Ahmet Sefa DİKTEPE

Ahmet Sefa DİKTEPE

Baybars…

Baybars…

Dünümüzü aramakla geçiyor günümüz… Dünden kastımız geçen saatleri aramak kadar kısır değil çağlar aşacak kadar derin… Bu derinlikte kendimizi aramak gayesi ve gayreti içerisindeyiz. Çünkü bugün aynada ki biz, biz değiliz! Aynada karşımıza çıkan portre batının ruhsuzluk çukurunda o aynadan o aynaya yansıtılarak bizi ters düz etmiş bir yanıltmanın tezahürü… İşte bugün baktığı aynada kendini göremeyen ve gördüğünü zannetmeyecek irfana sahip olanlar düne bakıyor… Düne takılıp kalmak, böbürlenmek veya hayıflanmak için değil bugün nasıl biz olacağımızı görebilmek için bakıyoruz! Yani bizim için dün, bugünü ve yarını daha güzel ihya ve inşa edebilmek için var; yoksa ne aynaya bakmaya ne de düne ihtiyaç var…

Evet, bugün İslam’ın çağları aşıcı teklifini kendine gaye edinmiş, omuzlarını eşek katarındaki mala mülke değil sadece mukaddes yükün hamallığına feda etme idealini taşıyan insanlar Allah’a köle olup hürriyetle tanışmanın fikir sancısını çekiyorlar! İmam Kuşeyri Hazretlerinin buyurduğu gibi “Hürriyet Allah’tan başkasına kul olmamaktır!” Bir taraftan bu manada hürriyetin tadını yaşayabilmenin sancısını çekerken başka bir noktada aciz kalışlarımızı esaret sayıyoruz! Rabbimize kamil manada köle olamamanın esareti! Mana yoksunluğundan madde esareti!.. Bu esarete matuf olmayan insan onursuzca refah içinde yaşamakla, şereflice ölmek arasında bir tercih yapma hakkına sahip olsa tereddütsüz ikinciyi tercih eder… İşte bizim dünümüz ikinciyi tercih edenlerin günümüz birinciyi yaşayanların zamanı…

Ye’se kapılmanın imani bir zayıflık olduğunu çerçeveleyen ilahi emrin kuşatıcılığında bugünün makûs talihli idealist gençlerine dünden “Sultan Baybars” örneğini ders gibi okutmak lazımdır.

Peki, kimdir Sultan Baybars! Bugünden düne bakıldığında onu kıymetlendiren ölçü nedir?
Hayatı Moğol ve Haçlı istilalarına karşı mücadeleyle geçmiş olan Baybars Kıpçak Türklerindendi. Dünyanın Moğol istilasına uğradığı dönemde Moğollara esir düşmüş ve Bizans tüccarlarına köle olarak satılmıştı. Daha sonra Memlük sultanlarından Melikü's-Salih tarafından satın alınarak, Memlük ordusunda Türk kölelerden oluşan Bahriye askerleri arasına alınmıştı. Burada gösterdiği kahramanlıkla kısa sürede ordunun önemli komutanları arasına girmeyi başarmış Bahriye Emirliğine kadar yükselmişti. Anadolu Selçuklu ve Harzemşahlar gibi büyük Türk devletlerini mağlup ederek gelen Moğol istilası tarihe Moğolları yenebilen tek devlet olarak geçen Memlükler tarafından durdurulmuştu. Ayn Calut’ta yapılan savaşta Baybars’ın kumanda ettiği ordu Moğolları büyük bir bozguna uğrattı.

Savaşın ardından Baybars, kendisine vadettiği Halep Valiliği’ni vermemesi ve Bahriye reislerinden Aktay’ın öldürülmesi nedeniyle Sultan Kutuz’u öldürterek Memlüklerin yeni hükümdarı oldu. Aynı zamanda 1261 yılında Moğollar tarafından öldürülen Abbasi halifesinin yerine yeni bir isim atayarak, Mısır Abbasi Hilafetinin de kurulmasını sağladı. Memluk Devleti’nin dördüncü hükümdarı olmasına rağmen devletin gerçek kurucusu sayılan Sultan Baybars Haçlıları yakındoğu topraklarından çıkarmak için büyük mücadeleler verdi. Baybars, 1263 yılında Haçlıların kurduğu Frank Kudüs Krallığı'nın merkezi olan Akka Kalesini kuşattı. Bu kuşatma sonucunda kaleyi ele geçirememiş olsa da, Safed, Yafya, Aşkelon ve Arsuf'da karşılaştığı haçlı birlikleri yenerek kalelerini yıktırdı.

1266 yılında Küçük Ermenistan'ı, 1268 yılında ise Antakya'yı ele geçirdi. Baybars, Haçlılara karşı verdiği mücadelede onların siyasi, askeri ve iktisadi üstünlüklerinin kırılmasını sağladı. Taşıdığı milli ve İslami şuur onu kölelikten sultanlığa çıkardı ve son nefesine kadar taşıdığı cihad ruhuyla Türk tarihinin en mümtaz şahsiyetleri arasında yerini almış oldu. Onu bu bağlamda örnek göstermemize sebep, o ne bir hükümdar oğluydu ne de saraylarda özel yetiştirilmiş bir askerdi. O sadece imanlı ve vakarlı bir Türk evladıydı! İşte insanı köleyken hükümdar yapacak o keyfiyet Allah’a köle olarak “dinü devlet mülkü millet” üzere kan terler bir tempoyla mücadele etmektir! Sultan Baybars bugünkü esaretten kurtulmak için dünden atılan işaret fişeğidir.   Bugün de Müslüman Türk evladı başkalarının onu nereye koyduğuyla değil sahip olduğu idealin götürdüğü noktayla anılmak mecburiyetindedir! Bu “dünümüzün ve dinimizin” omuzlarımıza yüklediği büyük bir mesuliyettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR