Yusuf Sağlam

Yusuf Sağlam

İnsan Aklıyla Değil Kalbiyle Düşünür

İnsan Aklıyla Değil Kalbiyle Düşünür

Kalb fiil masdarı olarak “bir şeyi değiştirmek, bulunduğu yönden başka bir yöne çevirmek, döndürmek, akletmek, idrak etmek, derinlemesine düşünmek anlamlarını ifade ettiği gibi, isim olarak şu manalara gelir. Sürekli değişme içerisinde bulunmak, akıl, idrak ve düşünce. Yine her şeyin saf, öz ve katışıksız durumuna da kalb denir. Bu kelimeye kuvvet, şecaat, merkez, asıl, iç anlamları da yüklenir.

Kalb, maddî olarak insan ve hayvanlarda bulunan lahm-ı sanevberî yani yürek diye bilinen organımızın dışında, ancak onunla bir tür bağlantı içinde bulunduğu kaydedilen mücerret bir varlıktır.
Bu sözlük anlamlarından hareketle kalb hakkında şunları söyleyebiliriz: Kalb, insandaki asıl cevherdir, özdür, merkezdir. Bu sebep bazılarınca kalb, ruh anlamında ve ben’i ifade etmek üzere nefis manasında kullanılmışsa da bu kullanımlar mecazîdir, her üçü de farklıdır. Kalb, idrakin, akletmenin, düşünmenin, her türlü iyi ve kötü fikirlerin gerçekleştiği asıl merkezdir. ‘Bu hususlar maddî olarak akıl-beyin merkezinde gerçekleşiyor’ diye bilinse de, asıl merkez, kalbdir. Bu yüzden kalb, yine mecâzen “akıl” ve “idrak” kelimeleriyle de ifade edilir.
Kalb, sürekli değişim içindedir. Bu değişimin “maddî akıl”a kaynak olmasından fikir, düşünce, ilham gibi yönleriyle aynı zamanda “değiştirici-yönlendirici” özelliği de vardır. Kalb, bunların yanında, kendisi gibi soyut kavramların da merkezidir. Cesaret, korku, sevgi, nefret, tevâzu, kibir vs. gibi… Bunların kaynak ve sebepleri başka yerlerden gelse de, beliriş ve değerlendirme sahnesi kalbdir.

KALB HASTALANABİLİR, MÜHÜRLENEBİLİR

Kur’ân-ı Kerim’de kalb, özellikleri itibariyle şöyle tanımlanır: “İdrakin, anlayışın merkezi ve gerçekleştiği yer, iman ile küfrün, sevgi ile nefretin mahallidir. Bu açıdan kalb hastalanabilir, kirlenebilir katı-sert ve kupkuru olabilir, içi şüphe ve korku, nifak ile dolu olabilir, mühürlenebilir, körleşebilir, kilitlenebilir, gaflete düşebilir sapar, eğrilebilir(16), imtihan yeri, kazanç yeri(18) dir. Allah kulu ile kalbi arasına girer ve müdahele edebilir, hidayete erdirebilir.
Bunların yanında kalb hastalıklardan, kötülüklerden sâlim bulunabilir. İman ile zikir ile mutmain olabilir. Takvayı yüklenir, sekine-vakarı kabullenir, rahmet ve yumuşaklık sahibi olabilir. Allah’ı anınca titreyebilir(27), yumuşayabilir(28), huşû içinde olabilir. Kısacası, bütün iyilik ve kötülüklerin sahnesi kalbdir.

Hadislerde, Kur’an ı Kerim’in üslûbu hakkında bilgiler bulunur. Konuyla ilgili dikkat çeken bir kısım hadisler şöyledir:
“Kalb, sürekli değiştiği için, kalb olarak adlandırılmıştır.”
“Öyle ki, kalb çölde rüzgârların sağa sola savurduğu bir kuş tüyü gibi sürekli değişir.”
“Kalb, salih (sağlam, düzgün) olunca bütün beden salih olur.”
“Allah, şeklinize, malınıza değil, kalb ve amellerinize bakar.”
“Ameller, niyetlere göredir”. Niyet ise, kalble ilgilidir.
“Kim Allah rızası için kırk gün ihlâsla sabahlarsa, hikmet pınarları, onun kalbinden fışkırıp, diline akar hale gelir.”
“Allah, kendisi için hüzünlenen kalbleri sever.”
“Allah’ın dünya ehlinden kapları vardır. Rabbınızın bu kabları, Onun salih kullarının kalbleridir. Bu kalblerin en sevimli olanı da, yumuşak ve ince duygulu olandır.”
 Kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnet olan tasavvuf “kul olabilme” misyonu sebebiyle, kalb üzerinde önemle durmuş ve aslolanın kalb üzerinde çalışma şeklinde özetlenmesi gerektiğini vurgulamıştır.
KALB, NAZARGÂH-I İLAHİ’DİR
Mârifetullah’ın yeri kalbdir. O, nazargah-ı İlahî’dir. Allah’ın evidir. Allah sonsuz bir varlık olduğu için, onun marifeti yine sonsuz bir varlıkla mümkündür.
Kamil mü’minin kalbi hem görür, hem işitir, hem akleder hem de hisseder. Allah’ın nuru ile aydınlanan kalb bu özelliğini nereden alıyor? Hadis-i kudsî: “…Öyle olur ki, Ben kulumu severim Onu sevince de, onun gören gözü, duyan kulağı, tutan eli, konuşan dili, düşünen aklı olurum.”
Burada (haşa) Allah’ın kula hulûl ettiği manası yoktur. Aynı zamanda hiçbir varlığın da Allah olması söz konusu değildir. Fakat Allah kendi sıfatlarından bazı tecellileri dilerse, kulunun üzerine giydirebilir. Bununla birlikte kul, kulluktan çıkmaz. İşte bütün âlemleri gören göz budur. Gerçek ilim de budur; mârifetullah’tır.
Kalb-gönül, mukaddes Tuvâ-Eymen Vadisi, Tur Dağı, Beytu’l Ma’mür, Beytullah, Meyhane, Kadeh, Gül Bahçesi, Kevser, İskender’in cihanı gösteren cami dürbünü gibi benzetmelerle, tasavvufî literatürde anıla gelmiştir. Bu benzetmelerin her birinde, derin incelikler saklıdır.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR