Bedia Aktimur

Bedia Aktimur

DOKUZ KÖYDEN KOVULSAK DA

DOKUZ KÖYDEN KOVULSAK DA

 

   Doğru olmalı, doğruyu söylemeli ve doğrunun yayılması için öncü olmalıyız. Çünkü bir kişinin sapması toplumun bozulmasına sebeptir.

   Doğruluk, kısacık bir sözcük olmasına rağmen, içerik bakımından çok zengin bir kelimedir. Doğruluk, içinde bir çok güzel haslet barındırır ve bunların en önemlisi de doğru sözlü olmak yani yalandan kaçınmaktır.

   Doğru sözün önemi bir hadis-i şerifte şöyle anlatılmaktadır :

" Kalbi doğru olmayanın imanı doğru olmaz. Dili doğru olmayanın da kalbi doğru olmaz.  (İbni ebid-Dünya)

    Hiçbir şey doğruluğun ve doğruyu söylemenin önünde engel olmamalıdır. Çıkarlarımıza, dostluklarımıza, konumumuza ters düşsede doğruluktan asla ayrılmamalıyız. Doğruyu söylediğimizden dolayı dokuz köyden kovulsak da onuncu köyü kurup doğruluğu oradan yaymaya devam etmeliyiz. Çünkü doğru olmak Rabbimizin emridir.
   
    Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerimde bizlere şöyle emretmektedir :
" Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." ( Ahzab/70)

    Doğruluk, bireysel olarak kişiler arasındaki karşılıklı güveni, toplumsal olarak da huzur ve düzeni temin etmenin en önemli unsurudur. Bu nedenle yaşantımızda doğruluğu ve dürüst olmayı hakim kılmak için elimizden gelenin daha fazlasını yapmalıyız.

Doğruluk, o kadar önemli ki,
Peygamber Efendimiz (s.a.v)'de Allahü tealadan kendisine doğru bir kalp ve doğru söyleyen bir dil nasip etmesini ister, namazlarından sonra şöyle dua ederdi :

"Allahım! Her türlü hayırlı işlerimde Senden kararlılık ve dayanma gücü istiyorum. Ve Senden verdiğin nimetlerine şükretme ve Sana güzel ibadet etme gücü vermeni isterim. Ve Senden dürüst bir kalp ve doğruları söyleyen bir dil isterim. Senden hayır bildiğin şeyleri isterim, bildiğin şerlerden Sana sığınırım, bildiğin hatalarımdan dolayı Senden af dilerim. " (Buhari, İbn-i Mace)

   Sohbetimizi anlamlı ve örnek bir hikaye ile sonlandıralım.

   Hasn-ı Basri hazretlerinin zamanında zalim bir vali vardı. Bu vali bir gün adamlarını göndererek Hasan-ı Basri hazretlerini yakalatmak istedi. O da bir vakit ders verdiği Habib-i Acemi hazretlerinin kulübesine gelip saklandı. Valinin adamları geldi ve hışımla :

_ Hasan-ı Basri 'yi (r.a.) gördün mü? diye sordular.
O gayet sakin :
_ Evet, dedi.
_ Nerede?
_ İşte şu kulübemde...
Adamlar kulübeye daldı, fakat bir türlü Hasan-ı Basri hazretlerini bulamadılar. Dışarı çıkınca tehdit edip :
_ Ya şeyh, niçin yalan söylüyorsun? dediler.
_ Ben yalan söylemedim, dedi. Siz göremedinizse, benim suçum ne?
Tekrar girdi, aradı fakat bulamadılar.
Hasan-ı Basri hazretleri :
_ Ey Habib! Biliyorum ki, Rabbim senin hürmetine beni onlara göstermedi. Fakat yerimi niçin söyledin, hocalık hakkı yok mudur? dedi.
Hz. Habib mahcup bir şekilde :
_ Ey üstadım! Sizi bulamamaları benim hürmetime değil, doğru söylediğimizdendir. Çünkü bilirsiniz ki, doğruların yardımcısı Allah'tır. Eğer yalan söyleseydim, sizi de beni de götürürlerdi, dedi.

Selam ve dua ile....

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR