Yusuf Sağlam

Yusuf Sağlam

Osman Gazi’den Kalan Miras

Osman Gazi’den Kalan Miras

Osman Gazi yarım asra yaklaşan beyliği ile altı yüz seneden fazla devam edecek bir devletin temellerini attı. Adını verdiği devleti, Hulefa-i Raşidîn (dört büyük halife) döneminden sonra İslamiyet’e en büyük hizmeti yapmakla nam kazandı. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının atasında ve Akdeniz havzasında beşer tarihinin i’la-yı kelimetullah davasının en kuvvetli temsilcisi oldu. Medeniyet ve kültür alanında şaheserler ortaya koydu. Ciltler dolusu eserlere sığmayacak başarılara imza attı.

Osman Bey orta boylu, geniş göğüslü, teni esmere yakın, iri gözlü, vücudunun belinden aşağı kısmı gövdesinden daha uzun idi. Heybetli, cesur, cömert, tatlı dilliydi. Başına kırmızı çuhadan yapılmış, Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. Gerek hususi kazancından, gerekse ganimet gelirinden eline ne geçerse fakirlere dağıtırdı. Rivayet edildiğine göre ömrü boyunca Beytü’lmal’dan (devlet hâzinesi) bir nesne almamıştır. Kendi koyunlarından gelen gelir ile geçinirdi.

Her ikindi vakti hanesinde kim var ise onlara ve fakirlere ziyafet verirdi. Topraklarını kuzeyde Marmara sahiline Sakarya Nehri ağzına, güneyde Kütahya yakınlarına taşımış bulunmaktaydı. Bu hudutlar içinde Söğüt, Eskişehir, Karacahisar, Harmankaya, Bilecik ve Yarhisar bulunmaktaydı.

Bıraktığı devlette maddi ve manevi temeller o kadar kuvvetliydi ki, kısa bir müddet sonra dünyanın en büyük devletleri arasına dâhil olurken, 150 yıl sonrasında da süper güç hâline gelmişti. Anadolu beylikleri arasındaki bu en küçük teşekkül için Türk birliğini sağlayacak ve Avrupa’da, Asya’da şu devletleri yenecek, şuralarda hâkim olacak deselerdi kimse inanmazdı.

Osman Gâzi hakkında, meşhur Fransız müellifi Lamartin: “Osman Gâzi’nin tabii istidadı sade, fakat doğru ve adilane idi. Akıl ve zekâsını Allah’ın birliğine hasrederek yeryüzünde vahdaniyet-i ilahiye aleyhinde bulunan batıl itikatları ve putperestliği men etmeye çalışırdı… Osman yavaş yavaş ilerledi. Fakat hiçbir zaman geri dönmedi. Büyük devletlerin kurucularının vasıflarına sahipti. İyi kalpli, doğru sözlü, ailesine sadık, evlatları hakkında müşfik ve merhametli idi…”
Gibbons ise: “Şüphesiz ki Osman bir padişah oğlu değildir. Hayatında ancak ufak bir malikâneye hâkim olabilmiştir. Osman’ın hükümeti seneden seneye mütemadiyen büyümüştür. Devletin büyümesi bilhassa onun devamına ve istikbalinin büyüklüğüne olan emniyetten ileri geliyordu. Bu da kendisini tesis eden adamın hakiki büyüklüğüne delalet eder…

Biz baniyi binasından tanırız. Atilla, Cengiz Han, Timur, Osman’ın mensup bulunduğu bütün bu fatihler topluluğu vücuda gelmiş bir ırkla iş görüyorlardı. Bunlar göz kamaştırıcı muzafferiyetlerine rağmen akıncı olarak kalmışlardı. Ve imparatorlukları da temsil edilmemiş bir fütuhattan ibaretti.

Osman Gazi rahmetullahi aleyhin eseri onlarınkinden daha devamlı ve neticeleri itibariyle tesiri daha geniş ve şümullü idi. Çünkü o sükûnet içinde iş görüyor; evvelkiler ise boru ve trampet sesleri arasında yakıp yıkıyordu.”
Fransız bilgini Grenard: “Bu yeni imparatorluğun kuruluşu, beşer tarihinin en hayrete değer ve en büyük vakıalarından biridir” demişti.

Fevkalâde müttakî bir hayat süren Osman Gâzi’nin, vefat ettiğinde geriye bıraktığı şahsî mal varlığı, bir zırh, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, birkaç at sürüsü, üç sürü koyun ve emsâlinden ibaretti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR