İsmet TAŞ

İsmet TAŞ

Dilde yozlaşma ve etkileri

Dilde yozlaşma ve etkileri

“Bugünden geru divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” Karamanoğlu Mehmet Bey 13 Mayıs 1277
    Her ne kadar Türkçenin tarihi Orhun Yazıtları (VI ve VII yüzyıllar) ile başlasa da, bir çok bilim adamı Sümerlere kadar götürür. Türkçe ile Sümercenin etkileşimi görülür.
    Bu da bize Türkçenin dünyanın en eski dillerinden biri olduğunu gösterir. Elbette ki Türkçenin Tarihini anlatacak değiliz ancak Türkçenin geldiği noktayı ve tehlikeyi net bir şekilde ortaya koymamız gerekmektedir. Dün Türkçe bir çok dilleri etkisi altına alırken maalesef bugün Türkçemiz bir çok dilin etkisine girmiştir. 
    Gerek Türk Tarihine gerekse Türkçenin tarihine baktığımızda uğradıkları tarihi değişimin pek de farklı olmadığını görürüz. Öyle ki, Selçuklular da bile, halk farsça konuşuyor, Devlet yazışmalarında Arapça kullanıyordu. 1277 de Karamanoğlu Mehmet Bey buna bir son vermek için o ünlü fermanını yayımlamışsa da bu sonraki yüzyıllarda etkisini kaybetmiştir. Ancak bu ferman yayımlandığı gün den bugüne önemi korumuş sürekli olarak zaman zaman da gündeme gelmiştir. 
    Bununla birlikte, son yüz yılda Türkçe tekrar önemini kazanmış olsa da bu kez de yabancı dillerin istilasına uğramıştır. 
    İstisnasız bütün dil bilimcilerimizin konuya vakıf bilim adamlarımızın, ülke, vatan, bayrak, millet derdi olan aydınlarımızın ortak kanaati, ülkemizde, dil birliğinin kaybolmaya yüz tuttuğu, dilimizin yozlaştığı, yerini başka dillerin aldığı, milletimizin  sadece kuru bir kalabalığa dönüşmeye başladığı, diğer milletlerin kölesi olmaya doğru gittiğidir. Bizim de esas söylemek istediğimiz tam da budur. 
    “Bir ülkeyi tek bir kurşun atmadan ele geçirmek istiyorsanız, dili ni değiştirin yeter” sözü her zaman gerçekliliğini muhafaza etmiştir.
    Toplum olarak, dilimiz ve kültürümüz yozlaştırılıyor. Dilimizi ve Kültürümüzü kaybetmekle karşı karşıyayız. Millet olmaktan çıkıp, köle ruhlu kuru bir kalabalığa doğru yok oluşa doğru hızlı bir şekilde sürükleniyoruz. Yok oluşa giden yıkılışı durdurmak, yok oluş harekâtını yüceliş harekâtına çevirmemiz, var olma mücadelesi vermemiz şarttır. 
    Evet herkes bunda hem fikir ama çözüm noktasında onlarca, yüzlerce görüş ve düşünce var. Oysa ki, problem belli çözümü de belli. Tek bir çözüm var. Dilimize, Kültürümüze ve Milletimize  sahip çıkmak.
Peki Nasıl?
    İşte burada Karamanoğlu Mehmet Bey’in Fermanı tekrar gündeme giriyor. “Bugünden geru divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” 
    Bunu yapmadığımız müddetçe, “Milli ve Yerli” sözü hayata geçmediği sürece,  bu tehlike hep var olacak ve korkunç sonla tanışacağız. (Allah Korusun) Dilimizde ki yabancı kelimeler mutlaka en kısa sürede temizlenmeli. Devletin en üst kademesinden başlamak üzere, Türkçe olmayan hiç ama hiçbir şeye rağbet edilmemeli. Bu konuda her türlü hukuki alt yapı hazırlanarak, Türkçe ve Türk Kültürü ön plana çıkartılmalı. Bu konuda dil bilimcilerin görüşlerine itibar edilmeli, onların gösterdiği şekilde dilimizin gerçek kimliğine kavuşması sağlanmalı. Eğitim sistemimiz baştan sona buna göre şekillenmeli, özellikle öğretmenlerimiz Türkçemizin en güzel şekilde kullanması hususunda her zaman her yerde öncülük etmelidirler. 
    Yeterli mi? Tabi ki değil. Halkın mutlaka bu konuda son derece hassas olması lazım. Ailede başlayan eğitimin ana unsuru Türkçe konuşma, Türkçe söylemler olmalı. Türkçeyi diri tutmak, canlı kılmak halkın gayretleri ile olduğu unutulmamalı. 
    Bu ve benzeri uyarılar zaman zaman öğretmenlerimiz, bilim adamlarımız, yazar-çizer takımımız tarafından dile getirilmektedir. Ancak özellikle son yıllarda dil deki yozlaşma ve bu yozlaşmanın etkisiyle batı dillerinin ve kültürünün ülkemizi ve insanımızı istilası engellenememektedir. 
    Yılda bir kez “Dil Bayramı” kutlanarak bu konuda sorunlar ve çözüm yollarının aktarılması, sunulması asla yeterli değildir. İlgili kurum, kuruluş, öğretmen ve bilim adamlarımız tarafından sürekli gündemde tutulmalı, konu sıcaklığını hiç kaybetmemelidir. 
    Aksi halde, gelecek nesiller bir Millet olma şuurundan uzak, ruhsuz, gayesiz,  köle ruhlu bir kuru kalabalık olmaktan öteye gidemeyecek, başka milletlerin tutsağı olarak kimliklerini kaybetmiş bir şekilde  hayatlarına devam edeceklerdir. 
Not: Bu yazının hazırlanmasında her türlü teknik desteği verdiği için Genç Oto Mustafa Beye teşekkür ediyorum.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR