Bir gülüşün altında saklı yorgunluk

Bir gülüşün altında saklı yorgunluk

Artık kimse göründüğü kadar mutlu değil. Her yüzün arkasında, her gülüşün içinde küçük bir kırık, bastırılmış bir nefes var. İnsanlar gülümsemeyi öğrendi; içlerinden taşan yorgunluğu saklamak için.

Çünkü kimse kimsenin yükünü gerçekten taşımıyor artık, herkes kendi yorgunluğuyla baş başa kalıyor. Gülmek bir savunma mekanizması haline geldi. Fotoğraflarda, ofislerde, market kasasında, toplu taşımada… Yorgun gözlerle gülüyoruz. Çünkü başka çaremiz yok. Her şeyin hızla tükendiği, duyguların bile bir süresi olduğu bu çağda, gülüş bile bir maske gibi. Kimse kırılmak istemiyor, kimse üzülmek istemiyor. Bu yüzden herkes biraz rol yapıyor. Bir gülüşün altında binlerce düşünce gizli artık. “İyiyim” diyebilmek için, kendine bile yalan söylüyorsun bazen. Çünkü “yorgunum” demek lüks sayılıyor. Kimsenin sabrı, kimsenin zamanı kalmadı. Herkes birbirini hızlıca dinliyor ama kimse gerçekten duymuyor. Oysa bir insanın “iyiyim” derken bile gözleri çok şey anlatır.

Yorgunluk bazen uykusuzluktan değil, anlaşılmamaktan gelir. Toplum olarak da yorgunuz aslında. Her sabah aynı telaş, aynı stres, aynı endişe. Hayat bir yarış pistine döndü; herkes koşuyor ama kimse nereye gittiğini bilmiyor. Durmak, düşünmek, içimize dönmek neredeyse suç gibi. “Ne var canım, herkesin derdi var,” cümlesiyle normalleştirilen bir tükenmişliğin içindeyiz. Oysa herkesin derdi var evet, ama kimsenin umudu kalmamış gibi. Bir gülüşle geçiştiriyoruz her şeyi. Kahkahalarımız bile kısa sürüyor. Sohbetler yüzeysel, ilişkiler kırılgan, dostluklar yorgun. Çünkü artık kimse uzun uzun dinlemiyor, kimse yavaş yaşamıyor. Herkes bir sonraki güne yetişmeye çalışıyor. Hayatın hızına kapılıp kendimizi unuttuk. Belki de o yüzden bu kadar yorgunuz. Çünkü kendimizi taşımaktan yorulduk. Başkalarının beklentilerini, sorumlulukları, hayal kırıklıklarını sırtımıza yükledik. “Güçlü ol” dediler, biz de güçlüymüş gibi yaptık.

Oysa güçlü olmak, hiç düşmemek değil; düştüğünde kalkacak cesareti bulmak. Ama bazen o cesareti bulacak hâlimiz bile kalmıyor. Bir gülüşün altında sakladığımız şey aslında bir çığlık belki. Kimseye anlatamadığımız, içimizde büyüyen sessiz bir çığlık. Çünkü ne söylesek eksik kalıyor. İnsanlar anlamıyor, bazen de anlamak istemiyor. Herkes kendi hikâyesinin başrolünde, kimse başkasının sahnesine girmek istemiyor. Ve biz, birbirimizi dinlemediğimiz bir çağda, en çok sessizlikle anlaşıyoruz. Ama yine de gülüyoruz. Çünkü gülmek hâlâ en insanca direniş. Bazen bir çocuğun kahkahasında, bazen bir dostun “hadi kahve içelim” deyişinde, bazen bir sokak kedisinin mırıltısında buluyoruz o küçük umutları. Gülmek belki de hâlâ yaşadığımızı hissetmenin bir yolu. Her şeye rağmen, hâlâ umut edebilmenin adı.

Bir gülüşün altında saklı yorgunluk, aslında pes etmemenin hikâyesi. Çünkü her şeye rağmen gülüyorsak, hâlâ içimizde yaşamaya dair bir istek var demektir. Yorgun olsak da, kırılmış olsak da, içimizde bir yerlerde hâlâ ışık yanıyor. Ve o ışık, bazen en sessiz anımızda bile bize “devam et” diyor.

Belki de bu yüzden en gerçek gülüşler, en çok acı çekmiş insanların yüzünde olur. Çünkü onlar bilir; her gülüş, bir hayatta kalma şeklidir.

 Yazar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.