Yusuf Sağlam

Yusuf Sağlam

İlim Neden Değerli?

İlim Neden Değerli?

İlk ilâhî emir olan “Oku” emri; zihinleri idrakten, kalem tutan elleri kitâbetten âciz bırakacak kadar fazla hikmeti ihtiva etmektedir. Cenab-ı Allah bizlere, “Rabbim! İlmimi artır” duasını öğreterek, aslında insana şeref olarak ilmin yeterli olacağını öğretmiştir.

Yine Fahr-i Kâinat Efendimizin, mübârek ömürleri boyunca Cenab-ı Allah’tan ilmini artırmasını istediğini, sahâbe efendilerimizden öğreniyoruz.
Büyük âlim Zemahşerî’nin ifadesiyle: “Allah Azze ve Celle, Efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme ilim dışında başka hiçbir şeyi artırmasını emretmemiştir.”

Tüm bunlardan anlıyoruz ki; ilim öğrenmenin hiçbir fazileti olmasa bile Allah-u Teâlâ’nın, Resul-i Ekrem Efendimize ilmini artırması için dua etmeyi emretmesi, ilme şeref olarak yeterlidir.
İlim yolcusu ilmini artırdıkça ilmin faziletini, konum ve rütbesini daha iyi anlayacaktır. Bunun mukabili olarak, ilimden mahrum kaldığı ölçüde ilmin faziletini, konumunu ve rütbesini bilmekten de mahrum kalacaktır.
Abdullah bin Mes’ud radiyallahu anh bu kutlu kervana, kendini öyle bir adamıştı ki şu sözleri onun samimiyetini ifade etmek adına çok manidardır; “Kendisinden başka ilah olmayan Allaha yemin ederim ki, Allah’ın kitabında indirilmiş olan ne kadar sure varsa, hepsinin nerede inmiş olduğunu biliyorum. Allah’ın kitabında indirilmiş olan ne kadar ayet varsa, her birinin kim hakkında indirilmiş olduğunu da biliyorum. Şayet Allah’ın kitabını benden daha iyi bilen birini bilirsem, derhal ona gidip ondan bildiklerini öğrenirim.”

Nefsini İslâm ile terbiye eden bu kutlu insan, tüm benliğiyle kendisini bu zorlu davaya adamış olduğunu, tarihe bu sözlerle kaydettirmişti.
Bu kutlu karargâhın kutlu mücâhidlerinden bir diğeri olan Câbir bin Abdullah el Ensârî radiyallâhu anhuma, Tebük’ün henüz bitmediğini bilakis zaman ilerledikçe, Müslümanlar için bu seferin kaçınılmaz bir sefer olduğunu, yaptığı ilim yolculuklarıyla göstermiştir.
İmâm Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettiği üzere Câbir bin Abdullah radiyallahu anhuma, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin bir hadisi şerifini öğrenmek için deve üzerinde Medine’den Mısır’a bir ay kadar süren bir yolculuk yapmıştır. O bu yolculuğa, Rasulullah’tan emanet olarak aldıkları sancağı dalgalandırmak için çıkmıştı. O bu yolculuğu dünyevi hiçbir maksat gözetmeksizin, sadece emanet olarak aldığı bu sancağı, kendisinden sonraki nesillere yani bizlere teslim etmek maksadıyla yapmıştı.

Allah Azze ve Celle, canlarıyla ve mallarıyla kendi dinine hizmet eden bu güzide insanların hizmetini zâyi etmedi ve kendilerinden sonra, kendileri gibi bu davaya sahip çıkan ilim mücâhidlerini bu davaya hizmetkâr eyledi.
Yukarıda bahsettiğimiz, ilim karargâhının güzide komutanlarından Abdullah ibni Mes’ud radiyallahu anhın yetiştirdiği mücâhidlerden sadece biri olan Alkame bin Kays rahmetullahi aleyh, Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellemin bir hadisi şerifini öğrenmek maksadıyla Medine’ye defalarca gidip gelmiştir. Onlar bu davaya sahip çıktılar ve bu dava uğrunda canlarını verdiler. Belki onlar Tebük’e yetişemediler ancak Kaa’b bin Malik gibi nefisleriyle yaptıkları büyük cihadı kazandılar ve mânen bu kutlu kervana dâhil oldular.

Ey gönlündeki Kaa’b’ı göremeyen kardeşim! Bizler kalemlerimizi ilim meydanında hakkıyla kullanmaktan aciz olduğumuz sürece, onları Bizans’ın, Endülüs Müslümanlarına yaptığı insanlık dışı katliama ağıt yazmak için kullanmaya mahkûm olacağız! Bu esâretten kurtulmak için gönlündeki Hira’yı keşfet ve orada sana telkin edilen “Oku” emrini yerine getir! Kervan menziline ulaştığında, sen de o kervanın bir neferi ol!
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR