Ahmet Aydınsoy

Ahmet Aydınsoy

Kur'an şairi Akif ve Kur'an mealinin hazin sonu 1

Kur'an şairi Akif ve Kur'an mealinin hazin sonu 1

TBMM tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile Elmalılı Hamdi Yazır’a Tefsir ve Kur’an şairi Mehmet Akif Ersoy’a meal yazma görevi verilmişti. Büyük bir heyecan ve aşkla başlamıştı Akif çalışmaya. Her bir kelimesini titizlikle seçtiği, sonra beğenmeyip defalarca değiştirdiği, 10 yıldan fazla bir zaman harcayarak, iki kez tamamladığını “1929 yılının son günlerinde arkadaşı Mahir İZ ve 5 Ocak 1931’de Eşref Edip’e yazdığı mektuplardan [1] biliyoruz.

Akif’in kişiliğine yakışan bir titizlikle hayat bulan bu meal, ne yazık ki, cumhuriyetin ilk yıllarında Türkçe ezan ve Türkçe ibadet garabetiyle, zorbalığıyla başlayan süreçte, Kur’an şairine geri adım attırdı. Yazdığı mealin Türkçe ibadet için kullanılacağını anlayan Akif, “1932 yılında dostu Fuat Şemsi beyi vekil tayin ederek, ondan Diyanet İşleri Başkanlığı ile arasındaki meal sözleşmesinin feshedilmesini istedi.”[2]

Akif endişelerinde haklı çıkmıştı. Çünkü millete Türkçe ezan ve ibadet baskısına devam eden zihniyet, mealin resmi makamlara teslim edilmesi konusunda, ölümüne kadar Akif’e, ölümünden sonra da defalarca Mısır sefareti aracılığı ile Yozgatlı İhsan Efendiye baskı yapmıştır. Fakat Akif’i tanıyan herkes onun mealinin böyle bir garabete alet edilmesine asla fırsat vermeyeceğini çok iyi bilir. Yaptığı her işin en güzelini yapmayı kendine şiar edinen Akif, mealini çok titiz bir çalışmayla uzun sürede tamamladı. Fakat tamamlandıktan sonra Türkçe ibadete alet edilmemesi için yayınlamayı hep geciktirmiş, 12 yıla yakın bir zaman dilimine yaymıştır.

Vatan şairi, istiklal şairi, Kuran şairi Akif, vatanını canından aziz bilen ender insanlardandı. 11 yıl garip ve zorluklarla, hasret dolu gurbet hayatının son dönemlerinde, vatan aşkıyla ve hasretiyle yanıp tutuşan yüreği daha fazla dayanamamış, çektiği elem neticesinde siroz ve kansere yakalanmıştı.

Vatanına, milletine borcunu hakkıyla ödeyen var mıdır? Bilmiyorum. Eğer bunu başarabilen çok az sayıda insan varsa, eminim onlardan biridir Akif. Bu milletin bağımsızlığını, vatanını, milletini, inancını ve değerlerini korumak için uğrunda, savaşmak, seve seve canını feda etmek dâhil hiçbir fedakârlıktan kaçınmayanların büyük mücadele günlerinin önemli kahramanlarından biriydi Akif.

Gönüllü sürgün diyarı Mısır'da ölümün yaklaştığını hisseden Akif, son nefesini vatanında vermek için Türkiye'ye dönme kararı almıştı. Göz bebeği gibi, canından bir parça gibi gördüğü ve yıllarını verdiği mealini malum sebepten dolayı Türkiye'ye getiremezdi.

Çaresizlik içinde, bir çıkış yolu ararken, genç dostu, Yozgatlı İhsan Efendiye şöyle diyerek vasiyet etti ve mealini Mısır’da bırakıp Türkiye'ye döndü.

İsmail Ezherli anlatıyor: Tren Garında vedalaşırken Yozgatlı İhsan Efendiye dönerek: “ O emaneti gönder diye yazarsam gönderirsin, birisine ver diye yazarsam verirsin, hiç bir şey yazmadan ölür gidersem yakarsın.” [3] Demişti.

 

[1] Ekmelettin İHSANOĞLU, Yozgatlı İhsan Efendi, s. 448,

[2] age, s. 448,

[3] Ertuğrul Düzdağ, Mehmet Akif, Mısır Hayatı, s. 233,

Akif Türkiye'ye dönünce kısa bir süre sonra hastalığı ilerler ve yatağa düşer. Türkçe ibadet sevdalıları(!) sanki namaza çok düşkünlermiş gibi Akif'in mealinin peşini bırakmadılar. Ne acıdır ki, Türkçe ezan ve Türkçe İbadeti bu millete dayatanların,ne ezanda kulağı vardı, ne de namaz da gözleri. Bugün hala azda olsa bu garabeti savunmaya kalkışan insanların durumu da aynı değil mi?

O günlerde Atatürk'ten mesaj getiren Hakkı Tarık US'a, Akif, tercümeyi Mısır da birine bıraktığını, onunda başka birine verdiğini, hâsılı geri alamadığını, zaten bu tercümeyi beğenmediğini, inşallah iyileşirse yeniden tercüme edip onu takdim edeceğini söyleyerek geçiştirmiştir.

Akif’in neden Kur’an tercümesini vermediğini açıkça belirten sözleri ilk defa 1950 yılında, Akif’in dostu Neyzen Tevfik’in kardeşi Baytar Şefik Kolaylı, Ankara halkevinde aralık ayında yaptığı ve daha sonra yayınlanan konuşmasında ortaya koymuştu. “Akif İstanbul’a geldiği zaman bu meseleyi yani Kur’an tercümesi meselesini sorduk. ‘Tercüme güzel oldu hatta umduğumdan daha iyi Lakin onu verirsem namazda okutmaya kalkacaklar. Ben o vakit Allah’ımın huzuruna çıkamam ve Peygamberimin yüzüne bakamam.’ dedi. [1]

Devam edecek...


[1] Ekmeleddin İhsanoğlu, Yozgatlı İhsan Efendi, s. 453,

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR