Yusuf Akoğul

Yusuf Akoğul

Sanat üzerine…

Sanat üzerine…

Milletler, tarihe baktığımız zaman kendilerine hayatlarını sürdürebileceği yurt aramıştır.

Zaman zaman savaşlar yaparak önemli coğrafyalara sancağını diken şanlı ecdadımız son olarak Anadolu topraklarının kapılarını kendisine açmış ve yerleşmiştir. Kalıcılık, hiçbir zaman zorbalıkla olmadığı gibi gönüllere girmekle başarı sağlamıştır.

Gönüllere giren bir millet ise değerli eserlerle o toprakları güzelleştirmiş, maneviyatını artırmıştır.

Tarihi büyük savaşlar ve zaferlerle dolu olan Türk milleti fethettiği topraklara samimiyetini götürdüğü gibi kültürünün yansıması olan mimarisiyle oralarda kalıcı olmayı başarabilmiştir. Söz konusu vatan olunca yüreğini ortaya koyan insan ilimde, fikirde, sanatta da başarılı olması gerektiğine inanmalıdır.

Ruhtaki estetik, sanattaki mahareti ortaya çıkarmıştır. Sanattaki mükemmellik, hoş görüntü, güzellik sanatkardan gelir.

Bir sanatkâr hislerini ne kadar samimi sunarsa o derece karşı tarafta anlam uyandırır. Alemlerin yaratıcısı olan yüce Allah’ın bize sunduğu her nimet mükemmellik içerir, herhangi bir abeslik olmadığı gibi yaratılan hiçbir sanat cihetinde, sanat estetikliğinde de bir abesiyet çirkinlik söz konusu değildir.

Kendi tarihimizden ziyade dünya tarihine seslenen abide şahsiyetlerimiz vardır bizim. Bilimde, sanatta, mimaride daha birçok alanda önemli yapıtlar ortaya koymuşlardır. Cemil Meriç’in de dediği gibi bizim medeniyetimiz; Süleymaniye'de kubbe, Itri'de nağme, Baki'de şiir olmuştur. Atalarımız ruhlarındaki estetiği yansıtmayı başarabilmiş ve hala büyük hayranlık duyduğumuz yapıtları ortaya koymuşlardır.

Sanat, sanatkârdan haber verdiği gibi mahiyetini de ayna göreviyle yansıtır. İç alemin, dışa en güzel şekilde aktarılması büyük maharettir.

Farklı anlamlar yüklenmiş olsa da icra edilen her sanat insanları birleştirir. Mukaddes sahibi milletler tıpkı tarihimizde olduğu gibi maneviyatını korumuş önemli eserlerle tüm dünyada medeniyet timsali olmuştur.

Eserlere baktığımız zaman özel izler ve inceliklerin olduğunu görürüz. Bu ise sanatçının özgünlüğünü ortaya koymaktadır. Bizlerin de geçmişten faydalanması, geçmişi kopya etmemesi gerekir.

Geçmişe nazaran günümüzde sanat yönünde eksiklik yaşayan Türk dünyası saygınlığı tekrardan kazanmak için sanat kültürüne tekrardan önem vermeli güzel sanatlara yönelmenin gerekliliğini, bu durumun bizlerin çağdaş dünyadaki varlığının inşasına katkı sağlayacağını bilmelidir. Bu konuda asıl yük geleceğe yön verecek olan gençliğimize düşmektedir.

Sanat eserleri vatan toprağımızın, onurlu abideleridir. Çünkü bir sanat eseri toplumların kendilerinin geçmişteki varlığını kanıtlar durumdadır. Giyim-kuşamlardan barınaklara, av ve ev aletlerinden silâh kabzalarına varıncaya kadar gösterilen sanatkârane tasarım, yüzyılımızın sanatlarına kaynak olmaktadır. Sanat, sadece duygudan ibaret değildir. Onda, fikrin, tefekkürün ve aklın bütün çilesi vardır.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir kitabında da bahsettiği gibi gerçek medeniyet birikimlere eklemekle olur, birikimleri bitirmekle değil. Bu konuda Tanpınar:” Cedlerimiz inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini ısrarla istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş ellerinde canlanıyor, bir ruh parçası kesiliyordu. Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini hepsi yeşilde dua eder, Muradiye’de düşünür ve Yıldırım’da harekete hazır, göklerin derinliğine susamış bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler. Hepsinde tek bir ruh terennüm eder.” 

Bizler gelişip üretmek zorunda olduğumuzun bilincine varmalıyız. Nasıl ki dillere destan bir maziye sahipsek bunu tekrardan kazanmak için bizlere büyük görev düşmektedir. Mimarisiyle, sanatıyla, estetiğiyle asırlar boyunca dünyada yankı uyandıran bir neslin torunlarıyız. Maneviyat kaybolduğu zaman edepsizlik baş gösterir. Edepsizlikten bir sanatın ortaya konması beklenemez, edepsizlik edepsizliktir. Maneviyatın azaldığı bir toplumda menfaatler ön plana çıktığı gibi bireysellik başlar ve artık çıkarlar düşünülmeye başlamıştır. Bir insan artık para kazanmak için sanatını satmaya başlarsa iş zanaatkarlığa dönüşür. Biz her konuda olduğu gibi artık mukaddesatımızı da tüketiyor durumdayız.

Süreçlerin zor işlediği bir zamanda bizi geçmişimizden alıp geleceğimize ulaştıracak olan istikbal köprüsünü yıpratmış durumdayız.

İnsanı eğitmede veya biçimlendirmede güzel sanatların önemli bir konumu vardır. Sadece ferdin heyecanlarını inceltmeye, duygularını yüceltmeye kalmaz, cemiyetlerin de birlik ve bütünlük içinde gelişmesine ve milli şuur etrafında toplanmasına da vesile olur. Ortak değerlerimizin oluşmasında, birliğimizin sağlanmasında, duygu düşüncelerimizin gelişmesinde yardımcı olur.

Ortaya konan yapıtlar eğer kişini duygularını düşünceleri iç dünyasını yansıtıyorsa karşı tarafta bir his uyandırabilir.

Sanat üzerine düşünme, fikirler sunma, görüşlerini belirtme bizim geleneğimizde önemli bir yer tutmaktadır. Çoğu düşüncemiz edebiyat yapıtları içindedir, artık onları oradan çıkarıp başlı başına düşünsel ürünler olarak ortaya koymanın zamanı gelmiştir. Tüketmeden önce üretmenin gerektiğini, üretmenin de mazideki asli ruhun maneviyatını taşımasıyla millette değer kazanacağının farkında olarak hareket etmeliyiz. 

Aynı zamanda hiçbir sanat yapıtı onu yaratan çevreden soyutlanamaz. İçimizin dışarıyla birleşmesi, yansıması; ruhumuzun zenginleşmesinde ise dışarıdan aldığımız ilham, iç ve dış dünyamızın bir bütünlük oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Sanat eserlerini incelediğimizde içinde bulunduğu kültürün, zamanın ve çevrenin izlerini de görürüz.

Kültür her ne kadar sanatı etkiliyorsa sanatta kültürleri etkiler geliştirir, güzelleştirir.

Sanat;

Barıştır, uzlaşmadır, birliğimizdir, kendi toplumumuzda olduğu kadar evrensel iletişimde de sanatın rolünün olduğu mutlak bir gerçektir.

Sanat insanın hazlarını karşılar, insana mutluluk ve huzur verir. 

Vazgeçilmez, yaşamsal bir ihtiyaçtır! 

Sağlıklı düşünce yapısı, estetik görüş, medeni bir yaşam için…

Sanata gerektiği değerin verilmesi gerekir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR