Yaşar Güldal

Yaşar Güldal

Avrupa Birliği mi yoksa İslam Birliği mi?

Avrupa Birliği mi yoksa İslam Birliği mi?

Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi      

Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Ekonomik Topluluğu´nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra, 31 Temmuz 1959´da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur. Türkiye adına bu başvuruyu, dönemin Demokrat Parti lideri ve Başbakanı Adnan Menderes yapmıştır. Menderes, bu başvuruyla, Türkiye´nin Avrupa´ya ilk adımı attığını ifade etmiştir.
     AET Bakanlar Konseyi, Türkiye´nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önermiştir. Söz konusu Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
   Türkiye´nin AB üyelik süreciyle ilgili aklıma bir fıkra geldi;
      Finlandiya eski cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari başkanlığındaki bağımsız Türkiye komisyonu, Türkiye raporunu Avusturya´nın başkenti Viyana´da tanıtırken bir fıkra anlatır;
- AB kapısındaki ilk ülkeye soruyoruz,
 ´´ilk atom bombası ne zaman atıldı?´´
- ´´1945 yılında...´´
- Tamam, bildiniz, içeri buyurun.
- ikinci ülkeye soruyoruz,
´´ilk atom bombası nereye atıldı?´´
- ´´Hiroşima´ya...´´
 - Tamam, siz de bildiniz, içeri buyurun.
- Türkiye´ye soruyoruz, ´´atom bombasının atıldığı Hiroşima´da kaç kişi öldü ve ölenlerin isimlerini alfabetik sırayla söyleyiniz....´´
   Türkiye 53 yıldır Avrupa Birliği´nin kapısında bekleyen bir ülkedir. Yani AB, Türkiye´yi havuç-sopa taktiğiyle 53 yıldır oyalamaktadır. Nedir bu taktik diye sorabilirsiniz bana! Bir çocuk düşünün “yemeğini yerse ödüllendirilir, çikolata verilir, yemezse cezalandırılır” biz buna havuç-sopa taktiği diyoruz.
     53 yıllık bir zaman diliminden bahsediyoruz. Bu da yarım asırı geçkin bir süreye tekabül ediyor. Türkiye bu AB´ye üyelik için 27. Hükümet döneminde başvurmuş ve o günden bugüne tam tamına 38 hükümet gelmiş. Şuan 66. Hükümet görev yapıyor.
   Rahmetlik Erbakan hocamız AB´yi şöyle tanımlamıştır;
   “…Avrupa Birliği bir Haçlı kulübüdür. Hıristiyan ittifakıdır. Bu Hıristiyan ülkeler topluluğunda Türkiye´nin yeri olamaz. AB, Siyonist bir organizasyondur. Avrupa Birliğinde Türkiye, “Büyük İsrail Projesine” giden bir kilometre taşıdır. Siyonizm bir timsaha benzer. Bu timsahın üst çenesi Amerika ise alt çenesi Avrupa Birliği´dir…” Doğru söze ne denebilir ki?
   Avrupa Birliği haçlı-Siyonist birliğidir. Biz dinimizi değiştirmediğimiz sürece-ki bu mümkün değil-bizi AB´ye almayacakları kesindir. O zaman boşu boşuna kapıda el pençe beklemeye gerek yok. Ne yapmamız lazım? İslam Birliği´ni kurup, ümmeti Muhammedi tek bir çatı altında toplamalıyız. Ahlayıp vahlayarak olmuyor artık bu işler. Ümmet kan ve gözyaşıyla inim inim inlerken bir buçuk milyarlık İslam dünyasından tek bir ses çıkmaması bu birliğe ne kadar ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Filistin, Gazze, Kudüs, Arakan, Myanmar, Suriye, Irak, Afganistan, Doğu Türkistan gibi 46 tane Müslüman ülke 80 tane Müslüman topluluk vardır.
   Erbakan hocamızın İslam dünyasıyla ilgili her fırsatta dile getirdiği 5 büyük hayali vardı. Nelerdi hocamızın 5 büyük hayali?
1- Müslüman Ülkeler Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM yerine)
2-  Müslüman Ülkeler Savunma İşbirliği Teşkilatı (NATO yerine)
3-  Müslüman Ülkeler Ortak Pazar Teşkilatı ve Birliği (AB yerine)
4-  Müslüman Ülkeler Ortak Para Birimi (Euro yerine)
5-  Müslüman Ülkeler Kültür İşbirliği Teşkilatı (UNESCO yerine)
    Rahmetlik Erbakan hocamız bunların hepsini “Dünya İslam Birliği” şemsiyesi altında topluyor ve bu birliğin lideri olarak da tabii ki Türkiye´yi görüyordu. Şimdi bu maddeleri teker teker ele alıp inceleyelim;
  1- Müslüman Ülkeler Ortak Pazar Teşkilatı Ve Birliği ( AB YERİNE) :     
     Müslümanların birleşmesini, tek çatı altında toplanmasını öngören bir yapıdır. Bu yapı kurulduğu takdirde İslam âlemi mevcut durum gibi zayıf ve güçsüz değil, daha güçlü ve derli toplu olacaktır.
     İslam Birliği´nin son kalesi Osmanlı Devletiydi.  Çünkü Osmanlı´da hilafet makamı vardı. Hilâfet kurumu Hz. Peygamber´in vefatından sonra Hz. Ebubekir´in (ra) dünya işlerinde onun halefi seçilmesiyle ortaya çıkmış, bundan sonra da ‘Müslümanların İmamı´, ‘Emir´ü´l-Müminin´ gibi devlet başkanlarına ait bir unvan olarak kullanılmıştır. Halifelik ülkemizde 3 Mart 1924 yılında kaldırılmıştır.
   Bir anekdot aktarmak istiyorum sizlere;
   Endonezya´nın Cakarta kentinde 2007 yılında yapılan hilafet konferansından birkaç hafta sonra ABD başkanı George W. Bush “hilafeti ve halifelik makamını yeniden tesis etmeye çalışanlara karşı” savaşmaya yemin etmiştir. “Şeytanın dediğinin tersini yap” kuralı gereği bu Siyonist katiller bu birliği istemiyorsa, müslümanların tek çatı altında toplanmasına karşı çıkıyorsa bizler bu birliği mutlaka kurmalıyız. Yaşanan son olaylar gösteriyor ki bu birliğe tarihte hiç olmadığı kadar çok büyük ihtiyaç vardır.
   Bir haber sitesinde okuduğum haber benim burada savunmaya çalıştığım tezimin ne kadar haklı bir gerekçesi olduğunu ortaya koyuyor. Afrika´nın en fakir ülkelerinden, %60´tan fazlasını Müslüman nüfusun oluşturduğu Çad, petrol zengini olmasına rağmen, ABD ve Fransız şirketlerinin sömürüsü altında yaşam mücadelesi verdiğini, yoksullukla mücadele ettiğini biliyor muydunuz?  
   Bir sonraki yazımda konumuza kaldığım yerden inşallah devam edeceğim. Kalın sağlıcakla…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR