Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

Aşk Yarası

Aşk Yarası

‘İtirazı olanın imtihanı da olmaz’ diyordu bir bilge, bir film karesinde.
Ne hazindir ki ‘…yüreğin hiç yorulmasın…’ diyenlerce yorulur yüreği
insanın. Kahir ekseriyet, sevdikleri acıtır canını. Hiçbir an çatal yürek kabul
etmeyen Yâr, en çok da sevdikleri ile insanı sınar.
Yıllar önce kaybettiği eşi için; ‘o gün ikimiz de öldük, onu
gömdüler...’ diyen, derken de ayırdında olmadan belki de dünyanın en
uzun şiirini kaleme alan yaşlı bir teyzenin yüreğine sinen acıları, göğsüne
inen sancıları hiç düşündünüz mü?
‘O bana mektup yazardı ben ona mektup yazamazdım… Yaşadığı
şehirde bir gazete çıkardı, ben o gazeteye şiirler yazardım. Herkes ‘şiir’
diye okurdu ama Mihriban bilirdi kendineydi o mektuplar’ diyen
Abdurrahim KARAKOÇ’ ta ete kemiğe bürünen aşk ağrısının ‘kalemi elden
düşüren’ o içli ağıtını hiç hayal ettiniz mi?

İşte bu yüzdendir ki; “İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız
eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O'nun varlığının
delillerindendir.” (30/21) kuralı, aşk okulunun birinci sınıfına kaydını
yaptırmak, aşkın ilk dersini anlayarak okumaktır.
Aşk; bir ateş yakmak, bir ışık tutmaktır içindekine. Ateşten korkan
aşktan uzaklaşır, aşka yaklaşan ateşle kucaklaşır, aşkla yarışır. ‘Kırk
kapından kovsan da senden yine sana sürgünüm’ diyebilme sabrını her
şafakta gösterebilmektir aşk ağrısı.

‘Hakk’a âşık olmayanın, aşka hakkı olur mu?’ kurşun yüklü
sorusundan kırık not almayacak kaç talibi vardır aşkın. ‘Yüreğimde yâre
var’ ezgisine kulağı müşteri olan kırılmış bakışları onaracak hangi telaşlı
akşamdır? Hangi ırmaktır tuz basarak susturan kendi çağıltısını ve sırdaş
olan, üstüne sessizce dökülmüş sahipsiz yakarışlara.

Ne zaman dokundun kapının kulpuna da açılmadı? Dile gelen damar
mıdır kalbinde? Dua dilden uçar, gövdeden kuşlar. Dağdan ceylanlar indi
mi kalbinin yüzüne? Gördün mü göğsünün üstünde leke bırakmayan ayak
izlerini. Aşk ateşte yanmayı, hasret şerbetiyle kanmayı göze almaktır.
Dört tarafı aşkla çevrili olan bir bedeninin dörtte üçü de o aşkın
sırrıyla kaplıdır oysa. ‘Yar yüreğim Yâr, gör ki neler var’ diyenler
anlayabilirdi belki de bu efsunlu rüyayı. Kül içindeki ateşe yoldaş olmayı
seçmektir aşk ağrısı.

Aşkın mütemmim cüzüdür gözyaşı. Gözyaşı, göktaşı gibidir düştüğü
yerde krater oluşturur kimi zaman. Irmağa düşerse girdap, dağa düşerse
yanar o dağ, yanardağ olur. Yangınlar söndürür gözyaşı, kendi çıkardığı
yangınını çoğu kez kendi söndürür.
Su, ateş ve gül; aşkla yoğrulunca can olur, aşkla can bulur. Can,
güle susar; gül, cana su olur akar. Bir kanlı geçitte vurulan firari gibi
yarasından sızan kanla canhıraş suyu arar. Tüfeğinin kabzasına gül dalı
işleyen bir aşk medeniyetinin soylu neferleri gibi olmalı yüreği insanın aşk
denen en zorlu cephede.

En çok gece konuşur Mecnun’un diliyle. Düş görmenin resmini hangi
ressam çizebilir ki denizin yüzüne? Mavi sözleri de var mıdır şiirlerin? Kim
sürer alnımıza türkülerin rengini? Hangi yağmurdur getiren saçlarımıza bu
zamansız baharı?

Aşk ruhun disiplinidir, hüzünse kalbin. Hasret gözün disiplini, vuslat
ise gönlün. Aşkın bir aşinalıktır aşk. Akşamın telaşına nakşeden güneş gibi
eşsiz bir bekleyiştir. Kırılmış bakışların, serpilmiş yakarışların, kalbin
imbikten süzülmüş hali, incinmiş dokunuşların parmak ucuna
işaretlenişidir.

Aşkın pazarlaması olmaz aşk pazarında. Gül alırlar can bedeli
karşılığında. Bedeli can ile ödenmiş bir aşktır ancak güle malik olan.
Şaşmaz bir kuraldır aşk bedesteninde; Gül satılmaz, gül alınır aşkın
pazarında. Gül almak, gönül almaktır. Gönül borcu olanın gül almaya hakkı
da yoktur. Can borcu gülün bedeli, gönlün ederidir.

‘Kirpiğin kaşa değdiği’ andır, şimdi yaşamak şarkıları, bağışlanmış
gözyaşları, yosunları emziren bir çeşmenin yanı başında şaşkın bir baş
dönmesidir hikâyesi olan her gülüşün ağrısı. Işığın kuşatamadığı bir
gülüşün izdüşümü; kurşun gibi düşer kuşların ötüşüne, bir bakışta düşler
kurar, yeşertir aşiyan kırları, aşkın seyrelmiş fikrini düşürür müheyya
esvabına sabahın.

Aşk; demini almak, dengini aramak, rengini bulmaktır. Aşkın özü
aramakta, tadı ayrılıktadır. Aşka düşmeyen harının şiddetinden bihaberdir.
Aşk, vuslata yelken açmaktır. Vuslat ise terk ile olur. Terk ile ayrılığın
farkı, aşka aşina olmakladır.

Yalnız aşkı arayan öteleri arzular. ‘Terk’le başlar aşk. Bitimsiz aşka
‘terk’ ile ulaşır âşık, elbette O’ndan başka her şeyi terk etmekle, dudağına
ötelerin şarkısını tutuşturur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
SON YAZILAR