İbrahim Demirkan

İbrahim Demirkan

Burc-i Belada bir Merdi Huda; İZZETTİN YILDIRIM

Burc-i Belada bir Merdi Huda; İZZETTİN YILDIRIM

Zehra vakfının başkanı İzzettin Yıldırım’ın şehadetinin üzerinden 15 yıl geçti ve hala kendisini hasretle aramakta ve anmaktayız. 
Neden?
Işidden tutun PKK-HDP,Hizbullah-HüdaPar olaylarına bakınca bu olayları aklı selimle değerlendirp bizlere ışık tutacak ehl-i ilim insanları arar olduk.İşte İzzettin Yıldırım böylesine alim bir zattı.
İzzeddin Yıldırım’ın şehadetini ve onunla beraber Said Avcı’nın da şehadetini bilmeyenler için kısaca hatırlatalım; İzzettin Yıldırım 28 Şubat sürecinde 29 Aralık 1999 günü teravih namazına hazırlanırken kimliği belirsiz kişilerce kaçırıldı. Haftalarca kendisinden bir haber alınamadı. 28 Ocak 2000 günü kendisinden bir gün önce kaçırılan Said Avcı ile birlikte şehit edilmiş olarak Kartal’da bir evde bulundular. 1 Şubat 2000 Salı günü Eyüp Sultan Camiinde kılınan öğle namazı sonrasında Eyüp Kabristanında defnedildiler.
İzzettin Yıldırım’ı 1991’den itibaren Ankara İlahiyattaki öğrencilik yıllarımda sohbetlerinden tanımış ve Kürtlerin taleplerinin kurşunla cevaplandığı o günlerde hem şeriatçı kesimin hemde mazlum Kürtlerin haklarını savunmak gibi ‘çifte bir belayı’ nasıl sırtlandığına şahit olmuştum. Eline silah almamıştı Risale-i Nur hareketinden geliyordu ve biliyordu ki insan yetiştirmek öldürmekten daha zor ve daha önemliydi. Fakat Bediüzzamanın bir projesi olan Medresetüzzehra’yı hayata geçirme gayreti ki Kürtlerin muhtaç olduğu marifet,sanat ve ittifak silahını Anadolunun sinesine yerleştirmeyi amaçlarken derin devletin kullandığı maşalar yüzünden bu önemli projeyi tamamlayamadı.
Kırıkkalede öğretmenlik yaptığım yıllarda bir arkadaşım bana o zaman hayatta olan rahmetli Esad Çoşan hocaefendinin çıkarttığı Sağduyu gazetesinden MGK’nın gayr-i resmi yollarla tehlikeli ilan ettiği islami kuruluşlar ve kişilere ait bir liste göstermişti. Kuruluşta Zehra vakfı kişi listesindeyse İzzettin Yıldırım ilk üçteydi. Esad Çoşanda liste başındaydı.
O zamanlar Fetullah Hoca ve Esad Çoşan’a öldürülecekleri söylendi. İzzettin abiyede.İzzettin abi gitmemeyi tercih etti. Fetullah Hoca ve Esad Çoşan yurtdışına çıktı.
İzzetin Yıldırımın kaçırıldığı haberini Siirt Eruhta öğretmenlik yaparken aldım. Basın ‘Hizbullahın kaçırdığı Zehra vakfının başkanı İzzettin Yıldırım aranıyor’ şeklinde haber yapıyor ama ne devletten ne de faili meçhullere alet olan Hizbullah’tan hiç ses çıkmıyordu. 
Neticede kendisiyle beraber kaçırtılan Said Avcı’yla beraber şehit edildikleri haberi gelince bir peygamber varisinin daha üzücü hicretine şahit oluyorduk.
Kanaat önderleri kanaatlerini açıklamayı bırakın cenazesine bile gelmeye korkmuşlardı adeta. Benim bildiğim gelen tek kanaat önderi Yeni Asya camiasından Mehmet Kutlular oldu. Eyüp camiinden kılınacak cenaze namazı öncesinde 28 Şubat kurmaylarına karşı, kendisi de hedefte olduğu halde cesurca bir açıklama yaptı. 
İzzettin Yıldırım’ın hayatını ve fikirlerini merak edenler Osman Tekin’in yazdığı ‘Mazlum Bir Şehidin Adanmışlık Öyküsü İZZETTİN YILDIRIM’ kitabında önemli ve zengin bilgilere ulaşabilirler.
Neticede trajik günlerdi.
Müslüman olmanın zor olduğu günlerdi.
Olayın sonuç kısmı kısaca bu ama asıl önemli süreç İzzeddin Yıldırım’ın şahsında hedef alınan fikir ve düşünceydi. Bunu yapan ya da yaptıranları rahatsız eden en önemli nokta şuydu; Türkiye Cumhuriyeti bir devlet politikası olarak Kürd dili ve kimliğini inkar etmiş. İşte bu inkara karşı çıkan PKK temelli Kürd hareketi de böylesine bir zulme karşı çıkışta rahatlıkla taraftar bulmuş ve her geçen gün büyümüştü. Zehra Vakfı İslamı referans alan, almakla kalmayıp her meselesinde referans olarak da gösteren bir oluşum olarak şiddete bulaşmamakla beraber devlet ve PKK’nın yani her iki tarafın tarz-ı hareketinin de yanlış olduğunu söylüyordu. Ne Kürtler inkar edilmeliydi ne de bu inkara karşı silahla mücadele edilmeliydi.
Güneydoğuda ve kısmen doğuda şiddetten bunalan halkın da arzusu her iki tarafın bazı meselelerde taviz vererek artık şiddeti durdurmalarıydı. İşte o ortamda İzzeddin Yıldırım cesurca bir adım atarak Türkiye’de belki tek ve en uzun hatta şu an itibariyle de en çok satan İslami Kürdçe yayın olan Nubihar’ın yayınlanmasına (PKK’ya ait yayınların tirajı bile 3-4 bin iken şu anki Nubihar’ın tirajı 7 bin civarında) ön ayak oldu. Ve bu yayının etkisini sağlayacak olan sohbetler ve hizmetlerle ön planda gözükmeyen medyatik olmayan bir çalışmanın önderliğini yapıyordu. Bir derdi de Zehra Üniversitesini kurmaktı. Van’da inşaatı başlamıştı. Öyle ki ölürken bile bıraktığı vasiyetnamesinde Bediüzzaman’a ait bu projenin bitirilmesi için kalan parasının orada kullanılmasını istiyordu.
Fakat rahmetli İzzeddin Yıldırım’ın şehadetinden önce insanların Zehra Vakfı cemaatini kastederek sadece bu tip meselelerden dolayı ‘Kürdçü’ damgası vurmaları trajik bir hataydı.
O dönemdeki tartışmalara ise şu an dönmenin bir faydası yok. Artık muhafazakar kanallar bile Kürdçe yayın yapıyor. Başta Risale-i Nur talebelerine ait Dost TV olmak üzere bir zamanlar Zehra vakfı mensuplarına Kürtçü diyen Fetullahçılar bile Dünya TV’de Kürtçe yayına başladılar. Tek üzücü taraf devletin Kürdçe ile ilgili adım atmadan Risale-i Nur talebelerinin kahir ekseriyetinin bu işe öncülük etmeleri gerektiğiydi. Çünkü Risale-i Nur hareketi şartlara teslim olan değil şartları değiştirmeye talip olan bir harekettir ve hedeflediği bu toplumsal değişimi de ferd bazında değişik hizmet mecraları ile gerçekleştirmektedir. Ve halen de öyledir.
Fakat İzzeddin Yıldırım’ın Kürd meselesinde hayatı pahasına attığı bu ufak adım yayıldı yayıldı ve şimdi dönülüp bakıldığında Müslümanların, İslami camianın inkar edemeyeceği bir şekilde yüz akı oldu. Yüz akı oldu çünkü ‘İslamcılar, Kürdleri sağcı-muhafazakar-milliyetçi hareketlere eklemlendikleri için hep inkar ettiler, onlara yapılan zulme karşı çıkmadılar’ sorusuna gerek Nubihar’ın yayını gerekse İzzeddin abi ve Said Avcı’nın bu yolda şehit olmaları ile keskin ve unutulmaz bir cevap verilmiş oldu.
Günümüze yönelik bir nefis murakabesi yaptıracak derecede güçlü bir dava adamıydı İzzettin Yıldırım. Örneğin kendi cemaatinizin işleri dışında diğer cemaatleri tenkit etmeyin onların nakısiyeti sizin kemalatınız olamaz derdi. ‘Bakın Osmanlı nasıl büyüdü? Yüzünü Bizans’a çevirdi Müslüman beyliklerle uğraşmadı ve Allah’ta yardım etti. Sizde mücadele edecekseniz ehl-i küfre karşı cihad edin imana muhtaç insanlarla uğraşın Müslümanları tenkid etmeyin başka cemaatlerin eksiklikleriyle meşgul olmayın’ derdi ki şehadetinde bile cemaatine, sevenlerine ‘Müslümanların arasında sulh unsuru’ olmalarını şiddetle tavsiye etmiş Hucurat süresinde geçen ‘Müminler kardeştir kardeşlerinizin arasını ıslah edin’ ayet-i kerimesini hatırlatmıştır.
Geçmişinde beraber hizmet ettiği kişiler tarafında Kürtçü olarak itham edildiği ve Risale-i Nur camiasından dışlanmaya çalışıldığı halde hiç bir intikam fikrine kapılmadan tüm bunları söylemesi takdire şayandır.
Gerek Zehra Vakfının düşünce yapısını anlaşılması gerekse İzzedin Yıldırım’ın hedeflerinin anlaşılması açısından 90’larda yayınlanan Yeni Zemin dergisinde de bahsetmek gerekiyor. Yeni Zemin dergisi sağcı-solcu her kesimden insanın konuşturulduğu bir zemindi ve cemaat tarafından bununla amaçlananın şu olduğu söyleniyordu; “İslam en çok özgürlük ortamlarında gelişir. Örneğin Mekke’nin fethinden önce Hudeybiye’de 1500-2000 olan Müslümanların sayısı Hudeybiye anlaşmasıyla gelen sadece iki yıllık süreç sonrasında sayıları 12 bini bulmuş ve Mekke’yi fethe gelmişlerdi.
Hudeybiye anlaşmasıyla gelen barış ortamında Mekke’nin fethine kadar geçen 21 aylık devrede Müslüman olanların sayısı, İslâm’ın doğuşundan, Hudeybiye Barışına kadar geçen 19 yılda Müslüman olanların sayısından kat kat fazla oldu.
İslam’ın ve onun anlaşılmasının, yayılmasının baş düşmanı şiddetin yaygın olduğu ve özgürlüklerin kısıtlandığı ortamlardır diyerek her kesimle diyalog kurulmasını, şiddete dayalı halihazırdaki bu hareketlerin adalet-i mahzayı sağlayamayan yapılanmalar olduğunu ısrarla vurgulamışlardır. Laik, solcu, ülkücü ya da PKK’lı fark etmez. Her kesimden insan İslami tezlerin ne kadar doğru olduğunu barış ve huzur ortamında, tarafgirlik damarının makul düzeye indiği ortamlarda konuştukça anlayacaktır düşüncesi ışığında her kesime kucak açan bir dergiydi Yeni Zemin.
İzzettin Yıldırım’ın ve cemaatinin Kürtçü damgasını yediği yıllar geride kaldı. Kürtçe TV kanalını devlet kurdu keza okullarda Kürtçe seçmeli ders oldu, anadilde eğitime artık kimse sakıncalı gözüyle bakmaz oldu.
Eğer doğuda ve batıda kardeşlik tohumları garazsız ve ivazsız bir şekilde atılacaksa temiz mazisi, yıllardan beri Kürd meselesinde ne kadar haklı olduklarını ortaya koyan davaları ile Zehra hareketi bunun tek değil ama en önemli ve en sağlam adreslerinden birisi olacaktır. Ve bu hareketin ilham kaynağının Risale-i Nur olması ise sadece Türkiye değil başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere bence tüm insanlık adına bir şanstır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
SON YAZILAR