Çöp torbalarıyla büyüyen şehirler
Bir şehrin hikâyesi sadece binalarında, sokaklarında ya da parklarında yazılmaz. Aynı zamanda kaldırımlarına bırakılan çöp torbalarında da gizlidir. Her gün sabah erkenden evlerden çıkan siyah naylon torbalar, aslında bir şehrin hafızasıdır.
İçinde yalnızca gıda artıkları, kırık eşyalar ya da kullanılmayan kıyafetler yoktur; aynı zamanda yaşam biçimimiz, tüketim alışkanlıklarımız, hatta geleceğe bıraktığımız izler vardır.
Şehirler büyüdükçe, çöp torbaları da çoğalıyor. Yeni açılan siteler, yükselen apartmanlar, her geçen gün biraz daha genişleyen alışveriş merkezleri… Bunların hepsi daha çok tüketim, daha çok atık demek. Bir zamanlar sabahları sokaklardan yayılan sıcak ekmek kokusu, yerini çöp konteynerlerinden yükselen ağır kokuya bırakıyor. Çocukların oyun oynadığı boş arsaların yerinde artık apartmanların dibinde biriken atıklar var. İnsanlar yeni bir şey aldığında eskiyi düşünmeden çöpe atıyor; o eskiyi tamir etmek veya bir başkasına vermek artık neredeyse unutulmuş bir alışkanlık. Çöp torbaları bize bir gerçeği hatırlatıyor: Bizler üretmekten çok tüketiyoruz. Bir şey bozulduğunda tamir etmeyi düşünmüyoruz. Hemen yenisini alıyoruz. Dolaplarımız kullanılmamış kıyafetlerle doluyken, pazar poşetlerimizden bir yenisi eksik olmuyor. Atıklarımızın artması, sadece çöp konteynerlerini değil, vicdanlarımızı da dolduruyor. Çünkü biliyoruz ki her çöp torbası toprağa, suya ve havaya biraz daha yük demek. Çocukluğumda evde bir şey kırıldığında hemen yenisi alınmazdı. Babam tamir eder, annem eskiyi değerlendirmek için yeni bir yol bulurdu. Şimdi ise hızla tüketilen, hızla çöpe atılan bir dünyada yaşıyoruz. İşte bu yüzden şehirlerimiz de çöp torbalarıyla büyüyor. Çöp kamyonlarının sesi artık sabah ezanı kadar tanıdık. Şehrin ritmi, neredeyse çöp toplama saatlerine göre belirleniyor. Bu rutin, hayatlarımızın bir parçası hâline gelmiş olsa da, insanın içini burkan bir manzara sunuyor. Bazen akşamüstü sokakta yürürken biriken çöp torbalarına bakıyorum. İçinde hangi hayatların izleri var? Kimlerin telaşı, kimlerin telaffuzu çöpe karışmış? Kim bilir hangi evde anneler ellerini sabunlu suya batırıp mutfak tezgâhını silmiş, çocukların artıkları torbaya atılmış, birileri yemek artıklarını ayırırken düşüncelerini torbanın içine sıkıştırmış… Her bir çöp torbası, aslında bir hayatın kısa bir özetidir. Oysa şehirlerin büyümesi, doğayla uyum içinde olmalıydı. Kaldırımlarında ağaçların gölgesi olmalıydı, kuş sesleri yankılanmalıydı. Şimdi beton binaların arasında sıkışmış küçük çöp adalarıyla büyüyorlar. Ve biz bu manzaraya alıştıkça, kaybettiğimiz şeylerin farkına varmaz olduk. Çöp torbaları sadece şehirleri değil, yavaş yavaş hayatlarımızı da kuşatıyor. İnsanların gözleri önünde oluşan bu sessiz kirlilik, bir gün herkesin nefesini daraltacak. Bir şehirde yaşam, sadece fiziksel alanın genişlemesi değildir. Aynı zamanda insan bilincinin genişlemesiyle ilgilidir. Şehirler büyürken doğayla olan bağımızı kaybetmemeliyiz. Çöplerimizle birlikte büyüyen bir şehir, aslında kendi değerlerini yitiriyor. İnsanlar için yaşam alanı küçülürken, çöp torbaları göğe doğru yükseliyor. Her yeni apartman, her yeni alışveriş merkezi, biraz daha fazla atık, biraz daha az nefes anlamına geliyor. Belki de çözüm küçük adımlarda saklı. Her bireyin sorumluluk alması, geri dönüşüme önem vermesi, tüketim alışkanlıklarını değiştirmesi… Bu, bir şehrin kaderini değiştirebilir.
Şehirlerimiz çöp torbalarıyla değil, insan bilinci ve sevgisiyle büyümeli. Çünkü aksi halde sadece beton yığınları arasında kaybolmuş, nefes almakta zorlanan bir toplum kalır geriye.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.