Murat SERİM

Murat SERİM

Yurdum İnsanı

Yurdum İnsanı

      Yurdum insanı Mehmet Emmi Anadolu’nun bir köyünde yaşamaktadır. Mehmet Emmi sabah erkenden kalkıp namazını kılar. Evlatları torunları memleketi için dua eder. O çok sevdiği rahmetli eşiyle cennette buluşmak için dua eder. Bahçesindeki ağaçlarına, tarlasındaki buğdayına, ahırındaki ineklerine bakar. Evindeki sedire oturup bazen uzun uzun geçmişe dalar. Yanık yüzü, çizgili alnı, nasırlaşmış elleriyle emekçi kavramını da sömürmeden kendi yağıyla kavruluyordur. 

       Yurdum insanı Fadime Teyze Anadolu’nun bir ilçesinde yaşamaktadır. Sabah erkenden kalkıp eşine ve çocuklarına sofrayı hazırlamıştır. Çocukları okula, eşini de işine gönderdikten sonra müstakil evinin sokak kısmında duran taşın üzerinde oturuyordur. Geleni getiriyor gideni götürüyordur. Bir nevi sosyal müfettişlik görevini yerine getiriyordur. Fadime teyze aşüfte genç bir kız görüyor; gençliğine gidiyor; kendisinin ne de masum bir şekilde büyüdüğüne şükrediyordur. O ne modayı takip ediyordur ne de gündemi. Okumamıştır fakat hayatı, kişileri arif bir şekilde okuyordur. Hem de bunun reklamını yapmadan. 
       Yurdum insanı Ahmet Ağa köyünde yaşayan ne kadar insan varsa fikirleriyle, mal varlıklarıyla, geçmişiyle biliyordur. Herkese ayırt etmeden yardım elini uzatıyordur. Onun gözünde vatanına bağlı herkes aynıdır. Köyün kahvesine gider namaz vakitlerinde kahvede oturan ahaliyi de alır namazlarını kılarlar. Millet ona her ne kadar ağa dese de o köyün ne ağasıdır ne de muhtarı. Onun için insanlara yardım etmek onların bir müşkülatını gidermek en büyük mutluluktur. Mutluluğu yeni ev, araba almada aramanın suni olduğunu düşünür. Kahvedeki köyün gençlerine ‘’Sıhhatli misiniz hayatın en zengini sizsiniz.’’ der ve babasından duyduğu şu beyiti söylerdi her zaman ‘’ Muteber bir nesne yok şu cihanda devlet gibi; Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’’
       Yurdum insanı Şaziye Hanım Anadolu’nun küçük bir şehrinde yaşamaktadır. Bahar olunca yaylaya göçerler; güz olunca da şehrin dip dibe sıkışmış evlerin birinde otururlar. Hayatı kendi penceresinden bakmayı bilen bir Anadolu kadınıdır. Yaylada elleriyle yuka açar, turşu kurar, ekmek yapar, keçilerin sütünden peynir yapar evinin erine ve evlatlarının varlığına duacı olur. Şaziye Hanım tabiidir. Olur ya eriyle anlaşamadığı durumlarda öyle gidip de şu hakkım var diye bir yerlere şikayetçi olmaz. Kızgınlığı geçince kendi diliyle az ve öz konuşur eşinin gönlünü alır ve her zaman şunu ekler:’’ Bey, ele güne rezil olmıyah. Ona göre davran. Şu saatten sonra milletin diline düşmenin bir alemi yoh.’’
 

    Yurdum insanı Anadolu’nun yağız delikanlısı ismiyle müsemma Yiğit, bir kasabada yaşamaktadır. Babasından anasından büyüklerinden ne öğrendiyse uygular, saygıda kusur etmezdi. İlk ve ortaokulu kasabada okumuştur. Akşamları kasabanın gençleriyle otururlar muhabbet ederlerdi. Arkadaşlarına ‘’Ben ne öğrendiysem anamdan, babamdan öğrendim.’’ derdi. Ne yırtık pantolon giyer ne de saç sakal uzatma kısaltma işlerine girerdi. ‘’İnsanın içi iyi olacak bu şekille olmaz.’’ derdi.  
       Yurdum insanı Elif, Anadolu’daki bir şehrin kenar mahallesinde ailesiyle birlikte yaşamaktadır. Mahallesindeki birkaç arkadaşıyla birlikte İmam Hatip Lisesinde okumaktadır. Boş vakitlerinde annesine yardım etmekte, kardeşleriyle ilgilenmektedir. Babasının ona başarısından dolayı hediye olarak aldığı cep telefonuyla sosyal medyayı az çok takip etmektedir. Onun gündemi okulu, arkadaşları, dersleri ve gelecekte hayal ettiği mesleğine ulaşmak için çalışmaktır. Kendi ismi dışında bir isimle hesap açan arkadaşının sosyal medya üzerinden kullandığı argo dili ve ona yakıştıramadığı paylaşımları, ona buna laf yetiştiren dilini görünce sosyal medyayı sorgulamaya başlamıştır. Edebiyat dersinde defterine şu yazıyı yazar:  ‘’Sorun sosyal medya mı yoksa kişinin içindeki gizli, görünmeyen çocuğun tatmin olamayan yansımaları mıdır?’’

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR