Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Keman: Doğu ile Batı'nın müşterek enstrümanı

Keman: Doğu ile Batı'nın müşterek enstrümanı


İran'lı yönetmen Resul Mollakulu Pur'un 2006 yapımı filmi “Mim Misli Mader” hakkındaki notlarımı paylaşmayı sürdürüyorum.

Film ortalama bir Türk vatandaşının bir İran filminden beklemeyeceği şekilde, tesettürlü müzik öğretmeni Sepide'nin elinde kemanıyla, bir jüri önünde verdiği, seçme imtihanı sahnesi ile başlıyor. Aynı zamanda müzik öğretmeni olan Sepide bir batı müziği orkestrasına solist olarak katılmaya çalışıyor. Bunun için Bach'ın, Mendelson'ın eserlerinden parçalar çalması isteniyor. O da başarıyla icra ediyor istenen parçaları.

Keman perdesiz bir saz olması hasebiyle dünyanın her kültürünün musikisini icra etme kabiliyetine sahip. Keman, ne doğu ne batı medeniyeti içinde yabancılık hissi veren, nadir enstrümanlardan. Filmde kemanın bir sembol olarak hususen seçildiğini düşünüyorum. Üç  asırdır, batı tahakkümüne maruz kalışımızı hazmetme ve yönetebilme çabası içindeyiz. Kim bilir, belki de bu yüzden zihnimiz gidip gidip doğu-batı ikilemine saplanıyor.

Bir sembol olarak “keman” çerçevesinde şu soruları sorduruyor film: Başka medeniyetlere mahsus sesleri hatasızca çıkarma kabiliyetine sahip bir batı medeniyeti enstrümanına kendi şarkımızı söyletemez miyiz? Yoksa Marshall McLuhan’ın kitabına ad yaptığı meşhur sözü “Araç Mesajdır - The Medium is The Message -” sözü haksa, bir medeniyete ait enstrümandan -araçtan- başa bir medeniyetin seslerini -mesaj- çıkartmak asla mümkün değil midir?

O zaman, seyrettiğimiz sinema filmi ne oluyor?...


Filmde kullanılan birçok sembolik öğenin başında “melekler” geliyor. Mavi melekler ve onları mücessem halleri olan oyuncak bebekler çok güçlü motifler olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu sembollerin fikrî arka planında -ortodoks İslam anlayışı açısından- sıkıntılar varmış gibi görünüyor. En azından sünni gelenekte sağlam bir karşılık bulmamız çok zor bu sembollere. Bizde melekler, inancın ayrılmaz bir parçasıdır ama neredeyse hiçbir zaman filmdeki gibi somut objelere indirgenmezler. Ermeni marangoz ustası üzerinden filme eklemlenen Hristiyanlık unsurları, bu sembolleri açıklamada daha kullanışlı olabilir. Bizde Feriştah olarak telaffuz edilen ve melek anlamına gelen  “Fereşte” kelimesi de İranlı’ların kadim Zerdüşt dininden tevarüs ettikleri bir kelime. Sadece bunlara bakarak bile filmin heteredoks bir inanç anlayışına -en azından- müspet nazarlarla baktığını söylemek mümkün olabilir.

Filmde yoğun bir şekilde kullanılan başka bir sembol de güvercinler.  Bu narin ve mütevazı kuşların üç değişik yerde ve şekilde sembolize edildiğini görüyoruz:

Said babası tarafından varlığı istenmeyen, davetsiz bir misafir. Tıpkı açık bir pencereden evin içine girivermiş bir güvercin gibi. Süheyl, tesadüfen odaya girmiş güvercini bir an önce ait olmadığını düşündüğü yuvasından çıkarmanın çaresini arıyor. Güvercinin oda içerisinde kanat çırpmasından nasıl rahatsız oluyorsa, Said’in oksijen tüpü ile nefes almaya çalışmasından ya da yürümeye çalıştığında bacağındaki demirlerin çıkardığı seslerden öyle rahatsız oluyor.


Said, yıllar sonra kendisini görmeye gelen babasıyla yaptığı konuşmada, çocuk safiyetiyle, pencereden uçup giden güvercinin arkasından, “o giden babalarıydı” diyor. Hasretini çektiği babanın eksikliğini böyle ifade ederken kaçıp giden güvercin bu sefer babayı sembolize etmiş oluyor.


Sepide’nin küvette başını vurduktan sonra suya düşüp nefessiz kalan Said’e suni teneffüs yaptırırken arkada uçuşan güvercinler belki de küçük çocuğun her an bedenden ayrıacakmış gibi duran ruhunu sembolize ediyorlar.


İnsan bir İran filmi seyrederken ister istemez karşılaştırmalar yapıyor. Yakaladığımı düşündüğüm önemli bir farklılık şu: Bizim filmlerimizde memur-bürokrat-mühendis tipleri “cahil” ve “yobaz” halkı aydınlatmaya çalışan fedâkâr-cefâkâr ve aydın kişiler olarak resmedilir. Bu filmde tam aksine film boyunca bencilliği ve narsistliği ile öfkemizi çeken Süheyl bir diplomatken, filmin makbul karakterleri başta anne ve Ermeni marangoz olmak üzere sıradan halktan kişiler. Bu sefer bir şeyler öğretilmesi gereken, cahil ve kaba karakterler, diplomatlar, doktorlar olmuş yani!..

Bu güzel film hakkındaki notlarımın üçüncü ve son kısmını önümüzdeki hafta paylaşacağım inşallah.

Salih Cenap Baydar

Twitter: @salihcenap

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR