Salih Cenap Baydar

Salih Cenap Baydar

Sonbahar

Sonbahar

 

 

Sabahları erken kalkanlar, sonbahar güneşinin sihirli güzelliği ile yıkıyor gözlerini artık.

 

Seher vakti penceresini açanların odalarına sonbahar esintilerinin kadife okşayışları doluveriyor.  

 

Seher vakitleri, kendisiyle buluşanlara, az sonra uyanıp korkunç homurtularıyla tüm sesleri boğacak olan şehirde minik kuşların şarkılarını işitebilmeleri için birazcık zaman sunuyor.

 

Uzun kollu kıyafetlerini dolaplarından ilk çıkartanların, henüz herkes uykudayken hayatı yudumlamanın hazzını sessizce idrâk edenlerin, sonbahar göklerinin tatlı mavileri içinde süzülen bulutlarla paylaştıkları bir tabiat senfonisi bu.

 

Ve seherin minik ikramının ardından o bildik hareketlilik başlıyor. Dünyanın bir yerinden bir yerine hummalı bir koşuşturmayla akıp duran kalabalıklar. Hayat gailesi...

 

Sonbahar, ne kadar koşuşturma olursa olsun arkaplanda yerini hep muhafaza ediyor, bakanlara ve görmesini bilenlere göz kırpıp duruyor bütün gün boyu…

 

Tabiat bir kez daha o muhteşem sonbahar elbisesini giyinince, bize de güzelliğini temaşa etmek kalıyor.

 

Sonbahar...

 

Kimi zaman ağaç dallarından hoplaya zıplaya kucağımıza düşen solgun bir ışık huzmesi, kimi zaman bir sarı yaprak gölgesi oluyor.

 

Kimi zaman yazın unutturduğu tatlı bir esinti, kimi zaman mektebe giden çocukların cıvıldaşmaları...

 

Yaz mevsiminin azıcık sakinleştirdiği zannedilen “zaman” sonbaharda sanki yeniden hızlanıyor.

 

Kendi sonuna doğru akan nehrin üzerinde seyahat eden her canlı, zaman nehrinin artan hızını hissediyor.

 

Kimbilir belki de sonbaharlarda yaşadığımız telaş bundan. Belki zamanımızın hızla tükendiğinin farkına varmamızdan.

 

Acaba dünyadaki hikâyemizi, yani şahsi menkıbemizi tamamlamamıza kaç sonbahar kalmıştır?

 

Telezzüz edilecek kaç solgun sonbahar seherimiz vardır daha?

 

Sonsuza kadar yaşamayacağımızı unutmak için seyrine daldığımız illüzyonun aynalarını paramparça eden sorular sonbaharda gizli galiba.

 

Ne kadar unutmak istesek de emanetin bir teslim saati var ve hızla yaklaşmakta.

 

Yapmamamız gerekirken yaptıklarımıza yürekten pişman olduğumuzu ispat etmek için gereken zaman daralmakta.

 

Yapmamız gerekirken yapmadıklarımız, erteleyip durduklarımız için ise yeterince zamanımızın kalıp kalmadığına dair şüpheler artmakta.

 

Sonbahar, yorgun ama mütebessim bir ihtiyar hoca gibi gülümseyerek bizi ihtar etmekte.

 

Pembeleşmiş, tülden bulutlar arasında sonbahara mahsus bir kırmızıya batan güneş de, sonbahar gecesinin ürpertici serinliği içinden göz kırpan yıldızlar da aynı şarkıyı terennüm etmekte.

 

Bu güzel, bu cıvıl cıvıl hayatın sonsuz olmadığını bize hatırlatan bir şarkı bu.

 

Dilimizdeki en güzel ifadelerinden birini Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirinde bulan bir şarkı:

 

Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur.

Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur.

Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;

Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.

Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir;

Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir;

Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.

Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere.

Dünyânın ufku, gözlere gittikçe târ olur,

Her gün sürüklenip yaşamak rûha bâr olur.

İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;

Bir başka mûsıkîye geçiş farzeder bunu;

Teslîm olunca va'desi gelmiş zevâline,

Benzer cihâna gelmeden evvelki hâline.

 

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,

Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,

Duymaz bu ânda taş gibi kalbinde bir sızı:

Farketmez anne toprak ölüm mâceramızı.

 

Salih Cenap Baydar

Twitter: @salihcenap

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR