Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Kafamda Bir Tuhaflık – 3

Kafamda Bir Tuhaflık – 3

Bir Mühendislik Eseri

Nobel Edebiyat Ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un son romanı “Kafamda Bir Tuhaflık” hakkındaki değerlendirme serimizi bu üçüncü bölümüyle tamamlıyoruz.

Orhan Pamuk’un Alevi olsun Sünni olsun, “istilacı” Anadolu insanına tepeden, küçümser bakışını romanının satırlarında hissetmemek imkânsız gibi. Mesela Sünnilerin yerleştiği Duttepe ve Alevilerin mesken tuttuğu Kültepe sakinleri ile olarak yazdığı şu satırlarda Pamuk, toptan aynı kefeye koyduğu “bu küçük”, “bu az gelişmiş” insancıkların bırakın hayatlarını, “rüyalarını” bile bilip tasnif ediyor(!) :

Hem Kültepe hem de Duttepe’de yaşayanlar rüyalarında düzenli aralıklarla ve şaşırtıcı benzerliklerle aynı kişileri görüyorlardı:

Erkek çocukları: İlkokuldaki kadın öğretmen

Kız çocukları: Atatürk

Yetişkin erkekler: Hazreti Muhammed

Yetişkin kadınlar: Adı belirsiz, uzun boylu, Batılı bir film yıldızı

Yaşlı erkekler: Süt içen bir melek

Yaşlı kadınlar: İyi haber getiren genç postacı

Bu rüyaları gördükten sonra bir tebliğ aldıkları için gurur duyuyor ve özel bir insan olduklarını anlıyorlar ama rüyalarını nadiren bir başkasıyla paylaşıyorlardı. (s. 102)

Peki, Pamuk avucunun içi gibi bilip tasvir ettiği bu “insancıklar” karşısında tarafsız bir pozisyon alıyor mu? Bunu söylemek de zor. Sünni-Ülkücü militanlarla Alevi-Komünist militanları tarif ederken kendine bir saf seçmekten imtina etmiyor:

Duttepe’nin girişindeki Memleket Kahvehanesi’ndeki arka masaların birinde kendilerine milliyetçi-ülkücü diyen gençler oturmaya başlamıştı. Ülküleri, komünist Rus ve Çin devletlerinin esareti altındaki Orta Asya Türklerini (Semerkant, Taşkent, Buhara, Sincan) özgürleşmekti. Bunun için herşeyi göze almaya, hatta öldürmeye bile hazırdılar.

Kültepe’nin girişindeki Yurt Kahvehanesi’ndeki arka masaların birinde kendilerine solcu-sosyalist diyen gençler oturmaya başlamıştı. İdealleri Rusya’daki ya da Çin’deki gibi özgür bir toplum yaratmaktı. Bunun için herşeyi göze almaya, hatta ölmeye bile hazırdılar. (s.103)

Bunun dışında Pamuk’un kullandığı terminoloji de ister istemez onu ele veriyor. Başta bahsettiğim teknik gereği anlatıcılar (dolayısıyla perspektifler) sürekli değişse de hiç değişmeyen bir kavram var mesela: “dinci”. Sünni Mevlut (s. 305), anlatıcı pozisyonunda yazar (s. 316) ve Alevi Ferhat (s. 317) seçimi kazanan hükumeti hep bu kelimeyle tarif ediyorlar.

Terminolojideki bu birliktelik Pamuk’un Alevi kahramanı Ferhat’a bakışının diğer kahramanlarına bakışından farklı olduğu mânâsına gelmiyor. Başka tür bir “istilacı” olan Alevi Ferhat’ın komünist militandan rüşvetçi bir memura dönüştüğünü, nihayet severek evlendiği güzel karısını bırakıp elektriğini kesme göreviyle gittiği evde tanıdığı evli bir kadının peşinde koşarken öldürüldüğünü görüyoruz.

Romanda tam bir yere oturmayan bir karakter var: Hattat Efendi Hazretleri. Bu kişi, köylü Mevlüt ve ailesinden farklı olarak şehrin yerlisi. Yani “istilacılardan” değil. Fatih Çarşamba’da meskûn bir tekke şeyhi. Şehirli bir Müslümanlığı temsil ediyor. Mevlüt tesadüfen tanıştığı bu zatın tesiri altında kalıyor. Peki, yazarımızın bu karakterine bakışı nasıl? Yine menfi. Efendi hazretlerinin evi, Pamuk’un deyimiyle “dincilerin” iktidarı ele geçirmesinde kilit rol oynayan karargâhlardan biri gibi resmediliyor. Belki Efendi Hazretleri tek başına olsa yazarımızın hışmından kurtulacak ama genç “müritleri” köylü Mevlüt, Ferhat ya da Hacı Hamit Vural gibi ikiyüzlü ve içten pazarlıklı tipler.

Orhan Pamuk’un son derece dikkatli ve çalışkan bir yazar olduğunu teslim etmemiz gerekiyor. Bir beyaz Türk olarak gecekondu mahallelerinde yaşanan hayatı tanıyıp anlatmak kolay bir iş değil. Bir yazarın ait olmadığı, havasını teneffüs etmediği bir mahalleyi sonradan öğrenip anlatırken göze batan ciddi hatalara düşmemesi, okuyucuya gerçeklik hissi verebilmesi mühim bir başarı sayılabilir. Mesela Mevlüt’ün küçük baldızı Samiha’nın ağzından yazılmış şu cümleler şahsen beni hayrete düşürdü:

Samiha. Ablam Rayiha’nın, kendisine âşık, çocuk gibi güzel, dürüst bir koca bulması hepimizi sevindirdi. Düğün için babam ve Rayiha ile İstanbul’a geldik. Bu ikinci gelişimde de Vediha Ablamlarda kalıyoruz. Kına gecesinde diğer kadınlar arasında biz üç kız kardeş öylesine eğlendik ki gülmekten gözlerimizden yaşlar aktı: Rayiha, babamın herkesi azarlamasını; Vediha, Korkut’un araba kullanırken trafikte sinirlenip küfürler etmesini taklit etti. Ben de beni istemek için eve gelen taliplilerin Beyşehir’de Eşrefoğlu Camii’nin karşısındaki manifaturacı Affan’dan getirdikleri bir paket şekerle bir şişe kolonyayı nereye koyacaklarını bilememelerini taklit ettim. Rayiha’dan sonra, evlilik sırasının şimdi bana gelmesi hayatımı zorlaştırdı: Babamın başımda bekçi gibi dikilmesinden ve kına gecesi yaptığımız odanın kapısının her açılışında aralıktan yirmi tane meraklı gözün bizleri seyretmesinden şikâyetçiyim. Damat adaylarının bana ölümüne âşıkmış gibi uzaktan manalı manalı bakmaları (bazıları bunu yaparken parmak uçlarıyla bıyıklarına dokunuyor), sonra hiç bakmıyormuş gibi yapmaları hoşuma gidiyor, ama daha kestirme yolun beni değil babamı etkilemekten geçtiğini düşünenlere de sinir oluyorum. (s. 193)

Pamuk’un, Anadolu’da ortalama bir kına gecesinde kadınların erkeklerden “arındırılmış” bir ortamda gönüllerince eğlenirken korsan erkek bakışlarından duydukları rahatsızlığı bilmesi ve kavraması takdire şayan. Keza bir Anadolu kasabasının mahdut imkânları içinde şekerin, kolonyanın bile kimden alındığını bilinmesi ve hayatlarında yabancı bayanlarla konuşma tecrübeleri pek az damat adaylarının kız isteme merasimindeki acemi hareketleri Pamuk’un dikkatli gözlerinden kaçmamış.

Neticede ortaya yine beynelmilel bir alaka uyandırabilecek bir eser çıkmış.

Çıkmış çıkmasına ama kendi mazmununu kullanacak olursak, dünyanın başka ülkelerinde alkışlarla karşılanan Orhan Pamuk’un kendi şehrini, sokak köpeklerinin ve insanlarının dostça ve aşina nazarlarla selamlayacağı, bizim caddelerimizi bizden biri olarak adımlaması biraz zor görünüyor.

Twitter: @salihcenap

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR