Selçuk  YILDIRIM

Selçuk YILDIRIM

Gelecek bunlara emanetse vay halimize

Gelecek bunlara emanetse vay halimize

Geçtiğimiz hafta ulusal medya organlarının neredeyse tamamında yayınlanan Tekirdağ Çorlu’da bir okulda sınıf içerisinde öğretmene yapılan saygısızlığı görmüşsünüzdür, görmediyseniz de izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.  
Her zaman ağzımızdan düşürmediğimiz ‘Her şeyin başı eğitim’ diye ve bu sözle eğitimin önemine vurgu yaparız. Peki, eğitimin içini nasıl dolduruyoruz? Eğitim yuvalarının geldiği hal hiçte iç açıcı değil. Bu soruya verdiğimiz cevap pek de iyimser olamaz. Okullarda çok ciddi otorite problemleri var. Öğretmenler en ufak hareketlerinde cezaya maruz kalıyor. Ya öğrenciler! Onlar da bu durumdan istifade ederek her türlü terbiyesiz davranışı yapmakta mahsur görmüyor. Üniversitelere gelecek olursak onların durumu da hiç farklı değil. Giriş puanlarının bu denli düşük olması bize eğitimin kalitesi konusunda bazı ipuçları veriyor. Ayrıca bu durum tek başına değerlendirilemez ve pek tabi okullardaki bu durum kesin böyle demek anlamına gelmez. Yine puanlar tek başına bir gösterge ifade etmez ama yine de puanların bu denli düşük olması bir çıkarımda bulunmak için kaynak oluşturuyor. Geçmişte eğitim en başı diyebileceğimiz kurumların başındaki isimler sitemi kendilerinde hiçbir hata görmeden salt kendilerini ayırabilmek için bazı açıklamalarda bulunarak; “Bu ülkede dört işlemi yapmasını dahi bilmeyenler mühendis oluyor” diyebiliyor. Peki bu açıklamaları yapanlara bir sormak lazım, o dört işlemi yapmayı bilmeyen arkadaşları kimler yetiştirdi, mühendislik fakültelerinden mezun olan on binlere acaba dört işlem yapmayı öğretebilmişler mi? Ya da eğer öğrettilerse bu mühendis arkadaşlar mezun olduktan sonra nerelerde istihdam edildiler? Üniversitelerin dışarıdan farklı bir gözle nasıl göründüğünü sizlere şöyle özetleyebilirim, hani her gün kullandığımız dolmuşlar var ya, hah işte onlara benziyor. Üniversiteler yolcu kapmaya çalışan dolmuş şoförleri misali öğrenci kapma yarışına girmiş, öğrencinin niteliğinden ziyade niceliğine bakar olmuşlar. İşte falanca üniversiteye bu yıl beş bin öğrenci kayıt yaptırdı. Ne kadar da çok öğrencimiz var deyip bununla kendilerini avutabilmektedirler. Daha konuya başlarken belirttiğim gibi tek sorun tabiî ki buralarda değil. Olayın bir de öğrenci boyutu var ki o daha da vahim. En başta dile getirdiğim örnek daha bir lisede cereyan ediyor. Okulun içerisinde öğretmene yapılan bu saygısızlık o öğrencilerin okuma isteğinin olmadığını bizlere gösteriyor. Buradan dile getireyim zorunlu eğitime karşı değilim fakat bu tarz öğrencileri okullarda barındırmanın da doğru olduğunu düşünmüyorum. Bunlar bir sepet sağlam elmanın içine atılmış birer çürük elma. Yine üniversitede okuyan öğrenci arkadaşlar ise okulu sadece boş zamanlarını değerlendirecekleri, aktivite alanları olarak görüyorlar. Okula gelenlerin büyük bölümü de sadece günü kurtarma niyetiyle geliyor. Dediğimiz gibi öğrenci boyutu daha da vahim birçoğu daha eline hiç kitap almamış. Çok samimi söylüyorum bırakın edebi bir eser okumayı, kendi dersiyle alakalı bir kitap okumadan mezun olan-olabilen sözüm ona üniversiteliler var. Durum böyle olunca iki satırı bir araya getiremeyen okumuş cahiller güruhu ortaya çıkıyor. Bütün dünyada olduğu gibi bizlerde kendi eğitim sistemimizi eleştirebilir kalitesinden şikayet edebiliriz bu bizim en doğal hakkımız ancak öğrenci kendi çabasıyla, gayretiyle de yerlere gelebilir. Bu sadece bizim ülkemize has bir durum da değil. Nice başarılı insan hikayeleri vardır dünyanın pek çok yerinde.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR