Ahmet Sefa DİKTEPE

Ahmet Sefa DİKTEPE

İdlib Üzerine…

İdlib Üzerine…

Acımız tarifsiz… İdlib’de 56 aslanımızı alçakça, saldırılarla kaybettik… Öfkemiz büyük… Öfkemiz nispetince binlerce yıllık devlet aklımız da büyük… 

Dünyanın en zor coğrafyasında yaşıyoruz. Bugünkü konjonktürde resmi olmasa da süper güç olarak tanımlanan tüm devletlerle sınır komşusuyuz. Kimi terör örgütleri vasıtasıyla canımızı yakmaya çalışıyor kimi iş başına getirdiği kukla devlet başkanlarıyla… Türkiye böyle bir ateş çemberinin içinde devletin bölünmez bütünlüğünü, milletin birlik ve beraberliğini ve mazlumların haklarını korumaya çalışıyor. Fakat öylesine hain ve kalleş muhataplarla karşı karşıyayız ki verdikleri sözün, imzaladıkları anlaşmaların dahi hilafına işler yapıyorlar.

Bilindiği üzere Türkiye kahraman Mehmetçiğimizin saldırıya uğradığı noktalara bir harekât vesilesiyle ve yahut bir savaş için girmemişti. Türkiye İdlib’in güvenliğinin sağlanarak topraklarımıza doğru yeni bir mülteci akınını engellemek üzere orada bulunuyordu. Astana ve Soçi süreçlerinde alınan kararlar neticesinde Türkiye ile birlikte Rusya ve İran da gözlem noktaları kurmuştu. Türkiye yapılan sözleşmelere uyarak kontrol altına aldığı alanda Mehmetçiğimizi konuşlandırdı ve anlaşmalardaki gözlemci rolünü yürütmeye başladı. Fakat Rusya’nın kanatları altında palazlanan rejim, Rusya’nın desteğiyle askerlerimizi üçüncü defa vurdu.

Daha önce de belirttiğim gibi bizi vuran rejim gibi görünse de rejimin böyle bir cesaretinin olmadığı ve silahı tutan elin Rusya olduğunu zaten hepimiz biliyoruz. Bundan sonraki süreçte Türkiye, kahraman Mehmetçiğimizin gayreti ile birçok rejim unsurunu etkisiz hale getirerek geri adım atmayacağını sahada var gücüyle gösterdi. Rejimi, Rusya’yı yerle bir etsek de yüreğimizdeki yangın sönmeyecek fakat bir canımız için binlerce can almadan da bu defter kapatılmayacaktır.

Kahraman Mehmetçiğimiz sahada böylesine çetinler çetini bir mücadeleye girmişken bu süreçte siyasetin susması, ortak aklın konuşması elzemdir. Liderler ve partiler iç hesaplaşmaları kenara atarak tam destek ve kararlılıkla askerimizin yanında durmalıdır. Devlete sahadaki kararlılığın masada da sürdürülmesiyle alakalı yol gösterici bir anlayışla hareket edilmelidir. Sahadaki cesareti, masadaki feraset desteklemezse sonuç alınamayacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun için de Türkiye diplomasi kanallarını kullanırken de en azından sahadaki kadar kararlı olmalıdır. Unutulmamalıdır ki Bahar Kalkanı Harekâtı’nın amacına ulaşabilmesini masadaki duruşumuz belirleyecektir.

Bu yaşananlar bizlere bir kere daha göstermiştir ki Türkiye kendi göbeğini kendi kesmeye mecburdur. Ne NATO’dan ne BM’den medet umacak durumda değiliz ve böyle bir gaflete de düşmemeliyiz. Sınır kapılarını açma hamlemize kadar Suriye’den haberi yokmuş gibi davrananlar kapılar açılınca “Avrupa’yı ateşe verdiniz” cümlelerini kurmaya başladılar. Bütün dünya bilmedir ki burada bir yangın varsa bunun ateşi herkese sıçrar. 

Yine önceki yazılarımda da belirtmeye çalıştığım gibi Türkiye milli savunma konusunda daha hızlı adımlar atmak mecburiyetindedir. Bugün sahada başarının önemli bir kısmını da yerli “İHA” ve “SİHA”larımıza borçluyuz. İsrail’in bize “HERON”ları teslim etmediği bir süreçten Türkiye böylesine muazzam işler yaparak çıktı. Şimdi de zorun oyunu bozacağı hakikatiyle yerli hava savunma sistemi ve yerli savaş uçaklarımızı üreteceğimiz bir sürece vesile olur inşallah…
Kahraman Mehmetçiğimize dua ile… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR