Ali İLKBAHAR

Ali İLKBAHAR

Ayasofya

Ayasofya

    Ordusu, itfaiyesi, istihbaratı vesselam bütün kurumları Osmanlıya ait olan, milli mücadeleyi yapan başta Mustafa Kemal komutanları, Osmanlının yetiştirdikleri Hacıbayramda başlayan Cumhuriyetin kurulması ile yeniden ayağa kalkma, dirilme, yokluktan, fukaralıktan perişan Anadolu halkı karnına taş basılı, çocuğunu anasına bıraktı. Yalınayak bir can bin defa bu vatana feda diye yollara koyuldu. Sütçü İmam, Mehmet Akif, Kara Fatma, vs erkeği ile kadını ile kıyama kalktı. 

   Anadolu şehitlerle, gazilerle doldu. Yeter ki düşman, vatanıma ayak basmasın. Ezan susmasın, bayrak inmesin, mescitler yaşasın, camilerden ezanlar hiç dinmesin diye.
    Çocukluğumuz, ilk, orta okul yıllarımız büyüklerimizin kahramanlık hikayeleri ile büyüdük.
    İlkokula gittik, evde anlatılan ayrı, okulda anlatılanlar ayrı. Babam içini çeker, gizli gizli Kur’an öğrendiklerini ilahiyatçılara yapılanları uzun uzun anlatırdı. İstanbul’a gittiğimizde üç kıta yedi denize hakim olan atalarımızın eserlerini gösterir uzun uzun gözleri doluncaya kadar bahsederdi. Osmanlı atalarından gurur duyar, Osmanlı torunu olduğumuzu söylerdi. 

    Okulda üç kıta yedi denizin sahibi büyük medeniyetin kurucusu, kıtalara adalet, medeniyet götüren atalarımızın öğretmenlerimizden kötülenmesi, küçümsenmesi, hatta hakaret edilmesi, Abdülhamit’e Kızıl Sultan gibi hainliklerle suçlanmasını anlayamazdım. Üzülürdüm. 
    Sanki Osmanlıyı yıkan Jön Türkler ve onları destekleyen güçler, söz sahibi olmuş, değerlerimiz ayakbağı olmuş gibi anlatıyorlardı.
    Bugün gazetesi vardı. Bir gün inananları sabah namazına davet etmişti. Babam; abimi, beni ve kardeşimi alıp götürmüştü. Cami yolları tıklım tıklım dolmuştu. Babam, bizler çok heyecanlıydık. O kadar iteleniyor, horlanıyorduk ki bir sabah namazı bile bir zafer gibi geliyordu. 
    Rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’in Sakarya türküsü ile başlayan konferansını büyük bir heyecanla dinler, iki saatlik yolu hiç hissetmeden eve dönerdik. 
    İstanbul’a fetih programlarına, yürüyüşlere gider moral bulurduk. Bir gün Fatih Sultan Mehmet’in cami yaptığı Ayasofya’nın tekrar cami olması için yürüyüşte ter gömleklerimizden çıkmıştı. Neden kapalı idi? Anlayamıyorduk…Milli mücadeleyi biz kazanmıştık, neden tekrar camiye dönüşmesini isteyen yürüyüş yapıyorduk? Dedelerimizin emanetlerine ne olmuştu? Düşman tekrar işgale de etmemişti.  Yıllarca başörtüsü, Ayasofya vs. bize ait olanların geri verilmesi için mücadele ediyorduk. Bize ait olanları elimizden kim, neden almıştı? Kaybettiklerimiz için Türkiye çapında mitingler yapılır, Türkiye’nin her yerinden Ayasofya ibadete açılsın diye binlerce insan İstanbul’a gelirdi. Onun heyecanı günlerce sürerdi. 

    Yıllarca hayal ettiğimiz Fatih Sultan Mehmet’in emaneti, çok önemli sembol Ayasofya’nın açılması dünyanın dört bir yanında Müslümanlar müjdeli haberi bekliyordu. 
    Ayasofya’nın camiye dönüşmesi adalet, inanç özgürlüğünün gelmesi ile yeni bir dönem başladı. Halk kardinal külahı görmektense imam sarığını tercih ederim diye Fatih’i davet etmişti. 
    Fatih’in fethi ile yeni bir çağ açıldı. O ışık dalga dalga üç kıta yedi denize yayıldı. 
    Haydi açılan çağın kapanmadığını göstermek için Fatih’in torunları akın akın gönüllerden gönüllere, şehirlerden şehirlere, ülkelerden ülkelere fethin coşkusunu yaşayalım. 
    ‘Müslümanlıkla yoğrulan yurdu Müslümansız bırakma Allah’ım!’

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR