Nagehan Özdemir

Nagehan Özdemir

Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan”

Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan”

Gündemler belirliyor hayatımızı. Gerçek anlarımız, duygularımız değil de gündemlere göre belirliyoruz ömrümüzü.

 Özellikle son bir yılı düşündüğümüzde siyasetçisinden memuruna, sokaktaki insanından ev hanımına hepimiz haberlerle yatıp haberlerle kalktık. 7 Şubat MİT krizi, 17-25 Aralık yargı destekli darbe girişimi, 30 Mart yerel seçimleri, 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimleri, şimdi de Başbakan kim olacak meselesi. Pimi çekilmiş bomba gibi gündemler yağıyor üzerimize…  Oysa geçiyor geçmekte olan, hayat akıp gidiyor akmasına da bizim kendi hayatımıza bile dönüp bakmaya zamanımız yok.

 Ülkemiz için çok önemli gelişmelerin yaşandığı bu son bir yıl içerisinde hayatımızda ne kadar çok değişiklik olmuştur. Ölümler, hastalıklar, ayrılıklar, kavuşmalar, sevinçler, hüzünler…  Hayatın aktörleri ne rolü varsa oynamıştır ama biz oyunun ne kadar farkında olduk?  Genel gündemin içinde kendi özel gündemimize ne kadar vakit ayırabildik?

 Bu soruyu şimdi tam da yoğun bir siyasi gündemin olduğu zamanda sormak abes belki ama insanı bazen bu yoğun gündemin ortasında duraklatan anlar oluyor. Öyle anlardan biri hepimizin hayatında olmuştur. Duraklatan, şaşkınlaştıran, kendine getiren, hayret ettiren anlar… Bizim de gerçek duygularımızın ortaya çıkmasına fırsat veren, hakiki anlarımız, günlerimiz… Ama ne yazık ki, bu yoğun gündemde onlarla ilgilenmeye vaktimiz yok.

 Son günlerde ne kadar kullanır olduk, ‘Çok yoğunum, zamanım yok’ kelimelerini. Vaktimiz o kadar dolu ki, ailelerimize, arkadaşlarımıza, dostlarımıza zaman ayırmamız gerektiğinde, birisi bize hatırlatmazsa yoğun gündemimiz içinde kolayca unutabiliyoruz.

 Günlerin çok hızlı geçtiğinden şikâyet ediyoruz hep birlikte. Günler gerçekten hızlı geçiyor. Şairin dediği gibi, “Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan”. Dünyanın dönüş hızının giderek arttığını söylüyor bilim adamları. Bu ne anlama geliyor? Yani eskiden 24 saat olan bir gün giderek kısalıyor, saatler, yelkovanlar giderek daha hızlı dönüyor.

 Bilim adamları zamanın kısalması ile ilgili olarak Schuman rezonansı diye bir şeyden bahsediyorlar. Kısaca dünyanın zemin temel frekansı ya da nabzına verilen isim olarak belirtebiliriz. Dünyanın zemin temel frekansı, ya da kalp atışı, hızla artıyormuş. Ölçümler coğrafi bölgelere göre değişiklikler gösterse de yıllardır 7.8 saniyeyi gösterirken son yıllarda 11 devire yükseldiği görülmüş. Bu oran 13 devire ulaştığında dünyanın nabzının duracağı söyleniyor.

 Bilim adamları bu oranın neden yükseldiğini bulmaya çalışıyor. Teoriler arasında dünyanın dönüş hızının artması nedeniyle 24 saatten daha az bir süreye düşmesi de var. Yani arz bu kadar hıza dayanamıyor. Dünya giderek artan hıza dayanamazken, insan adı bilmem ne olan bir sürü gündemler arasında yaşamaya çalışmanın hızına nasıl dayanacak?

 ‘Bir kalbiniz var, onu tanıyınız’ diye bahsedilirken, kendine bile dönüp bakmaya vakit bulamayan insan, kalbini nasıl tanıyacak? Zamanın kalpteki değişikliklerinden habersiz yaşamayı tercih edip kendini dünyanın çirkinliklerine karşı koruduğunu zannederek, değişen hayatını nasıl açıklayacak?

 Evet, zaman hızla akıp gidiyor. Yetişmemiz gereken bir hayat, yakalamamız gereken bir gündem var. Sürekli bir yerlere yetişme telaşesi içinde, haberler bombardımanı altındayken bizim gerçek bir hayatımız olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Bizim gerçek duygularımızdan oluşan bir hayatımız var. Cumhurbaşkanının, başbakanın kim olacağını merak ettiğimiz kadar bizim hayatımıza ne olduğunu da merak etmemiz gerekiyor. ‘Bize ne oldu?’ diye artık bir sormamız, kendimizi sorgulamamız, sigaya çekmemiz gerekiyor. Bize ne oluyor da dünya bile bu kadar hızı kaldıramıyorken, biz kaldırabileceğimizi sanıyoruz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR