Yusuf Akoğul

Yusuf Akoğul

Yeni Bir Nizâm Kurulmalıdır

Yeni Bir Nizâm Kurulmalıdır

Varlığımızı sürdürdüğümüz Anadolu coğrafyasının murisi atalarımız, milletleri ezmeden, inkâr etmeden, zayıflatmadan, tahakkümüne sokmadan; birer ademoğlu olarak kendi millî şahsiyetleri ve şuurları içinde tutarak; bir hoşgörü iklimi çerçevesinde küfürden, bâtıldan, haramdan arındırarak huzura kavuşturmak çabası gütmüşlerdir. Bu telâkki sayesinde ise; hayranlığını duyduğumuz Türk-İslâm medeniyeti oluşmuştur. Bu medeniyet, üç kıtada süren hâkimiyet neticesinde âti de dahi anılacağına inandığımız nadide intibalar ve hatıralar bırakmıştır. Bu hatıralar, doğal sınırlarımızın haricinde dertleriyle hemdert, hâliyle hemhâl olduğumuz gönül sınırlarımızı teşkil etmiştir.
Hem Türk hem Müslüman olan ecdadımız, İslâm imân ve ahlâkına göre yaşamıştır. Ahfadına ise başını ebedi dik tutabileceği bir şuur -tarih şuuru- miras bırakmıştır.
 
Bugün ise tüm bunlardan uzak karşımızdaki tablo; zulüm gören mazlum coğrafyaları, sömürülen ülkeleri, asimile edilen kardeşlerimizi, insan ruhunu da mahveden yapıları, Orta Asya sınırlarını çizen ülkeleri, savaş başlatanları, ölüm emri veren vahşi yaratıkları içermektedir...
İstisnalar hariç duygulardan uzak, mâna âleminden habersiz, tahâmmülsüz, zihni köleleştirilmiş, taassup sahibi, düşünmeden noksan, yalan salına binmiş, doğruları sele vermiş, ideallerden yoksun bir insanlık yeryüzünde mevcudiyet göstermekte...
 
Türk milleti şüphesiz yeniden gerek ferd gerek cemiyet olarak kendisini kendi içinde kucaklayarak bugünün Türkiye’sini ihya, geleceğin Türkiye’sini inşa etmelidir. Yeni bir nizâm kurmalıdır.
 
Fert fert derdimiz ve gayemiz bu yönde olmalıdır. Hep değindiğimiz gibi bu doğrultuda ilk merhale; elbette nizam-ı nefse yönelik olmalıdır. Şahısta tecelli etmeyen, aksiyona dönüşmeyen hiçbir fikir başarıya ulaşamaz.
Teneffüs ettiğimiz kin atmosferine artık son vermeliyiz. Perdeler açılmalı hoşgörü güneşi içeri girmelidir. Her geçen gün artan, yürekler acısı haberlerle başbaşa kaldığımız kadın cinayetlerine mukabil yıkılan aile temeline sımsıkı sarılmamız ve bu temeli kuvvetlendirmemiz iktiza ediyor.
 
Kendini medeniyet değiştirme kompleksine kaptıran, yönünü tayin edemeyen, yabancılaşmış kadrolar yerine; milli tecrübeleri ihmal ve inkâr ettiğimiz takdirde savruluruz şuurunda aydınlanmış münevver kadrosuna ihtiyacımız var. Bu kadronun asıl mesuliyeti; cemiyeti tehlikeli gelişmelerden koruyarak hakikate yönlendirmeleri, milli birlik ve beraberliğin sağlanmasına çaba göstermeleri ve milli değerlerden taviz vermeden muasırlaşmayı gaye edinmeleridir.
Milli tecrübeleri dayanak edinmeli ve günümüze uyarlamalıyız.

Goethe’nin 69 yılını verdiği Faust’u, Schiller’in Baladler’i, Tolstoy’un, Dostoyevski’nin birçok eserleri sırtını milli kültüre dayamış kendi toplumlarının kültürel kodlarını ihtiva etmiştir. Bizler de milli kültürümüzü yeni eserlerle alemşumul değer haline getirmek için çaba göstermeliyiz.
 
Liyakat sahibi yönetim kadroları ülkemiz menfaatine fayda sağlayacak, milli bir şuurla Türk-İslam kültür ve medeniyetinin değerlerini özümsemiş, klasiklerini benimsemiş ve en mühimi inanmış insanların yetişmesi için her türlü fedakârlığı göstermelidir.
 
Türk milleti, asıl reçetenin İslamiyet olduğunu kavramalı ve kuracağı nizamı hakikat ölçülerine göre kurması gerektiği inanışıyla geçmişte olduğu gibi bugün de bidatsız bir din şuuru içinde, taassuptan uzak bir halde Allah’ın hükümlerine iman etmelidir. Bütün gelişmeler insanlık âlemini kucaklayan, kültür ve medeniyetlere kaynak olmuş, vahiy nizamı İslamiyet'in mihenginden geçirilerek vicdanlara sunulmalıdır.
Dili giderse vatanı gider hassasiyetinde, kendi kültürünü yaşayan, üzerine düşeni yapmada üşengeçlik göstermeyen, dinine sahip çıkan ve yaşayan, iddialı ve idealist insanlar geleceğin Türkiye’sini ihdas edeceklerdir.
Göstermelik hale gelmiş meşguliyetlerle zaman kaybedilmemelidir. 
Nizâm-ı nefsle başlayan merhale nizam-ı âleme kadar hedeflenmelidir.
 
Cahillikten, yobazlıktan, zalimlere itaatten, şartlanmış kölelik anlayışından, taklide meyletmekten, kutsal idealleri dünyevi menfaatler için pazarlamaktan uzak durulmalı hakikat için hepsi el tersiyle itilmelidir.
Milletimiz ne zaman ki sûfliliğin ne kadar kabul edilmez olduğunu idrak eder belki o zaman ûlvi olmak için tüm gayreti gösterir.
Gaye ile yaşamalı, gayeyi nihayete ulaştırma maksadıyla inanmalı ve o şekilde yola konmalıyız. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR