklar" isminin "Pursaklar"a dönüştürülüp, Ankara'nın merkez köylerinden birisi haline getirildiği anlatılıyor. Ankara Savaşı'nın yapıldığı yer olarak bilinen Pursaklar, Moğolların fil ordusunun bu bölgede saklandığı konusunda iddialarda, önceleri "Filsaklar" olan bu bölgenin isminin, zamanla değişerek ilk önce "Pirsaklar" daha sonra da günümüzdeki adı ile "Pursaklar" olduğunu söyleniyor.

AHİ MESUD'DAN ETİMESGUT'TA

Tarihi kaynaklarda Etimesgut değişik adlar almıştır. Bölge, Amaksyz, Amaksis, Amaksuz, Akmasuz, Ahi Mesud, Etimesud ve Etimesgut olarak en son haline gelmiştir. Atatürk'ün örnek nahiye olarak 1929 yılında kurduğu Etimesgut'un, eski adı Ahimesud'dur. Bölgede Ahi Mesud ismiyle bir ahinin yaşamasından dolayı bu ismi aldığı bilinir.

AHİ MAMAK

1983 yılına kadar Çankaya ilçesinin bir semti olan Mamak, daha sonra Ankara'nın merkez ilçelerinden bir haline geldi. Geçmiş zamanlarda Ankara'da uzun zaman hüküm süren Ahiler, bölgeyi kuran ve yönetenlerin isimlerini yaşatmak için mekanların adına yönetenlerin adını verirdi. Bu bölgeler, orayı idare eden Ahi büyüklerinin isimleriyle anılırdı. Örneğin Ahi Mamak, Ahi Mesud, Ahi Tura gibi... Ahi Mamak, bölge olarak idaresi altında olduğu için buraya ismini verdiği iddia ediliyor. Ankara'nın Osmanlılara geçmesinden sonra burada bulunan çiftliğe Tahir komutan atanmasından dolayı bölgeye Tahir Mamak da denildiği rivayet ediliyor.

KİÇİVİRAN KEÇİVİRAN

Tarihte Keçiören adının nereden geldiği hakkında bir çok rivayet bulunmaktadır. Keçiören ismi ilk olarak 1463’te "Ankara Mufassal Tahrir Defteri"nde Karye-i Kiçiviran tabi-i Kasaba" (Kasaba'ya bağlı Kiçiviran köyü) olarak geçer. Kiçiviran kelimesi "Küçük Viran" anlamına gelir. 1530'lu yıllarda bölge Keçi-viran olarak zikredilir.

GEÇ VEREN BAĞLAR

1955'li yıllardan önce son derece temiz havası ve ünlü bağlarıyla adeta bir dinlenme yeri olan bu bölge, bahçeleri, çeşit çeşit meyve ağaçları, bağları, havuzları, kuyuları ile meşhurdu. İnsanlar meyve sebzelerini kendileri yetiştirir, özellikle üzüm ve armuda önem verirlerdi. Bu nedenle de Keçiören bağlarında yetişen üzümler ayrı bir lezzette olurdu. Bölgenin meşhur zümrüt yeşili alanlarla kaplı olduğu ve bu bağlarda otuzun üzerinde üzüm çeşidi yetiştirildiği söylenmektedir. Ankara'nın en geç olgunlaşan üzüm çeşitleri bu bölgede yetiştiği için "geç veren" bağları denilmesinden kaynaklı olarak, zamanla bugünün Keçiören'ine dönüşmüştür. Bir başka rivayete göre, Keçiören ismi söylenip yazıldığı gibi "Keçi'lerin ören yeri" kelimelerinin birleşmesiyle oluşur. Keçiören, Ankara Keçisi’nin otlak yeri olmasıyla birlikte tarihi yerleşim yeri anlamında ören kelimesiyle birleşmiştir.

BİR İPEK YOLU DURAĞI: SİNCAN

17. yüzyılda arşivlerinde yer alan Sincan köyü, İpek Yolu'na yakın oluşundan ötürü tarihi çağlarda önem kazanmıştır. Etimolojik bakıldığında da Sincan, şen, canlı insanların yurdu anlamına gelmektedir. Sincan, Atatürk'ün önerileriyle Romanya Köseabdi'den gelen soydaşların buraya yerleştirilmeleriyle tipik bir göçmen köyü görünümünü almıştır. Nüfusu hızla artan Sincan, 30 Kasım 1983 tarihinde ilçe haline getirilmiştir.

ANTİK ANKARA'NIN KALBİ: ALTINDAĞ

Milat önce ve sonra yerleşmelerin bulunduğu ilçeyi ilk Frig Kralı Midas kurar. İlçe, "Antik ve Osmanlı Ankara'sı" olarak bilinmesinin yanı sıra Anadolu Selçuklu'sunun "melik" şehri olmuş ve Osmanlı'nın eyalet merkezliğini yapmıştır. Zengin bir tarihe ve kültür mirasına sahip olan ilçe, başkentin ilk yerleşim alanı olması nedeniyle tarihi açıdan çok önemli eserlere ev sahipliği yapar. Bu yüzden bölge olarak değerli arsalara, evlere sahiptir. Bölgede yaşamanın pahalılığından ve değerli mekânların, arsaların olması, altın gibi değerli görülmesi ve ilçede yer yer yüksek kesimlerinin olmasından dolayı bölgeye "Altındağ" adını verildiği rivayetler arasında bulunuyor.

ÇENGİKAYASI'NDAN CAN-KAYA'YA: ÇANKAYA

Çankaya ilçe ismiyle ilgili olarak çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bölgedeki bir su pınarının üzeri tamamen yeşil yosunlarla kaplanmış havuza benzer bir kayanın üzerinden geçmesi ve bu suyun birçok hastalıklara şifa canlara can olmasından dolayı bölgeye "Can-Kaya" ismi verildiği sanılıyor. Rivayete göre, zaman içerisinde harplerde yıkılan suyun geldiği gözü kapanır, daha sonra suyun gözü açılır, ama eskisi gibi dertlere deva, hastalara şifa olmaz. Lakin "Cankaya" adı bugüne kadar gelmiştir. Başka bir rivayette, ilçede bulunan Papaz Bağı bölgesinde eski zamanlarda bir kilisenin olduğu ve bu kilisenin tapınma saatlerinde buradaki çanın sürekli çaldığı doğrultusunda söylemler bulunuyor. Bölgede eskiden çengi oynatılmasından dolayı "Çengikayası" olarak da zikredildiği öne sürülüyor.

HAC YOLU'DAKİ KÜÇÜK YOZGAD

1530 yılı belgelerinde Kasaba nahiyesine bağlı bölge, "Yozgad köyü" olarak bilinir. Köy, Osmanlı Devleti döneminde "Hac Yolu" üzerinde bulunması dolayısıyla bir derbent (karakol) görevi görür. Daha sonraki yıllarda Bala kazasına bağlı bir köy olan "Yozgad", milli mücadele yıllarında önem kazanmasından dolayı "küçük Yozgad" adı ile nahiye merkezi olur. 1934 yılından itibaren kurulan fabrikalardan dolayı belde gelişerek büyümeye başlar. Küçük Yozgad, 27 Mart 1944 tarihinde Çankaya ilçesine bağlı Elmadağ isimli nahiye teşkilatı haline gelir. Bölgede bulunan elma ağaçları ile dolu olan tepe ve dağlarından bu adı aldığı rivayet edilmektedir.

10 HANELİ KÖY: GÖLHANI 

1923 yılında kadar Örencik köyüne bağlı 10 haneli "Gölhanı" adıyla anılan bir mahalle iken, Bucak Müdürlüğü ve Jandarma Karakolu'nun bu bölgeye taşınması sonucunda ismi "Gölbaşı" olarak değişir ve bucak merkezi olur. Aynı zamanda ilçe bünyesinde bulunan gölden ismini almıştır. 30 Kasım 1983 tarihinde Gölbaşı, ilçe haline gelir.

Uğur DUYAN/HABERVAKTİM

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.