Yusuf Sağlam

Yusuf Sağlam

Ailede Hoşgörülü Olmak

Ailede Hoşgörülü Olmak

Aile içinde ya da sosyal hayatta karşılaştığımız hata ve kusurların telafisinde ya da bertaraf edilmesinde uygulanacak en güzel metot, Kuran ve Sünnet’te yer almaktadır.
Bu konuda da en güzel model, her zaman ki gibi sevgili Peygamberimizdir sallallahu aleyhi vesellem.

Hz. Ali Efendimiz, oğlu Hz. Hüseyin’e (rıdvânullahi teâlâ aleyhima) Peygamberimizin ahlakını anlatırken, aynı zamanda müslümanların da sahip olması gereken şu hasletleri saymıştır:
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem kendi hesabına üç şeyden sakınırdı:
1- Tartışma ve çekişmeye girmekten,
2- Gereğinden fazla söz söylemekten,
3- Kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmaktan.
Başkaları adına üç şeyden sakınırdı:
1- Kimseyi tenkit etmezdi,
2- Kimseye hakarette bulunmazdı,
3- Başkalarının sırlarını öğrenmeye çalışmazdı.

Aile hayatında her eşin hataları, kusurları ve yanlışları olabilir. Eşler birbirlerinin hatalarını telafi etmede, düzeltmede, birbirlerini yardımcı olmalıdırlar. Eşlerden biri hata ettiği zaman, diğer eş o hatayı telafi etmede çok hassas, anlayışlı, oldukça nazik davranmalıdır.
Ailesine iyi davranan bir erkek, “Müminlerin iman bakımından en kâmil (olgun) olanı; ahlâkı güzel olan ve ailesine nazik davranandır.” (Nesâî, Işretu’n-Nisâ, 229; Tirmizî, İman hadis no: 2612) hadisindeki övgüye mazhar olur.
Aile reisi erkek, evinde veya başka yerlerde ağzından çıkan söze dikkat etmeli, konuşma edebine riayet ederek, nazik ve hassas davranmalıdır.
Kadınlar her bakımdan nazik ve hassas olarak yaratılmışlardır. Kızmaya, bağırmaya sert çıkmaya hiç gelmezler.  Bu sebeple onlara tavsiyede bulunurken, bir şey yapmalarını isterken, yaratılış durumunu nazara almak icap eder. Zoraki düzeltmeye çalışmak, huzursuzluklara sebep olur.
Eşler; birbirlerinin kusurlarını, ayıplarını araştırmamalı ve beğenmedikleri yönlerini abartmamalı, elden geldiğince takdire layık huy ve davranışlarını görmeye çalışmalıdır.
Devamlı kusurları başa kakmanın olgun müminlerin özelliği olmadığını şu hadisiyle Peygamberimiz (sav) bize haber vermiştir: “Mümin başkalarının kusurlarını başa kakan, lânet eden, kaba, çirkin söz ve davranışlarda bulunan, edebe aykırı konuşan insan değildir.” (Tirmizî, Birr: 48.)

Akıllı insan bir hatayla karşılaştığı zaman hemen: “Her insanın kusuru olabileceğini düşünür ve hatalarıyla karşıdakini kabullenmeye çalışır.”
Bunun içindir ki, “Kadınlarla ilgili vazifelerimiz hakkında ne buyurursunuz?” diye soran birine Peygamberimiz (sav), şu cevabı verdi:

 “Yediğinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin. Kusurlarını yüzlerine vurarak ayıplamayın. Onları dövmeyin.  Cezalandırmak düşüncesiyle evde tek başına bırakıp terk etmeyin.”
Ne yazık ki toplum olarak, bir insanın sayısız iyiliklerini görmeyiz de onun kötü bir hatasını öne çıkarma nankörlüğünü yaparız.
Eğer bir kimsenin iyilikleri kötülüklerine sayı olarak veya değer olarak fazla ise o kimse sevgi ve hürmeti hak etmiştir. Hatta kıymetli bir tek iyiliği sebebiyle pek çok hatalarını affetmek gerekir. Mesela, bir kadının namusunu koruması, namaz kılması, oruç tutması, kocasına itaat etmesi ve çocuklarının eğitimiyle meşgul olması, yüzlerce küçük kusurunu affettirir, affettirmelidir.
Aynı şekilde erkeğin namaz kılması, oruç tutması, evine bağlı olması, içki içmemesi, kumar oynamaması, zinaya düşmemesi, kendisinde bulunan pek çok kusurları affettirmelidir.
Erkek hanımından, kadın kocasından gördüğü bir kusur sebebiyle hemen ondan nefret etmemeli, onun güzel huylarını düşünüp o hataya göz yummasını bilmelidirler. Taraflar böyle hareket ettiklerinde aile, bir huzur ve saadet yuvasına dönüşür. Yapılmadığında ise aile yuvası adeta cehennemden bir yuva olur.
Hanımların ya da beylerin, bir hata karşısında hemen aklına şu düşünce gelmelidir: “Nasıl ki ben mükemmel değilim. Eşim benim kusurlarımı nasıl hoş görüyor ise ben de onun kusurlarını hoş görebilmeliyim.”
Eşlerin birbirlerinde beğenmedikleri bir yön olduğunda, İslam’a aykırı bir davranış ise onu düzeltmek için iyilikle muamele etmek gerekir.

Hazret-i Ömer radıyallahu anhın hilâfeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere Halife’nin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer’in çıkmasını bekler. Derken içerden bir gürültü kopar, Hazreti Ömer’in hanımı, koca Halife’ye bağırıp çağırmakta, fakat Hz. Ömer radıyallahu anh ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hali gören kapıdaki kimse boynunu bükerek:
– Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik de müminlerin emîri iken Ömer’in hâli böyle olursa, benim hâlim nice olur? Diyerek kalkıp giderken, Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:
– Hayır ola, derdin neydi? Diye seslenir. Adam da der ki:
– Ey müminlerin emîri! Karımın kötü huylarını ve bana karşı haddini aşıp ileri gittiğini sana şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğim duyunca, vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime dedim ki: ‘Müminlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak?’
Bu sözleri dinleyen Hz. Ömer, adama şunları söyledi:
– Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona tahammül etmeye çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın sütannesidir. Hâlbuki o bütün bunları yapmak zorunda da değildir. Üstelik gönlümün harama meyil etmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum, deyince Adam:
– Ya Emîre’l Müminîn! Benim karım da aynen öyle, dedi. Hz. Ömer şunları söyledi:
– Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. (Zehebî, el-Kebâir, 179)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR