Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

Sonra Usulca Susar Şair

Sonra Usulca Susar Şair

İnsan karmaşık bir bulmaca, şair zor bir bilmecedir kanımca. Lirik, trajik ve ironik bir şiir gibidir, birçok şairin yaşam öyküsü başlı başına. Şiir, şairin kalbinin imbiğinden damıttığı iç kanamasıdır. Kıvrılarak akan bir ırmak gibi salınır ve bulur yatağını. Aktıkça aklanan duru bir ırmaktır o.  

Şair Ali Akbaş’ tan ilhamla; bağrına saplanan kumdan kurtulmak için midyenin salgıladığı şeffaf sıvının, kumu inciye dönüştüren elemli eylemine benzer şairin şiirle olan derin hikâyesi. Kum tanesinin acılar içinde inciye uzanan yolculuk serüvenidir şiir, şairin sadrında.  

Kimi ırmaklar çoğalarak yol alır, kimi ırmaklar çağlayanlara dönüşür. Öyleleri de vardır ki yalnızlığa akar, ıssızlığa dökülür, hüzün deltasında durulur. Sessizliği ses olur, yankılanır vadilerinde insanlığın, çıplak bir kayaya yosun, uçuruma dal olur. 

Şiire yansıyan bu yalnızlık ve yabansılık aslında ortak acılarımızın aynasıdır. Dışarıda kalan, üstü açık bırakılan, üşüyen şiirlerin şairi olmak da vardır, bir nergisten dize yontan ince işçiliğin şairi olmak da. Şiir aşkı davet eder, sabır aşka çağırır.  

Şiir ve sabır iki kutuplu bir dünya gibidir. Sabır en güzel gecedir örter en ince acıların da üzerini ecelden gayri. İki kutbu birbirine tutkuyla bağlayan aşk değil midir? Suyun rengi içinde bulunduğu kabın rengi ile bilinir aslında, tıpkı suyun şeklinin kabın şeklini alması gibi. 

Esini ansız gelen bir yazgıdır aşk. Yükünün yekûnu bedeninden ibarettir. Aşk, ifşa oldukça müraileşir. Gizlidir aşk, gizdir, sırdır, sırrın sırrıdır, sırlıdır. Sadırdan satıra doğru yolculuğunun her durağında sırları dökülen bir ayna gibi sıradan bir cama dönüşür.  

Bir şair öldükten sonra da şairdir. Belki de şairlerin yaşamları sırf bu yüzden sıradan değildir. Bir dizeyi, bir imgeyi onların kaleminin ucuna düşüren olgunun, derin bir gizem taşıması bundan değil midir? “Yalnız hüznü vardır kalbi olanın” dizesini İlhami Çiçek’ in kalbine indiren hangi ‘kum’ tanesidir? Örneğin; Cemal Süreya’ nın, “Yalnız aşkı vardır aşkı olanın”  dizesini hiç görmüş müdür? 

Şair Arif Ay’ın İlhami Çiçek’in ölümünün ardından onun için yazdığı dizeler, belki de bir şairi en güzel bir başka şair anlar düşüncesini doğrular niteliktedir; “Ey atını uçurumlara süren çocuk/terkisinde taşıdığın rüzgârla/acının ağacından “toy bir yaprak” düşürdün/…/ey uçurumlarda açıp/uçurumlarda solan çiçek”…

“Sana her bakıştan hasarla çıkarak” adlı kum taneciği, Hayriye Ünal’ ın sadrında kaç yüzyılda inciye dönüşmüştür? Hangi acılardan geçmiş, hangi elemin eleğinde elenmiştir? Şiir eleştirmenleri tarafından hasar tespiti için kaç yüzyıl daha beklemesi gerekecektir?

Ece Ayhan’ın tanımlaması ile “Dünyayla Yaralı Müntehir Kadın Şair”  Nilgün Marmara’nın ““Ey, iki adımlık yerküre/senin bütün arka bahçelerini/ gördüm ben!” dizelerinde gördüklerine dair sanık ve tanıklar nerededir?  Yoksa: “Ağrımasa bilir miydim/Yüreğimin yerini”  sitemi bundan mıdır?

“Çiçek ve anne kokan şiirlerin şairi” Didem Madak’ın yaşarken acılarına kaç kişi dokunabildi, “iman ağrı” sına hangi din gönüllüsü? “Secde eden alnımı/Şarap içen dudağımla öpmek istedim” derken, düşünsel gelgitlerine hangi mektep, merhem olmamaktan yargılandı?
  
“Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca/Alt katında uyumayı bir ranzanın/Üst katında çocukluğum.../Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden/Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı./Aşk diyorsunuz,/Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!" dizelerini yazarken, kıvranışına kaç komşusu konuk olmuştur? Sancılarını şefkatle ovacak pamuktan bir el bulmuş mudur?

Yaşarken ‘anlaşılmaz’ bulunan, ölünce daha mı kolay anlaşılır? “Dilediğim en güzel hayat/Çöplerin içinde rüya aradım/Düştümse eğer sana bakarken düştüm” diyen Cahit Zarifoğlu’nun düşünce dizleri kanamış mıdır? Kanamışsa, o ‘hayat’, mendiliyle kanayan dizlerini silmiş midir?

Susarsa şair, solar yediveren gülleri. Getirir usulca kıyımıza bırakır taze ölümleri; sahile demirleyen kader, kumları yalayan dalga değilse eğer. Islak solgun saçlarını tuzlu suyla tarayan keder, ıslığıyla çalar kapılarımızı Sur’ a üfleyen rüzgâra bedel.

Tutsak aldanışlar serpilir, yangınlarda sınanan yüzüne. Siner günah kokusu geceden kalan mor rengi gömleğine. Pespaye bir yalnızlık gibi
yüzükoyun bir sessizlik, yamalı kalbimizde gezinir solgun yüzüyle. Silinir yeryüzünden iyiliğin haritası, saçları suya değen söğütlerle.

Sonra usulca susar şair, gömülür sözcüklerle. Hiçbir zaman göremez, nice sevdiklerinin yaşarken kalbine, ölünce göğsüne iliştirdikleri siyah beyaz resminin solan rengini, bir ikindi vaktinde…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR