Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Şişe İçinde Bir Mektup

Şişe İçinde Bir Mektup

Sevgili akrabalarım, dostlarım, tanıdıklarım, sanal dünyadan bağlantılarım,
Uzun zamandır size söyleyemediğim, zihnimde yoğunlaşan, dilimde ağırlaşan bir şeyler var.
Bu yazdıklarımı, şişeye koyulup denize bırakılan bir mesaj misali internet okyanusuna bırakacağım. 
Belki muhatabını bulur ümidiyle.
Öncelikle senden başlayayım sevgili dostum. 
Hani başbaşa çay sohbetlerimizde bu ülkenin insanından hiçbir şey olmaz diye başlayıp, “kaçıp gitmek lazım buralardan” diye süren o uzun tiradların var ya! Elinde imkânların olduğu halde ne olur ne olmaz, başıma bir iş falan gelir mülahazasıyla haksızlıklar karşısında sessiz kaldığın gün o tiradları atma hakkını kaybetmiştin. Artık sus lütfen.
Sen okul arkadaşım,
Buluştuğumuzda iri iri laflarla hücum ediyorsun ya tüm kurumlara, sövüp sayıyorsun ya, yapma! Tenkit demokrasinin olmazsa olmazıdır eyvallah ama hayatında en son okuduğun kitabı sorsam hatırlayamazsın. Bilgin yoktur ama fikrin çoktur! Doğru dürüst gazete bile okumazsın. Ne yakın tarihten haberin vardır, ne siyasi dinamiklerden. Bütün müktesebatın internette gördüğün yalan yanlış, provokatif metinlerden ibarettir. Acı gerçeği dostundan işit isterim: sözüm ona eleştirilerinin hiçbir kıymet-i harbiyesi yok. Hepsi içi boş laflardan ibaret. Ne olur artık kafamızı şişirip durmaktan vazgeç.
Sen sevgili akrabam,
Bayramda, seyranda, piknikte, ev gezmelerinde bir araya geldiğimizde, idarenin nasıl da çürüdüğünden, nasıl haksızlıklar, nasıl adam kayırmalar yapıldığından dem vurup duruyorsun ya, bunu yapamazsın! Oğlunu, kızını falanca devlet kurumuna sokmak için torpil arayışına çıktığın anda bu mızmızlanma hakkını kaybettin. Azıcık tutarlılık endişen, azıcık utanman olsun. Ne olur bırak da başka şeyler konuşalım.
Sen memur arkadaşım,
Hani sosyal medyada tüketim toplumu olduğumuzu, gerçek değerler üretmeden hiçbir yere varamayacağımızı, rant ekonomisinin bizi felakete sürüklediğini yazıp duruyorsun ya, yazma! Söylediklerin doğru olsa bile senin klavyende değersizleşiyor. Hayatta en ufak bir şey üretmeyen, devletin maaşıyla geçinip giderken üçe alıp beşe sattığın arsalar üzerinden zenginleşen bir adamsın sen. Kendinde bunları söyleme yetkisini nereden buluyorsun? Ne olur hiç olmazsa yüzsüzlük etme ve sus.
Sen dindar kardeşim,
Hani dini senin gibi anlamayan herkese büyük günahkâr, din düşmanı, kâfir, kuzu postunda kurt, kripto ajan falan diye hücum ediyorsun ya, yapma! Daha beş sene önce, bugün gırtlaklamaya hazır olduğun adamlardan farkın yoktu. Beş sene sonra nasıl ve nerede olacağını bilemezsin. Bugün bulunduğun noktaya okuyarak, anlayarak, öğrenerek, aydınlanarak, çabalayarak değil, karizmatik vaizlerin büyüsüne kapılarak geldin. Yarın daha karizmatik başka vaizlerin peşinde başka sahillere sürükleneceksin belki. Peki, bugün başkalarının dolduruşuna gelerek gözünü kırpmadan kalemlerini kırdığın insanlara yaptığın haksızlık seni cennette götürür mü sanıyorsun. Dünyan ve ahiretin için, Allah rızası için sus!
Sen mazlum arkadaşım,
Hani senin zulme uğradığını gördükleri halde oralı olmayanlara, sessiz kalanlara öfke ile doluyorsun ya, buna hiç hakkın yok! Çünkü başkaları mazlum olduğunda onların yanında olmak aklının köşesinden bile geçmemişti. Çoğu kez zalimin koltuğunda, olmadı koltuğunun altında oturup seyretmeyi tercih etmiştin hatta! Bugün sitem etmeye yüzün olmamalı. O yüzden sus ve vicdan muhasebesine koyul.
Sen akademisyen dostum,
Hani devletin üniversitenin özerkliğini tanımamasından, YÖK’ün tasallutundan, akademinin devletin ideolojik bir uzantısına dönüştürülmesinden feryad ediyorsun ya, etme! Sesini kimseye duyuramayacaksın. Çünkü çok değil yirmi sene evvel aynı türden uygulamaları alkışlayarak karşılayan sendin. Başörtülü kız öğrencileri sınıfına almamak için polisliğe soyunan sendin. En azından üniversite talimatlarla işleyen bir kışlaya çevrilirken itiraz etmeyen, odanda sus pus oturup gıkını çıkartmayan sendin. İtiraz hakkını o gün yitirdin. O yüzden şimdi sus. Bırak ilke sahibi hocalar konuşsun. 
Ve sen istikbaldeki ben,
Hani hakikati köklerinden kavramış gibi hissediyorsun ya bazen, bu sadece bir yanılsama! Zaman en hakiki mürşit! Geçen seneler yepyeni perspektifler kazandıracak sana. Her geçen gün hakikatin daha önce bilmediğin, yepyeni bir veçhesi ile tanışacaksın. O yüzden kesin hükümlerden kaçın. Hep bir ihtiyat payı bırak. Ama bu, o an için hakikat bildiğin ne varsa onun uğruna çabalamaktan, doğru bildiğine doğru, yanlış bildiğine yanlış demekten alıkoymasın seni.   
Zaman denilen bu sonsuz kumda bırakacağımız iz, hakikat adına çırpınışlarımızdan ibaret. 
Hayat kısacık bir yolculuk ama çoğu zaman o kısacık yolda rasgeldiğimiz önemsiz şeylere dalıp, sonsuz bir hayat illüzyonu içinde kayboluyoruz.
Doğru şeyleri yapmak kolay değil. Doğru şeyleri yapmanın zaman zaman çok ağır bir faturası var. 
O faturayı ödemeyi göze almadan konuşmayı seçersek her kelimemizde kendimizle çelişe çelişe konuşmuş oluruz sadece.  Hele hele zulmedenlerin penceresinden konuşarak kendimize ikbal sağlıyorsak alçaklığımız taşlara kazınır. Sözlerimiz bir mana ifade etmez. 
Bugün durduğum noktadan görünen hakikat budur.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR