Cengiz Numanoğlu kimdir? Cengiz Numanoğlu neden öldü?

Cengiz Numanoğlu kimdir? Cengiz Numanoğlu neden öldü?

Cengiz Numanoğlu son zamanlarda en merak edilen isimler arasında yer alıyor. İnsanlar Cengiz Numanoğlu kimdir? Cengiz Numanoğlu neden öldü?Soruların yanıtlarını arıyor.

Ülke gündemi içerisinde konuşulan isimler arasında Cengiz Numanoğlu var. Cengiz Numanoğlu son zamanlarda en merak edilen isimler arasında yer alıyor. Peki, Cengiz Numanoğlu kimdir? Cengiz Numanoğlu neden öldü? İşte detaylar:

CENGİZ NUMANOĞLU KİMDİR?

Cengiz Numanoğlu, 1941 yılında Antalya'nın Serik ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Akseki, liseyi Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nde tamamladı. 1962 yılında Kara Harp Okulu'nu bitirerek ordu saflarına katıldı. 1982 yılında, kendi isteğiyle Kıdemli Binbaşı rütbesinden emekliye ayrıldı.

1988-1993 yılları arasında TRT1 de her hafta yayınlanan “İnanç Dünyası” programında kendi şiirlerini seslendirdi. İlköğretim ve lise din kültürü kitaplarında birçok şiirinden alıntılar yapılmıştır. Cengiz Numanoğlu, müzikle yakından ilgilendi, harp okulu yıllarından itibaren, uzun seneler sahnelerde trompet çalarak, caz

ve dans müziği icra etti. Bu arada Türk Sanat Müziğinde güfte ve besteler yaptı, bazı besteleri, bazı ünlü sanatçılar tarafından kaset ve plak yapıldı. O yıllara ait kendi okuduğu bir 45'lik plağı da bulunmaktadır. 1988 yılında Kur’ân-ı Kerîm’le gerçek anlamda tanıştı ve hayatı değişti. 1993 yılında hac farizasını yerine getirdi, kendini tamamen şiir kitaplarına verdi ve kalemini insanlardaki mânevi şuuru uyandırmaya adadı.

CENGİZ NUMANOĞLU ŞİİRLERİ

Daha Kuran Ne Desin

Ey insan! Yaşıyorken, hem de Kur'ân çağında;
Çırpınıp duruyorsun, cehâlet batağında.
Kalbin katı... Gözün kör... Başın kibir dağında
Kur'ân sana gel diyor, bak bendedir adresin,
Ey eşref-i mahlûkat! .. Daha Kur'ân ne desin! ..

Özgürce seçmen için, iki yoldan birini;
Apaçık bildiriyor, bütün ayetlerini.
Ya Peygamber, ya şeytan... Seç diyor rehberini;
Öyle seç ki; sırattan rüzgar gibi geçesin,
İlle şeytan diyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Ya Cennet bahçesidir, ya ateştir o mezar,
Mekân var mı dünyada, öyle derin, öyle dar?
Hiçbir şey yakın değil, insana ölüm kadar.
Diyor ki; hesabı var, aldığın her nefesin;
Mezarlar konuşurken... Daha Kur'ân ne desin! ..

Malın, mülkün, şöhretin, dünyada herşeyin var;
Ya dünyadan Rabb'ine, götürecek neyin var?
Bana yeter diyorsan, şu üç günlük itibar;
Bir dördüncü gün var ki; çok çetindir bilesin,
Bunlar masal diyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Âyet diyor ki; eğer, dağa inseydi Kur'ân;
Paramparça olurdu.. Dağ, Allah korkusundan.
Hangi insan durup da, ibret almaz ki bundan?
Sen ki, bir dağ yanında, ne kadar da cücesin,
Haddini bilmen için.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O münezzeh ruhundan, ruh vermekle insana;
Erişilmez bir şeref, bahşetti Allah sana,
Ne kadar sevdiğini, buradan anlasana!
Sen ki; taparcasına, kendine kul kölesin,
Nefsini put yapana.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Bir gün var ki; çok yakın, dağların yürüdüğü,
Göklerin, güneşleri önünde sürüdüğü,
Kâinatı toz duman, dehşetin bürüdüğü;
Kıyâmet senaryosu, oyun değil bilesin;
Hâlâ ürpermiyorsan.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O büyük mahkemede, bütün diller susacak;
Konuşacak bu defa, göz, kulak, el, kol, bacak.
Uzuvlar birer birer, haramları kusacak;
Açılacak önünde, defterleri herkesin;
Kendine gelmen için.. Daha Kur'ân ne desin! ..

O gün, buyruk verenler, buyruğa baş eğecek,
Cehennem öfkesinden, köpürüp kükreyecek,
Ve doldun mu dedikçe, daha yok mu diyecek;
Yandıkça o deriler, değişecek bilesin;
Hâlâ secde yok ise.. Daha Kur'ân ne desin! ..

Gör ki, dünya sırtında, nice insan taşıyor;
Kimi yaşarken ölmüş, kimi ölmüş yaşıyor.
Kimi Arş-ı Âlâ'ya dolu dizgin koşuyor;
İşte Cennet.. İşte sen.. Gayret et ki giresin;
Ey! Eşref-i mahlûkat! .. Daha Kur'ân ne desin! ..

(2002)

Beytullah’ta Ben

Bir sancak altında kaç milyon insan,

Ne tenleri benzer, ne dilde lisan...

Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can;

İnsanlığı gördüm... Beytullah'ta ben...

Yedi bağın gülü, aynı destede,

Yetmiş iki millet, aynı listede,

Kaç milyon ''Âmin'' der, aynı bestede;

Tevhîd'le haşroldum... Beytullah'ta ben...

Sînelerde alev, ne kül ne duman,

Dillerde bir soru: ''Vuslat ne zaman? ''

Cehennem söndürür, böylesi îman...

Aşk ne imiş gördüm... Beytullah'ta ben...

Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi,

Aç, susuz, uykusuz, gündüz gecesi...

Her nefes, dilinde Kur'ân hecesi;

Sevdâlılar gördüm... Beytullah'ta ben...

Rabb'in o davetli misafirleri;

Doldurmuş, Mekke'de her karış yeri.

Dillerinde dinmez, ''LEBBEYK'' sesleri,

Arş'a yollar gördüm... Beytullah'ta ben...

Bir damla misâli, kapılmış sele;

Zengin, fakir, paşa, nefer elele...

Yan yana secd'eder, sultanla köle;

Mahşerle tanıştım... Beytullah'ta ben...

Kimi görmez gözü, elinde âsâ;

Lâkin, kalp gözünü açmış devâsa...

Yüzünde tebessüm, ne gam, ne tasa,

Döner durur gördüm... Beytullah'ta ben...

Kimi, ayağında yarım çarığı;

Kaç yerinden kanar, topuk yarığı...

Meğerse; kefenmiş başta sarığı,

Ne âşıklar gördüm... Beytullah'ta ben...

Baktım... Sofrasında, nice melekler;

Bir tas zemzem suyu, kuru ekmekler,

Gözleri Kâbe'de iftarı bekler,

Tokluğuma yandım... Beytullah'ta ben...

Bir zerre gözü yok, dünya aşında,

Âhir rızkın arar, harman başında,

Rabb'in nazarını, Kâbe taşında;

Gören gözler gördüm... Beytullah'ta ben...

Kimi bahardadır, görmemiş yazı,

Kiminin geçiyor, Mevlâ'ya nazı;

Kılınır Kâbe'de vedâ namazı,

İmrendim.. El açtım, Beytullah'ta ben...

Kiminde kalmamış, derman bacakta;

İki büklüm yürür, gitmez kucakta...

Erimiş.. Kaybolmuş.. Cenâb-ı Hakk'ta

Pervaneler gördüm.. Beytullah'ta ben...

O kambur sırtında, eski torbası,

Torbasında sanki, Cennet urbası..

Hele bir, kıyamda var ki durması;

Göz göz oldum, doldum... Beytullah'ta ben...

Bin rütbeyi, bir secdede atlayan,

Bir secdeyi, yüz binlere katlayan,

Bu kârını meleklerle kutlayan,

Ne tâcirler gördüm... Beytullah'ta ben...

Hacerü'l-Esved'de adın yazdıran,

Îman pençesinde, nefsi ezdiren,

Yücelen ruhuna, Arş'ı gezdiren,

Ne veliler gördüm... Beytullah'ta ben...

Unutmuş... Dünyanın vefâ derdini,

Yıkmış... Kalbindeki, riyâ bendini,

Öyle teslim etmiş, Hakk'a kendini;

Canda Cânân gördüm... Beytullah'ta ben...

Bir sevdâ seli var, Safâ Merve'de;

Damlalar köpürmüş, vecde girmede.

Nice peygamberler, nice zirvede;

Durup bakar gördüm... Beytullah'ta ben...

İbrahim Makâmı, sultan sofrası;

Sunulur herkese, bir kevser tası...

Bir cennet şöleni, perde arkası,

Ne sahneler gördüm... Beytullah'ta ben...

Melekler almışlar, şölenden payı;

Sarmışlar, Kâbe'de bütün semayı.

Kalem anlatamaz, bu içtimayı,

Âciz bir kul oldum... Beytullah'ta ben...

Kaç yerinden açılmış, gökte kapılar;

Ardında saraylar, zümrüt yapılar,

Vâdeleri sonsuz, nice tapular;

Elden ele gördüm... Beytullah'ta ben...

Durdum da, tavâfı seyrettim hayran;

Gördüm: Bir kâinat misâli devran...

Hangisi melektir, hangisi insan?

Şaşırdım çok zaman... Beytullah'ta ben...

Bir sağnak misâli selâm yağmuru,

Gönüller yıkanmış, kalpler dupduru.

İhlâs ateşinde, nice hamuru;

Pişiyorken gördüm... Beytullah'ta ben...

Yaş desem... Yaş değil, gözlerden akan,

Bir sel ki, günahlar bendini yıkan...

Kâbe göklerinden, semaya çıkan;

Merdivenler gördüm... Beytullah'ta ben...

Dağlar, taşlar, secde gelmiş kavrulur,

Kum tanesi, ''Allah'' diye savrulur...

Göz nereye baksa, Rahman'ı bulur,

Ne zikirler duydum... Beytullah'ta ben...

Ter döktüm.. Susadım, nefsimden yana,

Başkası bir lezzet vermedi bana;

Dediler: ''Bu zemzem, şifadır cana''

İçtim kana kana... Beytullah'ta ben...

Mescid-i Haram'da dokuz minâre;

Diyor ki: ''Bendedir, gaflete çâre''

Bir günde beş kere, yürek bin pâre;

Ezanlar dinledim... Beytullah'ta ben...

Bir mânâ sarayı, Mescid-i Haram;

O ne ince nakış, o ne ihtişam...

Her kalbe, Muhammed Aleyhisselâm;

Bin taht kurmuş gördüm... Beytullah'ta ben...

Vah ki bana! Bunca yıldır gülmezdim,

Gözlerimden böyle yaşlar silmezdim.

Vah ki bana! Huşû nedir bilmezdim;

Tattım o lezzeti... Beytullah'ta ben...

Yıllar geçti, aramakla özümü;

Dünya malı kör etmişti gözümü,

Unutmuştum, ''Kâlû Belâ'' sözümü;

Gör ki hatırladım... Beytullah'ta ben...

Çekildi kanımdan, şeytân-ı kebir,

Çekildi kanımdan, zorbalık cebir,

Ne bir hased kaldı, ne gurur kibir;

Yerle yeksan oldum... Beytullah'ta ben...

Bir zaman derdim ki: ''Yâ Rabbî neden,

Bir daha istiyor, bir kere giden? ''

Meğer bilemezmiş, insan gitmeden;

Aldım cevabımı... Beytullah'ta ben...

Gördüm ki; bu dünya bir oyalanma,

Halime bakıp da, mutluyum sanma.

Bedenim Kâbe'den uzakta amma;

Gönlümü bıraktım... Beytullah'ta ben...

(1993)

Haber Merkezi / www.gazeteilksayfa.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.