Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Üç Ankara - 1

Üç Ankara - 1

Ankara’nın, tüm o modern makyajının altında, bir Orta Anadolu bozkır kasabası mevcudiyetini hep muhafaza eder.  Şehrin bozkır ruhu, her mevsim gri betonlar arasından, kara asfaltların altından belli şekillerde kendini hissettirir. Bozkırın en güzel zamanı ilkbahar ve sonbahar zamanıdır. Bu yüzden Ankara ilk ve son baharda bambaşka bir çehre kazanarak gülümser sakinlerinin yüzüne.

Yine bir bozkır baharının sevinçli canlılığı taşıyor bugünlerde Ankara sokaklarından. “Sıcak ve kurak” yazdan esintiler hissedilmeye başlandı bile. Başını kaldırıp gökyüzünü adeta istila etmiş binaların arasından bakmayı hatırlayanlara masmavi bir gökyüzü tebessüm ediyor. Hafif bir bozkır esintisi geziniyor caddelerde.

Ankara, batıcı-pozitivist bir dünya görüşünü benimseyen insanların, özellikle Avrupa’nın tabiat anlayışı çerçevesinde bir bozkır kasabasından batılı bir şehir çıkartma denemesidir. Bu kavrayışa kökten yabancı olan kadim, tabiat ve “tabiat karşısında insan” kavrayışımızın mahsulü olan “eski Ankara” ile “yeni Ankara” arasında ciddi farklar mevcuttur.

Hilmi Yavuz, “Türkiye’nin Zihin Tarihi” isimli eserinde bakın batılı tabiat kavrayışıyla bizim kadim kavrayışımız arasındaki farka nasıl dikkat çekiyor:

“Osmanlı kültürü, bu dünyayı, kullanılabilir bir dünya kılmayı amaçlayan bir kültür değildir. Dünyayı kullanılabilir kılmak, bu dünyayı enstrümantal aklın (yani, doğa bilimlerinin ve teknolojinin) bir nesnesi durumuna getirmeyi içeriyor. Doğayı bütünüyle temellük etmek, onu insanî amaçlar için ehlî ve kullanılabilir kılmak, Osmanlı kültürünün değil, Batı (Avrupa) kültürünün ayırt edici özelliğidir. Bilim ve teknolojinin gelişmesi ile doğanın temellük edilmesi veya dünyanın kullanılabilir bir dünya haline getirilmesi arasındaki bağıntı, Osmanlı kültüründe kurulamaz. Osmanlı'da bilim ve teknolojinin, kendine özgü bir doğrultusu olmuştur ve bu dünyayı, kullanılabilir kılmakla ilgili değildir.

Osmanlı kültürü, doğayı, kullanılabilir bir dünya olarak temellük edilecek bir şey olarak görmüyor; onun için (Osmanlı insanı için) doğa, bir temâşâ (contemplation) nesnesidir.”

Hilmi Yavuz / Türkiye'nin Zihin Tarihi (sf.14)

Ankara Bakanlıklar, 1930'lar

Ankara’nın 1930’larda çekilmiş fotoğraflarına baktığımızda tabiatı bir temâşâ nesnesi olarak değil, tamamen temellük edilecek, ehlîleştirilecek ve nihayet kullanıma arz edilecek bir vasıta gibi gören kavrayışın müdahalesini derhal farketmemek mümkün değildir. Artık insanlık tabiat karşısında mahkum değildir! Bilakis tabiata meydan okuma mevkiindedir. Su ihtiyacı için bir dere kenarına yerleşen, soğuk rüzgârlardan korunmak için bir dağ yamacını mesken tutan, aç kalmamak için verimli topraklara köyler kuran insanların devri kapanmıştır. Gerekirse yerin böğrü delinecek metrelerce derinlerden yer altı suları çıkarılacak, yahut uzak derelerin suları dizginlenip istenilen yere akıtılacaktır. Soğuktan korunma için tabiattan medet ummaya hacet kalmamıştır. Tabiata meydan okurcasına dikilen betonarme binaların ısı izolasyonu için akla hayale gelmedik kimyasallar üretecek fabrikalar homurtularıyla iş başındadır. Toprak verimli değilmiş ne gam! Doğru gübre ve sulama teknikleriyle toprak “yola getirilecektir”…

İnsanlar gibi evlerin birbirine sokulmasına artık gerek yoktur. Daracık daracık sokaklarda kızların misket yuvarladığı günler tarih olacaktır. Geniş yollar açılacak, tozumasına bile müsaade etmemek için toprağın yüzü ziftle kaplanacak, yollar hiç bir tümsek bırakılmayacak şekilde ”düzeltilecektir”.

Yeni şehrimizde ağaçlar, çalılar, çiçekler, ancak peyzaj mimarlarının elindeki süs unsurları olarak kendilerine yer bulacaklardır.

Osmanlının tozlu bozkır kasabası Ankara birinci Ankara sayılırsa, cumhuriyetin ilk yıllarının “her bahtı karanın görmek istediği” Ankara’sı ikinci Ankara’dır.

Bir de 2000’li yılların Ankara’sı var ki ona üçüncü Ankara demek istiyorum.

Üçüncü Ankara’yı, diğerlerinden ayrıştıran ve tanımlayan temel fikir nedir, bunu bir sonraki yazımızda ele almaya çalışacağım.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR