Gerçekleri susturup vaatleri büyütmek

Gerçekleri susturup vaatleri büyütmek

Toplumların hafızasında bazı cümleler hep aynı kalıyor. Meydanlarda verilen sözler, kürsülerden yükselen vaatler, ekranlardan taşan parlak gelecek tasarımları…

Yıllar değişiyor, kişiler değişiyor, ama yöntem değişmiyor. Gerçeklerin sertliği saklanıyor, vaatlerin parlaklığı büyütülüyor. Halkın önüne sunulan manzara, gerçeğin gölgeleri yerine boyalı tablolar oluyor.

Gerçekler gündelik yaşamın tam ortasında duruyor. Pazara çıkan bir annenin filesinde artık eskisi kadar meyve yok. Bir babanın cüzdanında maaş daha ilk haftada eriyor. Gençlerin umutları, işsizliğin ağır yükü altında giderek küçülüyor. Şehit haberleri ardı ardına geliyor, ama birkaç gün içinde gündem hızla değişiyor. Ormanlar yanıyor, ağaçlar kül oluyor, doğa çığlık atıyor, fakat birkaç gün sonra manşetler başka bir meseleyle doluyor. İşte tam bu noktada devreye vaatler giriyor.

Daha güçlü bir ekonomi, daha güvenli bir gelecek, daha temiz bir doğa sözü veriliyor. Ama sözler, yaşanan acıların ağırlığını taşımıyor. Her kriz döneminde aynı yöntem izleniyor. Önce gerçeklerin sesini kısmak için gürültü çıkarılıyor. Sonra vaatler devreye sokuluyor. İktisadi sıkıntılar karşısında büyük projeler anlatılıyor. Toplumsal huzursuzluklar karşısında yeni reformlar vadediliyor.

Güvenlik sorunları karşısında daha güçlü bir gelecek sözü veriliyor. Fakat gerçeklerin yükünü taşıyan halk, bu vaatlerin parlak cümlelerine sığınamıyor. Çünkü mutfak boşken, çocuk işsizken, cenazeler uğurlanırken vaatlerin hiçbir parlaklığı kalmıyor. Gerçeklerin üstü örtüldükçe sorunların kökü derinleşiyor. Yangınları konuşurken neden çıktığını değil, kaç saat içinde söndürüldüğünü tartışıyoruz. Şehitlerimizi konuşurken neden verildiğini değil, nasıl uğurlandığını izliyoruz.

Ekonomiyi konuşurken alım gücünün neden düştüğünü değil, hangi paketle telafi edileceğini dinliyoruz. Gerçekler yok sayıldıkça, çözüm üretme yeteneğimiz de yok oluyor. Çünkü sorunları çözmek için önce onları tüm çıplaklığıyla görmek gerekiyor. Bir ülkede siyaset, halkın sorunlarını çözmekten çok, sorunları unutturmak üzerine kurulduğunda o toplum sessizliğe mahkûm oluyor. Suskun kalan her birey, bu sessizliğin bir parçası haline geliyor.

İnsanların artık en büyük ihtiyacı umut değil, gerçeklerin dile getirilmesi. Çünkü umut, gerçeklerin üzerine inşa edilirse güçlü olur. Gerçeklerin yokluğunda umut yalnızca aldatıcı bir hayale dönüşür. Bugünün ihtiyacı yeni vaatler değil. Bugünün ihtiyacı gerçeği söyleyecek cesur sesler. Gerçeklerin üstü örtülmediğinde, sorunların kökü kurutulabilir. Gerçekler dile getirildiğinde, vaatlerin değil çözümlerin değeri anlaşılır. Gerçekleri susturan bir toplum, vaatlerin esiri olmaktan kurtulamaz. Ama gerçekleri büyüten bir toplum, kendi geleceğini kendi elleriyle kurar.

Ve asıl mesele burada düğümleniyor. Gerçekler sustukça vaatler büyüyor, vaatler büyüdükçe toplum kendi yükünün altında eziliyor. Bu döngüyü kırmanın yolu, gerçekleri dile getirmekten, gerçekleri kabul etmekten, gerçeklerin üzerine cesaretle gitmekten geçiyor. Çünkü sorunların büyüdüğü bir yerde vaatlerin hiçbir hükmü kalmıyor.

 Yazar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.