Selçuk  YILDIRIM

Selçuk YILDIRIM

Cezalar yeterli mi?

Cezalar yeterli mi?

Geçtiğimiz hafta tüm Türkiye’yi derinden yaralayan iki olayı daha öğrenmiş bulunmanın üzüntüsü ve utancı içerisindeyim.
Eminim hepiniz bu acı olayları medya organları vasıtasıyla duymuşsunuzdur lakin ben konuya girizgah olması hasebiyle çok kısa olarak olayları paylaşacağım. İlki güzide memleketimiz Adana’da düğün esnasında daha 3-4 yaşlarında bir sabi sübyana nefsi uyanan sapık ve bu sapığın o sabiye uyguladığı istismar. İkincisi ise başka bir güzide memleketimiz Antalya’da yine 4-5 yaşlarında bir sabinin maalesef kendi babası tarafından istismarına maruz kalması ülkemizin kalbinde derin bir yara açmıştır. İstismar dediğim için beni bağışlayın bu alçaklara söylenecek o kadar aşağılık tabir var ancak bu mecrada kullanmak uygun olmaz.  
Bu iki olayı sizlere kendi dilimin döndüğünce ele almak, değerlendirmek, şahsım hariç bir kişi dahi olsa farkındalık oluşturmak istemekteyim. Aslına bakarsanız böyle olayların bırakın cereyan etmesini, hayalde canlandırılması dahi bir hayli acı ve üzüntü verici. 
Konumuzun başlığından başlayarak naçizane değerlendirmeme başlayım. Değerli okurlar bu iki olay ve bunlara benzer olaylar, kadına ve çocuklara şiddet, taciz, tecavüz vakalarının her birinde; ‘Hangi Ceza Yeterli’ olur, nasıl bir ceza o sabilerin veya kadınların hayatlarını geri vermeye yeter? Bana sorarsanız hiçbir ceza tam anlamıyla yeterli olmaz bu sapıkların yaptıkları karşısında. Ancak adaletin tecelli etmesi hususunda en ağır cezaya çarptırılmaları şarttır. Bu tarz vakalar için bazı ülkelerde kullanılan lakin ülkemizde olmayan cezalar uygulanabilir. Yani bu mümkündür. 
Diğer bir husus ise halk arasında ülkemizin nadide vatandaşlarının daha önceleri bu tür sapıklıklar yapmadığı, son zamanlarda Batı Dünya’sının etkisiyle bu hale geldiği kanaati diğer bütün nedenlerin üstüne çıkıyor. Lakin karşı karşıya olduğumuz vakalar salt bugünün sorunu değildir. Sizlerin de çok iyi bildiği bir Profesör canlı bir televizyon yayınında 60’lı yıllarda kendisinin görev yaptığı hastanenin acil servisinde bu tarz olaylara sık rastladığını dile getirdi. Eminim daha da eskilerde buna benzer olaylar işitmek mümkün. Bu da demek oluyor ki sorunun kaynağı dış faktörler değil yani tek başına dış faktörler değil. Ama yanlış anlaşılmasın biz yani toplum olarak bu kadar kötü değildik o doğru. Fakat ülkemizin nüfusunun geçmiş zamanlara oranlar bir hayli artığı da yadsınamaz bir gerçek. 80 milyonu çoktan aştığımız şu zamanda iyi insanlar kadar kötü insanların da arttığını göz önünde bulunduralım.
Diğer bir faktör ise eğitim, biliyorum biraz klişe oldu fakat benim üzerinde durduğum husus sadece okulda verilen çarpım tablosunu, dağların dizilişini, fotosentezi öğrenmek değil. Aile içerisinde bireylere ebeveynlerinin verdiği ahlaki ve dini eğitimdir. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve erdemli kılan akıl nimetinin hem ahlaki değerlerle, hem de pozitif bilimle şekillendirilmesi şarttır. Biri sizi nefsinizin isteklerinden korurken diğeri dünyada olan bitenleri anlamlandırmanıza yarayacaktır. 
Bu iki kavramın bittiği yerde de kanunlar başlar. Her ne kadar bittiği yerde başlıyor desem de bu kavramlar tek başlarına irdelenemeyecek kadar iç içe geçmiştir. Daha önceleri belirttiğim üzere insan iki şeyden korkar. Birincisi yaratıcısından korkar. Ahiret inancı olan insanların, bu dünyada yaptıklarının öldükten sonra öbür dünyada karşılığının olduğu bilmeleri onları korkutur ve pek çok yanlışı yapmasına mani olur. İkinci korku aracı ise kanunlardır. Daha doğrusu kanunların sonrasında çarptırılacağı cezadan korkar. Lakin günümüz insanı artık Allah inancından çok uzak, ahiret inançları da oldukça zayıfladı ve Allah korkusundan yapılmayacak pek çok şey artık rahatlıkla yapılır oldu. Kanunlar ise bazı hassas konularda kamuoyu vicdanını rahatlatacak cezalar verilmediği görülüyor. Yanlış bir anlaşılmaya sebep olamamak için baştan belirteyim bu cezalar ülkemizi değil tüm dünyayı kapsıyor. Bu iki durumu göz önüne aldığımızda da hiçbir korkusu olmayan, kaybedecek bir şeyi olmayan, başıboş insan sürüleri adeta serseri mayın gibi ortalıkta dolaşıyor. Nerede ve ne zaman patlayacağı, kimin canını nerde yakacağı belli değil. Bu denli şuursuz bireylerin dolaştığı bir ortamda her çeşit pislikle karşılaşmanız mümkün. 
Son olarak tekrar belirtmek isterim ki bu tarz suçlarla alakalı olarak ne ceza verirsek verelim bu sabilerin karşılaştığı zulmün üstünü örtmeyecek. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR