Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Hür İrade Bir İllüzyon mu? - 4

Hür İrade Bir İllüzyon mu? - 4

 

 

Hür iradenin yahut cüz'î iradenin varlığı ve boyutları konusu oldukça netameli bir mevzu. Bu zor kelâm problemi İslam dünyasında asırlar boyu tartışılmaya devam etti.

 

İlk İslâm filozofu sayılan Kindî, insanın kalbine doğan düşüncelerin tesiriyle harekete geçen iradesine bağlı olarak fiillerini meydana getirdiği görüşündeydi. Fârâbî ve İbn Sînâ’ya göre insanın iradî fiilleri onun niyet ve kastına bağlıydı, niyet fiilden önce mevcut olduğu halde kasıt fiil anında vuku buluyordu. İnsan fiillerinde hür olmakla birlikte bu hürriyet kâinatta hâkim olan küllî nizam ve kanunlarla sınırlıydı. İbn Rüşd’e göre ise Allah insana fiillerini gerçekleştireceği irade ve kudreti vermiş olduğu halde bu insanın bütünüyle hür olduğunu göstermezdi. Zira insan, tamamen ilâhî tasarrufa bağlı bulunan hâricî ve dâhilî sebeplere boyun eğmek mecburiyetindeydi.

 

Genellikle Cehmiyye ve Sûfiyye’nin oluşturduğu, hür irademiz olmadığını söyleyen Cebriyye’ye ait görüşlerin âlimlerin çoğunluğu tarafından hem aklî hem de naklî açıdan isabetli görülmediği anlaşılıyor. Zira bu yaklaşım ilâhî buyrukları anlamsız hale getirmek suretiyle şeriatı geçersiz kılıyor ve insanların iyi veya kötü işler yaptığını bildirip onlara çeşitli fiiller nisbet eden âyetlerle de açıkça çelişiyor.

 

Mu‘tezile’nin, ilâhî irade ve kudretin hiçbir etkisi bulunmadan insanın kendi kendine fiillerini yaratabildiğini iddiası da aşırı görülüp Sünnî âlimlerce şiddetle eleştirilmiş.

 

Orta bir yol tutmaya çalışan Eş‘ariyye de şiddetli eleştirilerden kurtulamamış. Mâtürîdî ve Mu‘tezilî âlimler, Eş‘ariyye’nin savunduğu fiil anlayışının aklî bakımdan tutarsız olan cebre götürücü bir nitelik taşıdığı hususunda birleşmiş görünüyor.

 

Peki Mâtürîdiyye’nin görüşleri? Mâtürîdiyye’nin yaratılmış bir varlık olan insanda Allah tarafından yaratılmayan bir cüzî iradenin bulunduğunu kabul etmesi, varlık ve yoklukla nitelendirilemeyen bir cüzî iradeye dayanarak insanın sorumluluğunu temellendirmeye çalışması da diğer kelam ekolleri tarafından eleştirilmiş.

 

Şimdi benzer bir tartışma tamamen başka bir yönden gündemimize dahil oluyor.

 

Anlaşılan o ki Allah bize bir hareket alanı, bir cüz'î irade vermiş. İstediğimizi yapabiliyoruz ama bir taraftan da bizim istememiz onun istemesine bağlı. Bazı alimler, Allah'ın iradesinin, bizim hür irademizle hareket etmemizi de sağlayabilecek şekilde tecelli edebileceğinin altını çiziyorlar! Yani Allah birşeyi dilemeden biz dileyemeyiz ama ya Allah kendi dilemeden bizim dileyebilmemizi murad ederse? Mesele çetrefilleşiyor...

 

Müslümanlar olarak hayatımızın her aşamasında “inşallah” kelimesini kullanarak -çoğu kez farkında olmadan- bu hakikati dillendirmiş oluyoruz. “İnşallah” Allah dilerse/murad ederse demek. Müslümanlar şunu yapacağım, bunu yapacağım, falanca iş şöyle olacak demek yerine “inşallah” diyorlar. Yani “inşallah” dediğimizde, ancak Allah dilerse/murad ederse öyle olur demiş oluyoruz!

 

Böylece başa döndük. Schopenhauer, “İnsan istediğini yapmakta hürdür fakat ne isteyeceğini öngörmek insanın elinde değildir.” demişti. İnsanın ne isteyeceğini belirlemenin, insanın yaratıcısı olan yüce Allah'a mahsus bir ayrıcalık olduğu aşikâr.

 

Burada temel problem, zaman denilen dördüncü bir boyut içinde hapis olan insanın o boyuttan tamamen bağımsız olan Allah'ın murad edişini kendi kısıtlı kavrayışıyla anlamlandırmaya çalışmasından doğuyor sanki. Cisimlerin yüksekliğinin olmadığı iki boyutlu bir dünyaya ait bir şeklin -mesela üçgenin- üç boyutlu dünyaya ait bir şekli -mesela küreyi- hiçbir zaman tam olarak kavrayamayacak olması gibi biz de sınırlı algımız ve kavrayışımızla kapasitemizi aşan bir işe soyunuyoruz.

 

Çeşitli bağımlılıkların tedavi süreçleri bize enteresan bir pencere açıyor. Kimi bağımlıların içlerinden gelen o isteği durdurma konusunda başarılı olduklarını, kimilerinin bağımlılıklarından asla kurtulamadıklarını görüyoruz. Yani mesela sigarayı bırakmayı can-ı gönülden istediği halde ömrü boyunca bunu başaramayan, bıraktım zannederken yeniden içmeye başlayan insanlar varken hayatının bir noktasında son sigarasını içip bir daha sigaraya dokunmayan insanlar da var. Bunu kuvvetli bir irade ile açıklamak makul görünmüyor. İnsanın iradesinin üzerinde bir irade olduğunu görmek gerekiyor.

 

Bu o kadar böyle ki hayatımızda ortaya koyduğumuz hiçbir iradenin garantisi yok!

 

Kırk yıllık koyu dindar bir Müslüman bir anda ateist olabileceği gibi Allah'a inanmayı kendince çok sağlam delillerle ömrü boyunca reddetmiş biri bir anda Allah'a inanmaya başlayabilir. 

 

Kimbilir belki de "Ey kalpleri hâlden hâle çeviren Allah'ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl." duasının Resulullah'ın en sık tekrar ettiği dualardan birisi olmasının sebebi de budur.

 

Salih Cenap Baydar

twitter:@salihcenap

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR