Kira Yükseliyor, Hayat Daralıyor

Kira Yükseliyor, Hayat Daralıyor

Bir evin kapısı, bir insanın sığınağıdır. Dışarıda dünya ne kadar karmaşık olursa olsun, o kapı kapanınca içinde huzur bulmak ister insan. Ama artık o huzur da kira bedeli kadar yüksek.

Günümüzde ev dediğimiz şey, sıcak bir yuva olmaktan çok, ay sonuna kadar ödenmesi gereken bir borç kalemine dönüştü. Kira fiyatları, gelirlerin önüne geçti; barınmak bile lüks haline geldi. İnsanlar artık “nerede yaşayacağım?” sorusuna cevap arıyor, ama cevabı çoğu zaman cüzdanlarında bulamıyor.

Bir zamanlar “ev sahibi olmak” büyük bir hayaldi. Şimdi o hayalin yanına yaklaşmak bile imkânsız. Artık insanlar, sadece kiracı olabilmeyi başarı sayıyor. Üç yıl önce 2-3 bin liraya kiralanan evlerin bugün 20 bin lirayı aşması, bir ülkenin ekonomik çöküşünü en yalın haliyle anlatıyor. Maaşlar artıyor gibi görünse de alım gücü, her gün biraz daha eriyor. Asgari ücretle yaşayan biri, sadece bir odaya bile zor yetişiyor. Kira ödemek artık yaşamak kadar zor. Kiralık ev arayanların hikâyeleri her gün biraz daha acı hale geliyor. Emlakçı kapılarında umutla bekleyen insanlar, ellerinde dosyalarla “belki bizi seçerler” diye düşünüyor. Ev sahibiyle pazarlık değil, adeta sınav yapılıyor. “Kaç kişi kalacaksınız? Sigortanız var mı? Evcil hayvan beslemiyor musunuz?” gibi sorularla başlayan görüşmeler, çoğu zaman “bu evi size veremeyiz” cümlesiyle bitiyor.

Ev aramak, bir barınma ihtiyacından çıkıp, kimlik mücadelesine dönüştü. Bu sadece ekonomik bir kriz değil; toplumsal bir kırılma. Çünkü barınma, bir insanın en temel hakkıdır. Barınamayan bir toplumda huzurdan, üretimden, eğitimden, sağlıktan söz etmek boşunadır. Çocuğu okula giden bir aile, kira parasını yetiştiremiyorsa o çocuğun geleceği de güvende değildir. Üniversite öğrencileri, şehir dışında okumaktan vazgeçiyor; çünkü kalacak yer bulamıyor. Gençler evlenmiyor, insanlar taşınamıyor, hayatlar yerinde sıkışıyor. Büyük şehirlerde yaşam artık nefes almak değil, ayakta kalma savaşı. Kimi insanlar, aynı evde birden fazla aileyle yaşamak zorunda kalıyor.

Kimi, kirasını ödeyemediği için ailesinin yanına geri dönüyor. Kimisi arabasında uyuyor. Kira artışları sadece cebimize değil, insanlığımıza da dokunuyor. Çünkü insan, barınamadığı yerde var olamaz. Fahiş kiraların yarattığı bu tablo, sadece kiracıları değil; ev sahiplerini de içine çeken adaletsiz bir çark haline geldi. Bir yanda geçinemeyen ev sahipleri, diğer yanda barınamayan kiracılar… Kimse aslında kazanmıyor. Çünkü adaletin olmadığı yerde kazanç da kalıcı olamaz.

Enflasyon, vergiler, yüksek maliyetler derken herkes kendi yükünü bir başkasına devrediyor. Ve bu döngüde, herkes biraz daha yalnızlaşıyor. Sokaklarda dolaşırken fark ediyorsun; şehirlerin ruhu değişmiş. Eski apartmanların yerini devasa siteler, bahçelerin yerini otoparklar almış. Mahalle kültürü, dayanışma duygusu, komşuluk ilişkileri kaybolmuş. İnsanlar artık yan dairede kimin yaşadığını bile bilmiyor. Çünkü herkes kendi derdinde. Barınma krizi, sadece ekonomik bir yıkım değil; sosyal bir yabancılaşmanın da sebebi.

Bu kadar çok konutun inşa edildiği bir ülkede, bu kadar çok insanın evsiz kalması bir çelişki değil, bir tercihin sonucudur. Beton çok ama adalet yok. İnşaat sektörü yükseldikçe, yaşam kalitesi düşüyor. Çünkü mesele bina yapmak değil; yaşanabilir alanlar, insanca koşullar yaratmaktır. Bir ülke, vatandaşının başını sokacak yeri yoksa, o ülkenin gökdelenleri de boştur.

 Yazar
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.