Nagehan Özdemir

Nagehan Özdemir

Şehirlerden öç almanın vakti geldi

Şehirlerden öç almanın vakti geldi

Eylül ayına girdik. Yani sonbahar. Anadolu’da hasat zamanı. Yazın yetiştirilen ürünlerin toplanıp, kışa hazırlanıldığı zaman… Yolda yürürken gözünüzü şöyle bir yukarı kaldırıp bakın. Şehrin birçok mahallesinde balkonlarda, pencerelerde kışın kullanmak üzere hazırlanmış biber, patlıcan gibi sebzelerin kurutulmak üzere asıldığını görürsünüz.
 Çoğumuz şehirlerde çok rakam tutmayan metrekarelerde, üst üste kurulmuş hayatlarda yaşamaya çalışıyoruz.  Her yaz sonu balkonlarda, evlerin pencerelerinde görmeye alıştığım bu manzara karşısında, bir kadının Türk aile yapısının gelenek ve göreneklerine uygun olmayan-ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olan apartman hayatında küçücük balkonlarda fasulyesini, biberini, patlıcanını, kabağını, vs. kurutmak için harcadığı çabaya üzülür, niçin bu kadar sıkıntıya katlanıyor diye düşünürüm. Malum artık her sebzeyi kışın bulmak mümkün. Bir de koyduğunuz her sebzeyi bütün tazeliği ve vitaminiyle koruduğunu iddia eden son teknoloji buzdolapları varken, hazırlığı son derece zor olan, küçücük balkonlarda bin bir zahmetle hazırladığı sebzeleri çürütmeden kurutmaya çalışan bir kadının bu çabası sadece kışın sebzeyi daha ucuza yemek olarak görülebilir mi?
 Bu sebze kurutma işlemini Anadolu’dan şehirlere göçen insanların kendi mutfak kültürlerini, geleneklerini şehirde de devam ettirmek istemesi gibi klasik bir değerlendirmeye tabi tutmak o kadına, o kültüre haksızlık olacaktır diye düşünüyorum.
 Elbetti ki yazın bol ve ucuz olan sebzeyi kışın da aynı şekilde doğal ve ucuz şekilde yemek, dolayısıyla aile bütçesini korumak önemli bir faktördür. Ancak kışın kullanılmak üzere hazırlanmış o sebzeler sadece bir mutfak kültürünün devamı değildir. Bütün hayatı boyunca şehirlerde yaşamış, köy kültürünü bilmeyen insanların da no-frost buzdolapları ve derin donduruculara rağmen kurutma işlemini giderek tercih etmeye başlaması insanın özüne dönmesi, teknolojiyi değil toprağı seçmesi olarak değerlendirilebilir. 
Evet, teknoloji çok gelişti, hayatımızı çok kolaylaştırdı. Ama aynı zamanda bu teknoloji bize çok zarar da verdi. Hem sağlığımızdan olduk, hem de özümüzden koptuk. Giderek modernleşen şehirlerde yaşıyoruz. Artık klasik bir apartman hayatı değil özel sitelerde, rezidanslarda, akıllı evlerde yaşamaktan bahsediyoruz. Şehirlerimiz modernleştikçe, biz de modernleşiyor, kendimizden, özümüzden giderek uzaklaşıyoruz. 
Ne urgan satılan çarşılarında kenevir ne de kandil geceleri buhur kokan şehirlerimiz var artık… İçinde yaşansın diye oluşturulan şehirler giderek insanın ihtiyacını karşılamaktan uzaklaşıyor.  
Patlıcan kurutmanın insanı özüne döndürüp mutlu kıldığını iddia etmeyeceğim tabiî ki ama bu imkânlarla bunu yapabilmenin insana kendini ayrıcalıklı ve özel hissettirdiği bir gerçek. İnsanla yaşadığı mekân arasında karşılıklı bir etkileşim olduğu yadsınamaz. İnsan “ben burada yaşamak istiyorum” dediği her yerde yaşayamaz. Canı öyle istedi diye orayı mekân tutamaz. Rasim Özdenören’in deyişiyle o mekânın da insana davetiye çıkartması lazım.
 Geçtiğimiz hafta AK Parti’nin yeni Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 27 Ağustos’taki kongrede; “Kadim karakterin modernite ile yüzleştiği yerde yıkıcı olmayan, darbe vurmayan modern mimariyi kabul edeceğiz. Ama kadim tarih birikimimize bir tehlike teşkil ettiğinde ona karşı duracağız. Dikey mimariyi değil, yatay mimariyi kadim şehirlerimizde egemen kılacağız ve küreselleşme anlamında da bütün şehirlerimizi, kadimi koruyan, modernite birikimini kullanan küresel şehirler haline getireceğiz” şeklinde konuştu.
 Sadece Davutoğlu’nun değil, eski başbakanımız, şimdiki cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da vaadi olan bu konu inşallah bir an önce uygulamaya geçer. Bir neslin bile yaşayamadığı konutlar inşa ederken, 500-600 yıllık konutlar inşa etmek, bir şehirde yaşayan insanların ihtiyaçlarını, duyarlılıklarını dikkate alan, Kur’ânî ifadeyle ölü şehirlerden kurtulmak bir hayal olmamalı. İnsanları özünden koparan, topraktan uzaklaştıran, ihtiyaç ve beklentilerini karşılamayan bu şehirlerden öç almanın vakti çoktan geldi.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR