İbrahim Desüki kimdir, nerede yaşadı, hangi tarikatın kurucusu?

İbrahim Desüki kimdir, nerede yaşadı, hangi tarikatın kurucusu?

Aktab-ı Erba’dan kabul edilen İbrahim Desükî kimdir, gerçek adı nedir, hangi dönemde, nerede yaşadı, hangi tarikatın kurucusudur, kerametleri nelerdir, talebelerine hangi öğüdü verdi?

İslam Alemi’nin dört büyük kutbundan birisi olarak kabul edilen İbrahim Desükî Hazretlerinin hayatını sizler için derledik..

Aktab-ı Erba’dan kabul edilen İbrahim Desüki kimdir, gerçek adı nedir, hangi dönemde nerede yaşadı, hangi tarikatın kurucusudur, kerametleri nelerdir, talebelerine hangi öğüdü verdi?   

İbrahim Desükî Hazretleri evliyanın büyüklerindendir. Desûkiyye yolunun kurucusudur. İsmi, İbrahim bin Ebü’l-Mecd’dir. Künyesi, Ebü’l-Ayneyn, lakabı Burhâneddîn’dir. Desûkî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Babası, Rıfâiyye yolunun büyüklerinden Ebü’l-Feth bin Ebi’l-Ganâim el-Vâsıtî’nin damadı ve halifesi Ebü’l-Mecd’dir. Hazret-i Ali’nin soyundandır. Mısır’da, Nil nehrinin batı tarafındaki Desûk kasabasında 1255’de doğmuş, 1294 yılında vefat etmiştir.

DESÛKİYYE TARİKATINI KURDU

Aktab-ı Erba’dan kabul edilen İbrahim Desûkî, küçük yaştan itibaren aklî ve naklî ilimleri tahsil etti. Arapça, Farsça, Süryanice ve İbranice’yi öğrendi. İlimde üstün dereceye ulaştıktan sonra tasavvufa yöneldi. Babası gibi Rıfâiyye yoluna intisap etti. Sühreverdiyye tarikatı büyüklerinden Şeyh Necmeddîn İsfehânî’nin de sohbetinde bulunarak, bu yoldan da icazet aldı. Şâziliyye ve Şeyh Ebû Midyen El-mağribî’nin mensup olduğu Medyeniyye yolundan da hırka giydi. Zamanındaki tasavvuf büyüklerinin sohbetlerinde bulunup, dört yolda da kemâle geldi. Tasavvufta yüksek derecelere kavuşup, kutuplardan, efrâddan olup Gavsiyyeti kübrâ makamına ulaştı. Cömertliğiyle temayüz eden İbrahim Desûkî, Bedevîyye, Şâziliyye, Sühreviyye ve Rıfâiyye yollarının adap ve usullerini birleştirerek, Desûkiyye yolunun usullerini ortaya koydu. 

KAN BAĞINI DEĞİL DİN BAĞINI ÖNCELEDİ

Pek çok talebe yetiştirdi, İslam dininin emirlerini yapıp, yasaklarından sakınma hususunda son derece titiz ve dikkatli idi. Desûkî, talebelerine de İslam dininin emirlerine sıkı bağlanmalarını emredip, üstadın telkin ettiği hususları bizzat nefislerinde tatbik etmek ve şeriata uymak suretiyle hakikate kavuşulabileceğini anlattı. İslâm dininin emirlerinden ayrılan kimse evlâdı da olsa kendisince makbul olmadığını, buna rağmen İslâm dininin emirlerine yapışıp, yasaklarından sakınan kimseyi, dünyanın neresinde ve kim olursa olsun evlâdı kabul ettiğini bildirdi. Talebenin tasavvufta ilerleyebilmek için hocasının huzurunda izinsiz konuşmaması, gıyabında ise, ruhaniyetinden izin ve talep etmek suretiyle teslimiyet içinde bulunması gerektiğini bildirdi. Tarikatı, dünya menfaatlerine alet eden ve tasavvuf erbabı olmadığı hâlde tasavvuf ehli geçinen yalancılara hücum eden İbrahim Desûkî, bazı eserlerini sadece bu meseleleri izah için yazdığını bildirdi.

Uzun müddet Allah Teâlâ’ya ibadetle meşgul olan, talebe yetiştiren ve bir çok kıymetli eser yazan İbrahim Desûkî (ra) ömrünün sonuna yakın, yerine, vazifesini yürütecek vekil tayin ettikten sonra Desûk’da vefat etti. Kurmuş olduğu yolu, kardeşi Seyyid Ebû İmrân Şerefüddîn Musa devam ettirdi. 

DESÛKİYYE’NİN KOLLARI

Mısır’dan, diğer İslâm memleketlerine de yayılan Desûkiyye yolu, daha sonra şu kollara ayrılmıştır:
1-Şernübiyye; Şihâbeddîn Ebü’l-Abbâs Ahmed bin Osman Şernübî ile ayrılan kol.
2-Tâziyye; Seyyid Şeyh İbrahim et-Tâzî ile ayrılan kol.
3-Süyûtiyye; Celâleddîn Abdurrahmân es-Süyûtî ile ayrılan kol.
4-Âşûriyye; Seyyid Salih elmağribî ile ayrılan kol.

kutup.jpg

HAYVANLARLA İLGİLİ KERAMETİ

İbrahim Desûkî, bütün hayvanların dillerini anlar, onlara anlayacakları dille hitap ederdi. Nil nehrinden çıkan bir timsah bir çocuğu yutmuştu. Çocuğun babası İbrahim Desûkî’ye gelerek, çocuğunun kurtulması için dua istedi. İbrahim Desûkî, bir müddet teveccüh ettikten sonra, Nil kıyısına giderek, timsaha, çocuğu sağ olarak geri vermesini emretti Timsah nehirden çıkıp, bu kerameti görmek üzere orada toplanan kalabalığın gözü önünde çocuğu sağ olarak ağzından çıkardı.

ÇOCUKLUK KERAMETİ

İbrahim Desûkî, 1255 (H. 653) senesi Şaban ayının otuzuncu gecesi dünyaya gelmişti. Ertesi günü yevm-i şek (şüpheli gün) olduğundan, halk Ramazan hilâlinin görünmesinde tereddütte düşmüştü. Şüpheden kurtulmak için o devrin büyük velisi Muhammed bin Harun’a (ra) müracaat ettiler. İbrahim Desûkî’nin bir gün evvel doğduğuna keşf yoluyla vâkıf olan Muhammed bin Harun (ra); “Gidiniz! Bu gece dünyaya gelen filan çocuğun süt emip emmediğini sorunuz” buyurdu. Merak edenler, giderek yeni doğan çocuğun süt emip emmediğini sordular. İbrahim Desûkî’nin annesi Seyyide Fatıma hanım, endişeli bir şekilde; çocuğun fecrin doğmasından itibaren süt emmeyi bıraktığını söyledi. Bu haber Muhammed bin Harun’a (ra) bildirilince; “Seyyide hanım üzülmesin! Çocuk güneş battıktan sonra sütünü içecektir” buyurdu. Çocuğun fecrin doğmasından itibaren süt emmemesi ile Ramazan’ın girdiği belli oldu.

DESÛKİ’DEN GÜZEL SÖZLER

 “Derviş olan kimse, yalnız dışını değil, içini de temiz tutmalıdır.”

“Ey evlatlarım! Bütün dervişler ve fakirler benim sevgililerimdir. Siz de onları seviniz ve şefkat gösteriniz.”

“Ey talebelerim! Biliniz ki, bizim yolumuzun esası, zaruri olan ile yetinmektir. Sonsuz saadeti arzularsanız her hususta fakirliği, yani Allah Teâlâ’dan başkasına muhtaç olmamayı beğeniniz.”

“Bu yola girenin gıdası kanaat, feyz yağmuru ise, ihlâs ile akıtılan gözyaşıdır. Ruh kapıları açılıp, kalbe acıma duygusu gelinceye kadar oruç tutulur. İşte o zaman insan kalp huzuru ile Kur’an-ı Kerim’in hakikatlerini anlayıp ondan istifade edebilir.”

“Bir kimse, eğer temiz, dürüst ve namuslu değilse, benim sülbümden gelmiş olsa da benim evlâdım değildir. Fakat bir kimse şeriatı ve hakikati hakkıyla bilir ve bunlarla amel ederse, en uzak yerler ahalisinden bile olsa, o benim evlâdımdır.”

“Şeriat asıldır. Hakikat onun dalıdır, meyvesidir. Şeriat dinin zahiri, hakikat ise bâtınıdır. Velilik makamlarının hepsi bu ikisinde toplanmıştır. Her ikisini kendinde toplayan kâmil insandır.”

TALEBELERİNE ÖĞÜT

“Ey gözümün nuru evladım. Her şeyden evvel içindeki nefis denilen ejderi öldür. Yüzünü toprağa sür. Hata ve isyanını kabul ve itiraf et. Yaptığın hata dolu ibadetlerin yüzüne çarpılmasından kork. Allah Teâlâ kullarının kalbine bakar. Ey insanlar, o halde kalplerinizi temiz tutunuz. Kalbinizde yalnız ihlâs ve istikâmet bulunsun.”

“Ey oğul! Eğer tövbe etmek istiyorsan, bunu şakaya alma. Oyuncak zannetme. Tövbe ettim demek suretiyle yalnız dil tövbesi yapmak insana hiç bir şey kazandırmaz. Hakiki tövbe kulun kendi kalbini, mahlukatı düşünmekten ve hatırlamaktan kurtarabilmesi ile mümkün olur. İşte ancak kalbi böyle olan kimselerin tövbesi makbuldür. Kalbin böyle olabilmesi için, insanın evvelâ kendi nefsini dizginlemesi, sonra da taatlarını ihlâs üzere inşa etmesi lazımdır. Bundan sonra da evliyayı kiramın menkıbe ve sözlerini okumalıdır.”
 

Gazeteilksayfa.com

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.