Hüseyin Taklacı

Hüseyin Taklacı

GÖNÜL KÖPRÜLERİ

GÖNÜL KÖPRÜLERİ

 

 

Koyuncalı Ahmet isimli bir şahsın oğlu olan Hacı Bayramı Veli, Ankara'nın Çubuksuyu kenarında meskûn SOLFASOL köyünde 1352 yılında doğdu. Koyuncalı Ahmet'in üç oğlu vardı; Numan, Safiyüddin ve Murat... Numan üç kardeşin en büyüğü idi.

Numan bin Ahmet, ilk tahsilini köyünde, babasının kontrolünde yaptı. Çok zeki bir talebe idi. Tahsiline devam etmek üzere Ankara'ya medreseye gönderildi. Ankara medresesinde derhal dikkati çekti, deha mertebesinde bir üstün zekaya sahipti, her şeyi ihtiva ve kavramada eşsiz bir hüner gösteriyordu. Bursa'ya gitti, O devirde ilim ve irfan merkezi kabul edilen Bursa, bütün büyük istidatların gittiği, eğitildiği yerdi. Maddi ve manevi bir ilim ve irfan merkezi olan Bursa'da da kısa zamanda başarı ve dirayetini her kese kabul ettirdi. Devrin bütün ulu ve yüce kişilerinden ders aldı. Bu nedenle mezun olduğu Bursa medresesine müderris tayin edildi.

Bursa medresesinde öğrencilik yıllarında nasıl meşhur olduysa müderris olarak da aynı şekilde şöhretini devam ettirdi. Dahi öğrenci, bu kere de, dahi öğretmen hüviyetiyle gönüllere yerleşiyor, ismi dilden dile, kulaktan kulağa, ülke sınırlarını aşarak yayılıyordu.

Bursa'da ders veren müderris Numan, bir süre sonra Ankara medresesinde derslerine devam ediyor, orada da eşsiz bir müderris olduğunu herkese kabul ettiriyordu. İlim aleminin en şöhretli, en kudretli müderrisi Numan'dı. İşte bu sırada Kayseri'den bir misafir geldi, Şeyh Süca.

Şeyh Şüca, Ankara'ya alim Numan'ı ziyarete gelmişti. Kendisine şeyhi Hamid Hamideddin Aksarayi'den haber ve davet getirmişti. Şeyh Hamideddin, genç alim Numan'ı Kayseri'de bekliyordu.

Numan, mübarek kişinin davetinden duyduğu mutluluk ve sevinci ifade ederek hemen Kayseri'ye gitti. Şeyh Hamideddin (Somuncu Baba), Kayseri'ye gelen Numan'ı manevi terbiyesine aldı ve O'na Bayram adını koydu. Mana sırlarının sahipleri esma ile müsemma arasındaki derin ahengi ve ilişkiyi çok iyi biliyorlardı. Bu sebeple gönüllerde bayram neşesi yaratacak olan Numan'a, BAYRAM ismi yakışıyordu ve bu isim kendisine verildi.

Asıl ismi Numan olan Hacı Bayramı Veli, şeyhi Hamideddin ile hac farizasını ifa ettikten sonra, yine şeyhinin isteği ile, HACI BAYRAM adını almış oluyordu.

Bu sırada, Henüz yirmi beş yaşlarında kendisine bir mürşid arayan, Fatih’in hocası ve İstanbul’un manevi fatihlerinden Akşemseddin ise, önce şöhretini duyduğu Hacı Bayram Veli’ye intisap etmeyi düşünmüşse de, onun dervişlerle halktan yardım topladığını öğrenince, dilencilik yaptığını zannederek bu isteğinden vazgeçti. Aslında toplanan yardımlar muhtaçların ihtiyacına sarfediliyordu.

Meşhur mutasavvıflardan Zeynüddin Hafî’ye intisap için Haleb’e giden Akşemseddin, rüyasında gördü ki, bir ucu kendi boynuna takılmış, diğer ucu Hacı Bayram’ın elinde bir zincirle Ankara’ya doğru çekiliyor. Bu berrak rüya üzerine Ankara’ya giden Akşemseddin, Hacı Bayram’ın bağlılarıyla imece halinde tarlada burçak hasadı yaptığını gördü, varıp onlara katıldı. Tarlada kendisine iltifat edilmedi. Daha sonra Hacı Bayram Veli Hz. eliyle herkese yemek taksimatı yapılarak, oradaki köpeklere de yiyecek ayrılırken, ona yemekten bir pay verilmedi. Sonunda o da köpeklere ayrılan yemeğin yanına oturuverdi! 
 

Bu hali gören Hacı Bayram Hazretleri: “Ey köse, gönlümüze girdin, beru gel!” diyerek onu kendi sofrasına çağırdı.  Hacı Bayram-ı Veli Hz. Akşemseddin'; “Zincir ile zorla gelen misafiri bu şekilde ağırlarlar!” deyince Akşemseddin'in gönlüne ateş düşüverdi.
 

Hacı Bayram Veli, Akşemseddin’i kendi isteğiyle sıkı bir riyazet ve terbiyeye tabi tuttuktan sonra, ona irşad hilafeti verdi ve daha sonraları talebesi Akşemseddin'i Sultan Murat Han'ın hizmetine verdi ki durum şu şekilde gelişti;

İstanbul'un fethi ile yanıp tutuşan Cennet Mekan Sultan Murat Han, Hacı Bayram Veli hazretlerini sarayına çağırıyor. Orada “Şeyhim, Allah (c.c) İstanbul’u acep bana nasip eder mi?” artık ben uykuyu kaybettim” diyor ve kendi yatağındaki yastıkları gösteriyor. Hacı Bayram-ı Veli Hz. birde bakıyor ki Sultan Murat, yastığa beyaz kaftan giydirmiş, sabaha kadar İstanbul’un surlarına nereden girer, nereden şehri alırız diye kalemle planlar çizermiş. Hacı Bayram Veli, Sultan Murat Han'a; “Padişahım bu fethi ne sen görebilirsin ne de ben görebilirim, şu köse sakallı müridimiz Akşemseddin ile şu beşikte yatan oğlunuz Mehmed görebilir" dedi.  Bu müjde üzerine Sultan Murat, hemen Fatih Sultan Mehmed için hocalar buldu, Akşemseddin hazretleri de Fatih Sultan Mehmed’in hocalarındandır. Neticede Sultan Murat şehit düştü ve Fatih Sultan Mehmed genç yaşta babası akabinde tekrar tahta geçti. 21 yaşında İstanbul fethedildi.

işte osmanlı ecdadı, manevi ruhiyeydi tüm sahalara yaymış, düşmanlarla hem cephede hem ilimle savaşmış, maneviyat zincirini hiç koparmadan, Allah C.C dostlarını birbirine talebe yapmış bir ecdat. Rabbim tekrar o günleri göstermesi dileği ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR