Ahmet Aydınsoy

Ahmet Aydınsoy

Canı, Cananı, Bütün Varımı Alsın Da Hüdâ...

Canı, Cananı, Bütün Varımı Alsın Da Hüdâ...

Canımızdan aziz bildiğimiz, uğrunda seve seve canımızı feda ettiğimiz, edeceğimiz değerlerimiz vardır. Bu değerler için cesaret gösterip, gerektiğinde canını feda edemeyenler, önce hem uğruna ölemedikleri o değerlerden  mahrum olurlar, hem de şerefle feda edemedikleri canlarını, zelil bir şekilde kaybederler. 
Biz tarih boyunca inancını, vatanını, bayrağını, bağımsızlığını canındın aziz bilen bir millet olmuşuz. Olmaya da devam edeceğiz. 

İstiklal Şairi, Vatan Şairi merhum Akif'in bu milleti İstiklal Marşında tarif ettiği gibi:
“Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünya da cüdâ.*” dizelerinin ete kemiğe büründüğü, hayat bulduğu bir hikayeye gelin hep birlikte kulak verelim.

Bir hanımefendi anlatıyor; “1919 yılı idi. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim. Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.
Birini gösterdiler uzaktan, avukatmış. Boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum..

Mutlu bir yuva kurmak hevesiyle lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum. Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.
“Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını zor doyuruyormuş” dediler.

Alt üst oldum. Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu. Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, bir de çocuğum olmuştu. 1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü. Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi. Saygı göstererek durdu önümde. 
“Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim” dedi.
“Olur”, dedim. Bir büroya girdik. Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu. İçerde yardımcıları çalışıyordu.
“Siz gerçekten avukat mısınız” dedim. 
“Evet” dedi.
“Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz” diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi. “Beni affedin” dedi.

“İstanbul işgal altındaydı. Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadolu’ya, Milli kuvvetlere ancak, cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayatî bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim…”
Biz bu VATAN'I, canlarını ve aşklarını feda edebilenlere borçluyuz...
Canını imanına ve vatan aşkına şahit kılan ŞEHİTLERİMİZE borçluyuz.
“Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber.
Sana âgûşunu açmış, duruyor Peygamber!”
______
*  Cüda, "Yurt, baba ocağı gibi çok sevilen şeylerden ayrılmış, uzak kalmış olan" anlamında Farsça kökenli sözcük (TDK).
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
SON YAZILAR