Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

Yüzümüzdeki Maske İzleri

Yüzümüzdeki Maske İzleri

Bilgiyi artıran ilgiyi azaltan bir eğitim sistemi; etik motifinden, estetik örgüsünden mahrum olmayı beraberinde getirdi. Eskilerin ‘ilmi cemâli’ dedikleri bu estetik kurgulamanın, bilinçli bir itibarsızlaştırma rüzgârı karşısında ağır bir yenilgi aldığını söyleme yükümlülüğümüz var. 

Dilin sınırları bilinç haritasını, gönlün unsurları duygu coğrafyasını belirler. Duygunun yörüngesinden çıkan bilinç dümensiz gemi gibidir. Gözyaşının nasıl yazıldığına dikkat kesiliriz de nasıl okunduğuna dikkat etmeyiz. Oysa gözyaşı; bitişik yazılır da ayrı okunur. Zarfı önemsedik ancak mazruftan sarfı nazar eyledik.  

Sınandıklarımız sandıklarımızla sınırlı değil, çağı ıskalamak gibi büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Gerinin gerisindeki öngörülere tutunduk,  tarif ederken insanın tarihini itina ile tahrif ettik. Emniyet ve kefaletin yerine ikame edebileceğimiz kavramları bile hoyratça tükettik.
 
Mikrofonların, kameraların açık unutulması kaygısı kadar manevi kaydediciler itibar görmedi iç dünyamızda. Cahit Zarifoğlu’nun; “Omuz başlarını denetleyen defterlerden yalnız sağdaki kalsın/Kalem yazsın yazsın/Küheylan bir âşık ol/Öyle yalvar ki ellerim zahmet balyalasın” çağrısını, ismin önündeki afili unvanlar perdeliyor özenle. 

Dilimiz, imgesi sökülmüş şiirler gibi mahzun. Kelam-ı kibar, mısra-i berceste gibi incelikleri alınmış kadavra bir dil hâkim hitabımıza. Duygu dünyamızın ilişki durumu karışık, belki de bu yüzden zaman zaman da olsa maskeler karışıyor; kamera önünde, ekran karşısında, mikrofon başında, klavye tuşunda. 

İnsafını kaybetmek ne büyük insafsızlıktır! Yaralı bir hayvan gibi sokulur insana zaaf koridorundan. Egonun bulutlara değer mağrur başı o zaman. Bidayeti samimiyet olanın nihayeti de hüsnüniyet olur. Tene tapan put yontucular kuşatır çarşıları, arastaları; gündelik telaşlardan, yüzdelik hesaplardan firar etmedikçe insan.  

Hikmeti yitirdik buğday peşinde. Fiziki ihtiyaçlar tapınma argümanı haline gelince helvadan yaptığımız putları yemek kaçınılmaz oldu. Hikmeti yitik kültürler muvazene yoksunudur da. Ahengini kaybeder, agâhından azade; ihtimam ve ihtiram kökleri zayıflar. Zira hikmet, ahenge hayrandır. Ahenk ise edepten bir cüzdür. 

Maharetli bir el numune timsali değerlerimizi zihinsel çabuklukla itibarsızlaştırma ameliyesini ifa ederken, can suyunu bizim pınarlarımızdan doldurması, açık bıraktığımız çeşmelerimizden fikirlerini emzirmesi ne denli dramatik bir öyküdür. Gövdemizden dallarımızı budayan ellerin yine kendi ellerimiz olması ne kadar da hazindir.

Virüslere karşı bedensel sağlığımızı koruma aracı olan maskelerin çeşitliliğinden çok kimlik ve kişilik gizleyen maskelerimiz vizyonda.  Fake/sahte hesap gibi renkli maske çeşitliliğimiz sosyal medya podyumlarında arzı endam pozisyonunda; kimi elde yıkanabilir, kimi tek kullanımlık kimi de evladiyelik.   

Makamda müzekkin, menzilde müsekkin, mevkide mükremin olan kimlik maliki ve vergi mükellefi kıtlığı baş gösterdi. İkiyüzlü olma makamını geçtik; çok yüzlü, ara yüzlü yeni modellerimiz tanıtım safhasında. Ekran yüzü, erkân yüzü, akran yüzü çeşitlerimiz ise henüz üretim aşamasında. 

Dilimiz halimizle, yüzümüz yönümüzle uyumunu yitirdi. İnsanın ait olduğu yerden kopması gibi bir şey bu, içimiz eczadan ve azadan mahrum marazlı bir beden gibi. Kadim kavimlerden kalma büyülü piramitler gibi boy verdi, içimizin karanlığında türeyen nice ısırgan. Oysa terkedilmeyen tutkularının toplamıydı, toprağa bir adam boyu yukarıdan bakan insan.
 
Maskeler, silinmeyen derin izler bırakıyor zamanla yüzümüzde. Kriminal takip kayıtlarına geçti klavye tuşlarına dokunan parmak izimiz. Artık siyah noktalardan geçilmiyor kalbimiz. Hızır ise her daim hazır, sen huzurda olduğunun farkında mısın? 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR